Herkesin dediği gibi bundan 10 sene 15 sene önce şu yapılanları kimse aklının ucundun bile geçiremezdi.
Bir barış süreci ilan edilecek, Abdullah Öcalan bu sürece dahil olacak, onunla istişareler yapılacak, daha doğru bir deyim ile müzakereler icra edilecek, Sayın Başbakan, BDP li büyükşehir Belediye Başkanını makamında ziyaret edecek, karşılıklı barış mesajları verilecek, hiç kimsenin inanacağı şeyler değildi.
Ama oldu.
Peki niye oldu denilecek olur ise,
Sebebi çok açık ve basit.
Türkler ve Kürtler günümüz dünyasında hiçbir kavmin, hiçbir milletin biri birlerine bu kadar muhtaç olmadıklarını gördükleri için.
Son otuz beş yılda Kürtlerin ve Türklerin biri birlerine yaptıklarına bakıldığında, bu insanların bir daha bir araya gelmeleri imkansız gibi görünüyordu.
Öylesine kin, öylesine düşmanlık, öylesine nefret duyguları geliştirilmişti ki, dünyada örneğine ender rastlanan husumet tohumları ekilmiş ve herkes biri birine böyle gitmiyor, yollar ayrıldı diyecek konuma gelmişti.
Okur yazar olmamız, kıyısından köşesinde siyasete bulaşmamız sebebiyle, bulunduğumuz hemen her toplantıda bize sorulan, sen bu konuda ne diyorsun sorusu olmuş, biz de aşağıdaki düşüncelerimizi her platformda tekrar edip durmuştuk.
İnsanların biri birlerine trene bakar gibi baktığı dönemlerde, ben hep barışı öne çıkardım, Allahın rızasını öne çıkardım.
Allah ne diyorsa o olsun,hak neyi gerektiriyor ise o yapılsın dedim. Ve bu ülkede yaşayan insanların biri birleri olan irtibatları dünyanın kolay kolay başka hiçbir ülkesinde tesis edilmemiştir, edilemez. Türkler ve Kürtler Sünni Müslümanlar, Hanefi ve Şafii mezhepleri, umum Müslümanlar arasında hak mezhepler olarak kabul gördüğünden, Kürtlerin ve Türklerin mezhebi farklılıkları çok büyük bir önem teşkil etmiyor. Zira her iki mezhep amel ve itikatta biri birinden milyonda bir denilecek şekilde farklılık gösteriyor, o da zor durumlarda kalındığında, imamlarının verdiği fetvaya uygun olarak tarafların biri birlerinin mezhebini taklit etme konusunda hakları var.
Aynı dine mensup olup, mezhebi farklılığın öyle çok önemsenecek bir nitelik taşımaması sebebiyle, yoğun kız alışverişleri olmuş.
Cumhuriyet ile birlikte geliştirilen Ulus Devlet anlayışı sebebiyle tek Millet yaratma konusundaki uygulama herkesi Türk olarak kabul ettiğinden, Kürtler ülkenin dört bir yanına dağılmışlar, yukarıda değinildiği üzere evlilikler tesis edilmiş, mal mülk alınmış, yani aidiyet duygusunun oluşması bakımından hiçbir eksik, gedik bırakılmamış, o nedenle bizim barıştan başka çaremiz yoktur.
Peki ülke bu hale gelmiş iken barış nasıl olacak diyenlere ise, Allah ne diyorsa o olsun.
Türkler özel bir gayretle biz Türk olalım dememişler, Kürtler de öyle. Cenabı Allahın yaratmış olduğu diller, ki Allah bir ayeti kerimede Ve Allemel Ademe Esmae Külleha-Ademe bütün lisanları biz öğrettik diyor, ırkların meşheri olmuş. O nedenle, her alanda Türkün ne kadar hakkı var ise, Kürdün de o kadar
hak ve hukuku olmalı, yani sen kendi nefsin için neyi istiyor isen, Müslüman kardeşin için de aynısını istemez isen, gerçek mümin olamazsın hadisi şerifine uygun davranılmalı, Kürtlerin kimlikleri, dilleri, eğitim hakları kabul edilmeli diyordum.
Bana çok yakın bildiklerim bile, senin bu dediklerin olacağına, ülke bölünsün daha iyi. Herkes yoluna gitsin, görelim sonu ne olacak dediklerinde, yanılıyorsunuz, bu düşünce tam bölücü bir düşüncedir, ülkenin bölünmesi yolunda ideoloji geliştirenler, ki bunlar içerisinde şimdi KÜRTLER ön plandadır, tabii kimi Türkler de az halt karıştırmadılar, sizin bu düşüncelerinizi duysa, sizi baş tacı yaparlar, beni de tefe koyarlar demiştim.
Gün döndü dolaştı, akıl ve basiret yolu hakim geldi.
Evet şimdi ülkenin bölünmesi söz konusu olmadan nasıl bir barış sağlanacak, o konuşuluyor, o düşünülüyor.
Sayın Başbakan Diyarbakıra gelmeden yazdığım iki yazıda, süreçle ilgili olarak ne pamuk ipliği, ne sırat köprüsü bugün bayram ya demiştim.
Öyle de oldu.
Samimiyetimle söylüyorum, ben Sayın Başbakanın programında Büyükşehir Belediyesini ziyaretin olacağını bilmiyordum.
O ziyarette bendeniz de bulundum.
İçerisinde bulunduğumuz otobüste Ak Partili kimi vekiller, Sayın Başbakanın belediyeyi ziyaretine rağmen, oturdukları yerden kalkıp belediyeye geçme cesaretini gösteremediler. O yönde bir görüntü vermek hesaplarına gelmedi. Olsun. Ama tarihi anlara tanıklık etmenin bilgisinden mahrum kaldılar, hepsi o kadar.
Toplantı esnasında Osman Bey ekibi ile birlikte Sayın Başbakanı büyük nezaketle ağırladı.
Kendinden emin hareketleri ile ne iyi yetişmiş bir siyasetçi ve devlet adamı olduğunu ortaya koydu.
Osman Bey konuşması esnasında, en az on defa Rabbim izin verirse, Allahın izni ile, Rabbime binlerce hamdolsun cümleleri ile barış süreci hakkında açıklamalarda bulundu. Yani Sayın Başbakana Kardaş bizler inançlı insanlarız, sizin bu yaptıklarınızı elbette büyük bir takdir ile karşılıyorum, ama bundan sonra da yapılması gerekenleri, Allah için yapın, Allahın aşkına ötelemeyin, elinizden geleni yapmaya çalışın demek istedi.
Osman bey Sayın Başbakanın elini tutarak, belediyeyi ziyaret edişiniz benim gidişime denk geldi, yoksa daha önce gelip gitmiş olsa idiniz, sizden en azından on tane büyük projeye destek olmanız sözünü alırdım dediğinde, Başbakanın dur bakalım nereye gidiyorsun, seni bir yere göndermiyoruz sözü büyük memnuniyete ve tebessüme sebep oldu.
Sayın Başbakanın gerek Sur içi kentsel dönüşüm projesi, gerek hafif raylı sistem, gerekse Dicle Vadisinin yapılandırılmasına ilişkin projelere olumlu yaklaşımı, çözüm sürecine yönelik açıklamaları büyük memnuniyet yarattı. Tatlı konuşmalardan sonra Diyarbakır kadayıfı ikramı sırasında Osman Beyin, tatlı konuşmalardan sonra tatlı yemenin bir başka tadı var sözü yine büyük tebessümlere sebep oldu.