Her geçen gün, her birimiz yeni tecrübeler ediniyoruz. Hayatı kavramaya, bu kavram içerisinde kendimize yer yurt bulmaya çalışıyoruz. Yanlışlarımız oluyor, doğrulara evrilmek için gayret edenimiz de var, yanlışta ısrar edenimiz de.
Doğrular için son melceimiz/müracaat yerimiz/ kalbimiz olsa gerek.
Dönüp ona sormalıyız, bütün bu olup bitenlere sen ne diyorsun. O bir cevap verir, olumlu veya olumsuz, ama muhakkak fikrini "his" olarak izhar eder.
Kalp bir et parçasıdır. Bütün olan bitenler konusunda nasıl karar verecek ki, hele akıl gibi bir büyük güç üstünde iken.
Doğru.
Aklınız yoksa, kalbiniz de olmaz, hatta ortalıkta dolaşsa bile "bedeniniz" de.
Ama çok fazla değil, dünya ve içindekilerini az çok kavrama gücünüz varsa, işte kalp o zaman tam devre çalışmaya başlar.
Onun da şartı, salim bir teslimiyete sahip olmaktan geçer.
Yani her şeyin en alasını "fehmetmek" için, gizli veya açık bir "iman" a ihtiyacımız var.
Kalp , Akıl ve İman üçlüsünün insanı kötülüklere sürüklemesi mümkünattan değildir.
DTP nin kapatılmasından sonra, 19 Partili milletvekili bağımsız duruma düşmüşlerdi.
İlk tepkiler bütün Milletvekillerinin istifa ederek sinei millete dönecekleri yolundaydı.
Ben bu düşünceye derhal karşı çıktım ve bu konu ile ilgili olarak tam 5 yazı yazdım.
Önce Durmak Yok Yola Devam dedim. Ak Partinin Sloganını,bağımsız kalan DTP lilerin konumuna çok uygun düşmesi sebebiyle makaleme manşet yaptım. Çünkü ben de her türlü sorunun çözümünün , ülkemizin bugünkü koşullarında, makul siyasetten geçtiğini biliyordum. Bu ülkenin bir çok sorunu var. Elbetteki Kürt sorunu bu işin en başında gelenlerinden birisi. Yoksa daha ne sorunlar var.
Türkiye bu sorunlara yıllar yılı sağır, dilsiz ve kör baktı.
Duymazdan, görmezden geldi. Duyup görenlere karşı ise, dilini inkar yönünde kullandı.
Ama sorunlar bitmedi. Şiddetini, dehşetini arttırarak devam etti.
Oluk oluk evlat kanı aktıktan sonra, şimdi görüyor, duyuyor ve konuşuyor.
Ama kendisinden biraz daha fazla konuşanları , yine eski alışkanlıkla susturuyor.
Makul siyaseti, madum anarşiye evirirken alıştığı tutumundan vazgeçmiyor.
Az kalsın bu tuzağa çoğu kez makul siyasette çare arayan DTP nin akil adamları da düşecekti.
Biz bu süre içerisinde durmak yok yola devam , İnadına Meşru Siyaset,Çıldırtmaya Devam edelim, Yapmayın,Sağduyu Galip Gelecek manşetlerini attığımız yazılarla halk tabanında destek bulmayan , tavandan gelen ne idüğü belirsiz hissi açıklamalarla Meclisten çekilmenin doğru olmadığını ve bunun bu ülkede yaşayan hiç kimsenin yararına buunmadığını ifade ettik.
MHP , CHP nin DTP yi Meclis dışına itmeye çalıştığını, DTP lilerin de istifa kararı vermekle onların ekmeğine yağ süreceğini , böyle bir hataya nasıl düşmeyi istediklerini bir türlü anlayamadığımızı söyledik.
O arada istifaların AİHM sürecini tehlikeye sokacağını, batı dünyasında bu istifaların hiç hoş karşılanmayacağını anlattık.
Bundan sonraki sokak hareketleri sonucu ortaya çıkan ölümlerden , müstafi vekillerin bir anlamda sorumlu tutulacağının görüldüğünü dilimiz döndüğünce ortaya koyduk.
Çok şükür aklı selim galip geldi ve her zaman isimlerini telaffuz etmede zorlandığım DTP nin yerine, ismi imla kurallarına daha uygun BDP kuruldu.
Hakikaten çok hoş, BARIŞ ve DEMOKRASİ.
Sürecin mutlu sonla neticelenmesinin ardından, tabiiki eleştirilerimi şimdi daha rahat yapabilirim.
Partinin kapatılması kararından hemen sonra yapılan açıklamalarda(Ahmet Türk dahil) bütün DTP liler hissiyatlarına mağlup olarak, hepimiz zaten daha önce konuşmuş ve yönetime istifalarımızı vermiştik, bu işin geri dönüşü yok gibi sözler söylediklerinde, bunlar büyük yanlış yaptılar demiştim.
Hele kapatma kararı öncesinde yangına körükle giden Emine Aynanın "ne süreci arkadaşlar, o süreç çoktan bitti, süreç diye bir şey yok, halkımız bizleri dağlara çağırıyor" açıklamalarına,Anayasa Mahkemesinden kapatma kararı ve ardından "çekiliyoruz" beyanları ülkedeki her sağduyulu insanın moralini allak bullak etmişti.
Ama Ahmet Türk "benim vekilliğim düştü, arkadaşlarımın da aynı akibeti paylaşmalarını kendilerinden isteyemem, konuyu Diyarbakırda genişletilmiş parti meclisinde değerlendireceğiz"açıklaması sonrasında gelen Diyarbakır toplantısı ve yine Ahmet Türkün bu defa çekiliyoruz, istifalarımızı hazırladık, Cuma günü Başkanlığa vereceğiz beyanları "liderlikteki zaafı" da gözler önüne serdi.
İki eş başkadan biri olan Ahmet Türkün de "dirayet sahibi olarak" hayır arkadaşlar, ben Ankarada açıklama yaptım, onun gibi , biz siyaset kapılarının kapatılmaması gerektiğini düşünüyor isek, istifaların doğru olmadığını burada karara bağlamalıyız demeliydi. Dirençle karşılaşınca da en iyi demokrasi aslında doğrudan demokrasidir, o halde bize oy veren halka soralım, bakalım onlar çekilememizi istiyor mu? demeli ve ondan sonra ortaya çıkan durumu çıkıp halka açıklamalıydı. Maalesef bunu yapamadı, bu bir hafta içerisinde tabir caiz ise, çok zikzak çizdi.
Ve bu durum bize, liderliğin böylesine bir "zaafiyeti" kaldırmadığını göstermiş oldu.
Bu süreç birde DTP nin diğer eş başkanı Emine Aynaya iyi bir tecrübe kazandırmıştır.
Çünkü eğer Ahmet Türkün dediği gibi , halkın isteklerine uyarak DTP li vekiller TBMM ye dönmüş ise, Emine Aynanın "halkımız bizi dağlara çağırıyor" söyleminin doğru olmadığı bir kez daha net bir şekilde anlaşılmıştır.
Yani Doğu ve Güneydoğu halkı ve doğal olarak bütün Türkiye dağdan bıkmış ve yorulmuştur. Aslında kimse dağa gitmek istemiyor.
Emine Hanım jargonunda bulunan insanlar bir baksınlar , Türkiyede askerden firar edenler mi fazla, yoksa dağdan kaçanlar mı? bunun cevabını rahat bir şekilde verir ise, veyahutta istatistiki rakamlara bakarak değerlendirme yapar ise, bütün zorluğuna rağmen halkın dağa gitmekten çok askere gittiğini anlar.
Emine hanım bu süreçte çok sert sözler söyledi ve bu yolla çokça gündemde kaldı. Kürt halkına da zarar veren bu söylem, kişinin egosunu tatmin etmiş olabilir, ama özellikle Diyarbakır halkının kahir ekseriyetinin sorunların çözümünde sivil siyaseti tercih etmesi ve bunun Ahmet Türk bey tarafından açıklanması, Emine Hanımı ciddi biçimde "siyaset açığına" düşürmüş ve ona şimdilik sarı kart göstermiştir.
Ben halktan birisi olarak , her açıklaması toplumu(onun bir tabiri var ama kullanmaya kıyamıyorum) olabildiğince geren Emine Hanımın yeni teşkil edilecek partide "Eş Başkan" v.s olmasını istemiyorum. Olmaması da lazım. Otursun ve biraz kafasını dinlesin. Yeni Partinin aynı akibete uğramasına sebebiyet vermesin.
Aslına bakıldığında Emine Hanım, Abdulah Öcalan ile bu konuda ters düşmüştür. Çünkü o Meclisten çekilmeyi önermiş iken, Abdullah Öcalan Meclis siyasetine devam edilmesini salık vermiştir.
Sırf bu olgu bile, onun yeni süreçte,dinlendirileceğini ortaya koymuştur.