1983 veya 1984 yılı olabilir. Saraykapıdaki Diyarbakır Adliyesinin Ağır Ceza ve Hukuk Mahkemelerinin bulunduğu binanın girişinin hemen solundaki Baro odasında oturuyoruz. Mevsim bahar. Baro odasının içerisine geniş pencerelerinden güneş içeriyi sızıyor. Odada kesif sigara dumanı var. giriş çıkışlar esnasında yerden kalkan tozlar ve sigara dumanı, güneşte kolkola vermiş raksediyorlar. Nefes alınacak gibi değil, ama yıllardan beri devam eden durumu kimsenin umursadığı yok. Karşı oda sigara kullanmayanlar ve daha yaşlılar için. Saat 11.00 e doğru Hukuk davalarının çoğu bitmiş oluyor, meydan cezacıların.
Tabii boş durmak yok. çeşitli mesleki sorunlar, açılan davlar hakkında Hakimlerin verdiği kararlar, siyasi ve sosyal hayat ile ilgili gelişmeler dur durak bilmeksizin tartışma konusu oluyor.
Kadın Hakları, çocuk hakları, kişi hak ve özgürlükleri ve bunun sınırı, Kürt meselesi, İslam hep tartışma konuları arasında.
Bir gün yine böyle bir tartışma esnasında kendisine benden yaşça büyük olduğu için Ağabey dediğim bir Avukat, sen önce Demokrasiyi özümse, bir insan Demokrat olmadan İslam da olmaz, başka bir şeyde gibi şeyler söyledi.
Benim insan hakları, kişi hak ve özgürlükleri konusundaki tutumum belli olduğu halde neden böyle bir şey söyledi, yoksa, benim çeşitli meseleleri değerlendirir iken, hep İslamdan örnekler vermem, islamın hemen her konuya vahyi pencereden bakarak çözümler ürettiği konusundaki değerlendirmelerim mi zoruna gitmişti acaba.
Müslüman olduğum için demokrat olmadığım/olamadığım/ yönünde bir eleştiriye maruz kaldım. Müsaade ederseniz, bu hususu hem biraz açmak ve hem de maruz kaldığım eleştiriye cevaplandırmak istiyorum dedim.
Bir başka arkadaş hemen beni cevaplamak isterken, ilk eleştiriyi getiren Ağabey dur, dur cevaplasın bakalım ne söyleyecek dedi.
Söze başladım,
İnsan kainatta yaratılmış mahluklardan birisidir. Biz uçsuz bucaksız bir kainatta dünya denilen Gezegen de UYDUSU olduğumuz güneşe 23,5 derecede bir eğimle dönüp duruyoruz.
Her gün oturduğumuz binalarımız, evlerimiz, şu içerisinde bulunduğumuz Adliye binası hep aynı yerinde duruyor gözüküyor ise de, aslında dur durak bilmeyen bir hareket halindeyiz.
Mesken tuttuğumuz dünyanın sabit bir hali yok ki, biz buraların sonu gelmez sakinleri olduğumuzu kabul edelim. Yani her şey gibi biz de mahlukuz.
Bizi bir yaratan var. Kediyi, köpeği, kurdu, kuşu, envai çeşit bitkiyi yarattığı gibi bizi de yaratmış. Ve hiçbir şeyi başıboş bırakmamış.
Vela Ratbin veya Yabisin illa fi kitabil mubin-kuru ve yaş ne varsa biz o kitapta yazdık, beyan ettik diyor Allah. Bu şu anlama gelir. Ezip geçtiğimiz topraktan alınan gıdalarla bizi anne babamızın sülbünde bir atımlık su haline getiren Allahın ilmi ezelidir. Bizim geçmişimizin ne olduğunu bildiği gibi, bugün ne yaptığımızı, geleceğimizin ne olacağını da bilir. Bizi bir Şeytan gibi de, bir Melek gibi de yaratmamıştır. Şeytana sonsuz helaket gücü, Meleğe sonsuz merhamet özelliği vermiştir. Bizi ikisi arasında bir noktada yaratmıştır. İyiliğe de kötülüğe de istidadımız var. Cenneti iyilere, cehennemi kötülere mesken yapmış, yapacak. O sonsuz merhameti sebebiyle bizi başıboş bırakmamış. İyiliğin yollarını gösterdiği gibi, kötülüklerden sakınmayı da kitabı mübininde beyan etmiş. İçkiye kötü demiş, aklı başında olan hiç kimse içkinin yararını görmemiş. Adam öldürmeye kötü demiş, ehli vicdan sahibi hiç kimsenin bırakın insan öldürmeyi, karıncayı bize ezmesinin mümkün olmadığı bugüne kadar tecrübelerle ortaya çıkmış. Yalan, dolan, haram, hile, çalma, çırpma, İslamın gelmiş olduğu 14 asırdan bu yana gerçek Müslümanlarda kabul gören bir davranış biçimi olmamış.
İnsanlardan hangisinin iyi, hangisinin kötü işler yapacağını öğrenmek için dünyayı yarattık ve insanı bu aleme gönderdik diyor Allah. Burası bir imtihan meşheridir.
İnsan Cennetini de, Cehennemini de dünyada kazanır.
İslam beşerin İnsan kısmına hitap eder. Yani onun muhattabı her bir ferttir. Her bir ferdin hukuku, hakkı, toplumun bütün hakları ile eşdeğerdedir. Bu açıdan Peygamberin amcasının oğlu, damadı Hz.Ali hilafete geldiğinde, kendisine Hz.Osmanın katillerini hemen cezalandır, yapan kabile bellidir denildiğinde, tamam o kabileden birileri bu katli gerçekleştirdi. Ben sizin istediğiniz gibi kabilenin tamamını yok edersem Adaleti Mahzayı gerçekleştirmiş olmam. Evet o dediğinizi yaptığımda, Hz.Osmanın katilleri de cezalandırılmış olur, fakat masum insanların da canına kıymış olurum, bunu benden istemeyin demişti. İsyancılar bu talebi kabul etmedi ve Hz. Ali de şehit edildi.
Şimdi bu girişten sonra biraz Demokrasiye gelmiş olurum herhalde. Demo Halk, Krasi çoğunluk anlamına gelir. Demorkasi= Halk çoğunluğu. Konu anlaşılmayacak kadar karmaşık değil. Bir yerde kümeleşen toplum üyeleri idarelerini sağlamak için oturur bir karar verirler, çoğunlukla verilen karar, halkın tümünün talebi olur ve artık sistem buna göre işler. Yani çoğunluk ne derse o yapılır.
Peki bu çok doğru bir şey midir. çoğunluk güçlerine itimat ederek karşı köye saldırma kararı aldı. Gittiler orada kadın, çoluk, çocuk ne varsa hepsini katlettiler, biz bunun adına da demokrasi diyebilecek miyiz?
Kimse böyle şeyler olmaz demesin, ben şu kısacık hayatımda yüzlerce karşılıklı aile, köy kavgalarına şahit oldum. Bu esnada onlarca insanın öldürüldüğünü gördüm veya duydum.
Meseleyi kişisel bazdan çıkarıp, devletlerin kendi içlerinde ve dış dünya ile olan münasebetleri açısından ele alalım. Bakın Türkiyede seçimler yapılıyor ve iktidar gücünü ele geçirme imkanı olan partilerin tümü, terörle mücadele edeceğiz, şunların kökünü kazıyacağız, vuracağız, kıracağız diyorlar. Şu anda da bir sıkıyönetim içerisindeyiz. Cezaevleri binlerce fikir suçundan ötürü yatan insanlarla dolu. Her iktidara gelen yapılanları yeterli görmeyip, daha fazlasını yapacağını söylüyor.
Halk oy verdi, kimileri iktidar erkini ele geçirdi, daha fazla köy boşaltılır, daha fazla insan toplanır, daha fazla zulüm hükümperva olur ise, bunun adını ne koyacağız.
Size göre seçimler yapıldığına, oy verildiğine ve iktidar erki birilerinde olduğuna göre, her istediğini yapma hakkı vardır diyorsunuz. Şimdi birileri bizden farklı olarak inanma, düşünme, konuşma, değişik tarzda yaşama hakkını seçti ise, siz çoğunluğu ele geçirdiniz diye, bunlara karşı çıkma hakkını elde etmiş oluyor musunuz, bu insanın yaratılışına aykırı değil mi? Bakın bölgemizde Kürt sorunu var, ülkede Başörtüsü zulmü var, çalışma ve sosyal güvenlik alanları olabildiğince sorunlu, sivil insiyatiflerin nerede ise hayat hakkı yok, ona rağmen seçimler yapıldı, parlamento teşkil edildi, o halde demokrasi ülkemize geldi mi diyeceğiz? Kürtlere de Müslümanlara da zulmü şu adına demokrasi dediğimiz sistem yapmıyor mu? Gibi şeyler söyledim.
Bugünlere geldik. Değişen bir şey yok.
Evet İslam olmayacak ise, tabii ki Demokrasi olsun. Ben doğrudan demokrasi yanlısıyım. Yani birilerini seçtim diye kimse irademin bütününü eline verdiğimi düşünmesin. Ülkeyi idare etsin diye seçtiğim insanlar her şeyi en iyi yapar diye bir şey yok. Bir yanlış yapıldı ise ben bunu doğrudan demokrasinin kurallarının işletilmesi yolu ile denetleyebilmeliyim.
Batılı ülkelerin bir kısmında doğrudan demokrasinin kuralları işliyor. Mesela Hükümetlerin yapmayı düşündüğü bir konuda, aksi kanaatte olan bir milyon, iki milyon insan imza topluyor, farklı bir davranış sergilenmesini istiyor. Konu halkın bütününe referandum şeklinde götürülüyor ve o zaman ortaya çıkan karar uygulanıyor.
Bu ülkede yeni Anayasa çalışmaları yapıldı, onca partimiz var, farkında mısınız, bu çalışmalar esnasında hiçbirisi doğrudan demokrasinin kurallarının işletilmesi konusunda bir adım atmadı. Diyelim ki 1 Milyon veya iki milyon kişinin imzası ile yapacağı kanun teklifinin referanduma sunulmasından sonra, ortaya çıkacak
sonuca göre uygulanması veya uygulanmaması hususunda bir değişikliği hiçbir partimiz önermedi.
Biz demokrasiyi batılılardan aldık(hadi öyle olsun, sanki Hz.Ebubekir başka bir şekilde halife seçilmişti) onlarda doğrudan demokrasinin kuralları uygulanıyor, çok önemli sorunlar referandum yolu ile çözülüyor. Peki bizde niye pespayesi uygulama halinde bir türlü anlamıyorum. El hasıl her şey bize haram.