Sezgin Tanrıkulunu herhalde en iyi tanıyanlardan biriyim.
1980 yılında Avukatlık mesleğine adım attığımda, ilimizin en tanınmış Avukatlarından birisi olan Behçet Nergiz bey, bana birlikte çalışma teklif etmişti. Birlikte iki seneye yakın çalıştık ve maalesef vefat etti.
Sezgin Bey Behçet Nergiz Ağabeyin teyzezadesi.
Ben mesleğe başladığımda, onun Lise yıllarında okumuş olması lazım.
Sezgin bey, 1986 yılında Mesleğe başladığında, birlikte çalışmayı önermişti. Ama şartlar elvermedi.
CHP Genel Başkan Yardımcılığı gibi önemli bir göreve bir anda gelen Sezgin Tanrıkulu, biraz ne oldum havalarında. Çeşitli televizyon mülakatklarında kendisini izledim.Fikret Bila ve arkadaşlarının programına çıktığında da, 5 N 1 K ya çıktığında da, Sezgin Tanrıkulu, agresif hareketleri ile dikkat çekmeye başladı. Bu tür mülakatlarda hiç kullanılmaması gereken YAV kelimesini sıkça tekrarladı.
Fikret Bila ve Murat Yetkin ona çanak mahiyetinde sorular yönelttiğinde, yani Yeni CHP nin, Türkiyenin problemleri ile ilgili olarak neleri önerdiğini anlatmasını istediklerinde, o , soruları eleştiri olarak algıladı ve gazeteci arkadaşlara saldırı niteliği taşıyan cevaplar verdi.
Ve tabii ki onun bu hareketleri acı birer tebessümle karşılandı.
Fikret bey, biz sizin gerekli açıklamaları yapmanız, yeni CHP ülkenin sorunları ile ilgili konularda önerilerinin nelerden ibaret olduğunu öğrenmek amacı ile bu soruları soruyoruz demek zorunda kaldı.
Dün de 5 N 1 K Programını hazırlayıp sunan Cüneyt Özdemirin "Siz Diyarbakırın tanınmış Avukatlarındansınız ve çok iyi bir çevrenizin olduğunu söylüyorsunuz, neden Diyarbakırdan aday olmadınız" sorusuna, yine sinirlendi ve "ben Türkiyeye mal olmuş bir insanım, Türkiyenin her yerinde benim karşılığım var, niçin AKP den başka illerden aday olanların durumunu tartışmıyorsunuz, Binali Yıldırım İzmirden , Hüseyin Çelik Gaziantepten aday oluyorlar, kimse onlara bir şey demiyor, ama herkes oturup kalkıp benim niçin Diyarbakırdan adaylığımı koymamamı tartışıyor" cümleleri ile cevap verdi.
Sezgin Beyin Türkiyede karşılığı nedir, işin doğrusu tam bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var, O, BDP de kendisine yer bulamadığı için, şu anda CHP dedir.
Eğer BDP de yer bulabilseydi, talepleri karşılansaydı, kesinlikle CHP den aday olmazdı.
Altan Tan ve Şerafettin Elçinin BDP ye, Sezgin Tanrıkulunun CHP ye eklemlenmesini, farkında değiller ama, Devlete yeni şekil vermek isteyenlerin bir operasyonu olarak görüyorum.
Yoksa aktif siyasi deneyimi hiç olmayan, bu ara çıktığı röportajlarda ortalığı kırıp döken, insanları azarlayan, gazetecileri sordukları sorular sebebiyle sigaya çeken Sezgin Tanrıkulunun, CHP sine kaydının hemen akabinde Genel Başkan Yardımcılığına getirilmesi mümkün olmazdı.
Şimdi Sezgin Tanrıkulunun o yaman açmazı ile ilgili olarak şu soruya sormamızın zamanı.
Sezgin bey kendisinin Türkiyeye mal olan bir insan olduğunu ve bu ülkenin her tarafından karşılığının bulunduğunu söylüyor. Yani ben Diyarbakırlıyım, ama nereden aday gösterilir isem, hem ben ve hem de partim kazanır diyor.
Tamam, başla göz üstüne diyelim.
Sezgin bey İzmirde, İstanbulda tanınıp bilinebilir. Ama Allah var, en çok Diyarbakırlı kendisini tanımaz mı?
Çevresi en çok Diyarbakırda değil mi?
Ailesi, akrabai taallukatının en fazla oy kullandığı şehir Diyarbakır değil mi?
Onca sene Avukatlık yaptığı ilde seçim çalışması yapmak daha kolay olmaz mıydı?
Mesela seçim döneminde en azından 3-5 kere Kulp ilçesinde miting yapması gerekmez mi idi?
Yani kişisel, siyasi ve mesleki gücünü en çok kullanacağı il Diyarbakır değil mi?
Evet öyle.
Peki niye yapmadı?
Şunun için.
CHP sinin Diyarbakırda kazanma şansı sıfır.
Kendi deyimi ile, ki bunu çok sık kullanıyor ve hiç de şık olmuyor, tüm Türkiyeye mal olan bir şahsın, Diyarbakırda partisine rağmen sinerji yaratıp seçilememesi veya bu yönde bir ümidinin olmaması, siyasete adımını attığı bu ilk yıllar için büyük handikap.
Televizyonlarda izlediğim Sezgin Tanrıkulunun bu kızgınlık ve ben merkezli kendini kabul ettirme gayreti ile, uzun soluklu siyaset yapması çok zor.
THE ECONOMİST The Economist gazetesi yayınladığı baş makalede, Erdoğan hükümetlerinin başarısını övmüş, ardından çok fazla ileri gittiler, sivil dikta rejimi oluşturacaklar, bunun önünün alınması için, seçimlerde halkın oylarını CHP sine vermesini istemiş. Yani Ak Partinin burnunun sürtülmesini talep etmiş.
Bu tam bir siyaset fahişeliği.
Her koynuna girdiklerini kocaları sanıyorlar.
Şu ana kadar ömürleri diktaların zulmüne maruz kalmakla geçen bu insanların, başkalarına aynı acıyı çektirmek için sivil dikta rejimi oluşturacaklarını ileri sürmek, ham hayalden başka bir şey değil.
The Economistin bu yazısı bizim için çok iyi oldu. Oyumuzun rengini iyice belirleme imkanı bulduk.