BU SEÇİM SİSTEMİ İLE SÜREÇ SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ?
Eklenme: 4.11.2009 00:00:00

TBMM si Plan ve Bütçe Komisyonunda 2010 yılı bütçesinin görüşmelerine başlandı. Komisyon görüşmeleri sırasında söz alan DTP Milletvekili Hasip Kaplan ,Milletvekili Genel Seçimlerinde yüzde 10 luk ülke barajını aşamayan partilerin TBMM sinde temsil edilmesinin imkansızlığını eleştirerek, "bu ülkenin bir utancıdır" demiş.

Tabii biz millet olarak çok "terbiyeli, çok ahlaklı, çok erdemli, çok eline,beline, diline sahip" insanlar olduğumuzdan, ilk defa!!! Meclis çatısı altında "utanç" kelimesinin kullanılmasnı vekillerimiz onurlarına yedirememişler,bunu eleştiri konusu yapmışlar, böylece bir kez daha bu Aziz Milletin ne kadar terbiyeli, erdemli olduğunu ortaya koymuşlar. Hasip Kaplana her taraftan hücümlar yapılmış, sözünü geri alması istenmiş, ama o sözünü geri almamakta direnmiş ve "siz bizim Mecliste bulunmamızı istemiyorsunuz, ama bakın bütün engellerinize rağmen, biz bağımsız olarak seçimlere katıldık, engelleri bir bir aştık ve Mecliste gurubumuzu kurduk ve sizi de böylece bir utançtan kurdardık" demiş veya demeye getirmiş. Tabii çok terbiyeli, çok dürüst, çok ahlaklı CHP li vekilerimizden Faik Öztrak "Habur sınır kapısında bize utanç yaşatanların, utançtan söz etmeye hakları yoktur" diye cevap vermiş, böylece taşı gediğine koyarak, bu Aziz Milleti utanmaktan kurtarmış. Baraja sahip çıkmış.Etrafındaki Milletvekilleri de mal bulmuş mağribi gibi Faik Öztrakı tebrik etmişler, dönüp Hasip Kaplana gördün mü "abimiz dedi ki, utanmamız için bir sebep yokmuş, yüzde 10 barajına takılıp Meclise giremeyenler utansın" demişler.

Böylece Hasip Kaplan da utandırayım derken, utanmak zorunda kalmış. Çünkü ona kimse sahip çıkmamış. Orada olmadığımız için o "utanç"la ! Hasip Kaplan görüşmelere nasıl devam etmiş , bilmiyoruz.

Ama biz utandıydı, utanmadıydı gibi yaveleri bir tarafa bırakalım, bu seçim sistemimizin en çok eleştirilen konularından birisi olan % 10 luk ülke barajını muhafaza etmelimiyiz?  Sorusunu ciddi manada soralım ve buna bir cevap bulmaya çalışalım.

Türkiyede ortalama bir tahminle 40 Milyon seçmen var. Bir siyasi partinin TBMM sine girebilmesi için geçerli oyların % 10 u olan 4 Milyon oy alması lazım. Bir siyasi parti bu 4 Milyon oyu alsa bile, uygulanmakta olan HDont seçim sistemi nedeniyle temsilde adalet yine yeterince sağlanmış olmuyor. Bir çok ilde 1000-2000 oy ile bir Milletvekilliğini kaybetmeniz, aldığınız binlerce oyun boşa gitmesi söz konusu oluyor.

Dilerseniz örnekleyelim. Bir ilde geçerli oyların sayısı 100 bin,çıkaracağı Milletvekili sayısı da 5 olsun. A Partisi 36 bin, B partisi 30 bin, C Partisi 24 bin, D Partisi 10 bin oy almış olsun.Herşey birinci gelen partinin konumuna göre düzenleniyor. Birinci gelen partinin oyları önce bire, sonra ikiye, sonra üçe, sonra dörde ve sonrada 5 e bölünüyor. Her bölünmede diğer partilerin çıkaracağı Milletvekili sayısı belirlenmiş oluyor.Bu bölünme işlemleri sırasında oyunuz diğer partilerden yüksek ise sayınız artıyor. Bu örneğe göre A Partisi 2, B Partisi 2 ve C Partisi 1 Milletvekili çıkarırken, 10 bin oy alan D partisi herhangi bir Milletvekili çıkarma imkanı bulamıyor. Bu 10 bin oyların 30-40 ilde sistem uyarınca saf dışı kalması halinde, % 10 luk barajı aştığınız halde bir anda sıfır milletvekilliği durumu ile karşı karşıya kalıyorsunuz ve aldığınız 4 Milyon oy boşa gidiyor. Böyle bir tehlike var.

İşteeee o nedenle Hasip Kaplanın ifade ettiği % 10 luk ülke barajının indirilmesinin dışında , dar bölge seçim sistemine gidilmesi, bir bölgede partinin veya adayın geçerli oyların ilk turda % 50 sini alması halinde seçilmiş sayılması, ikinci turda ise en çok oy alan iki parti veya aday arasında yeniden seçim yapılarak , bu defa en fazla oy alan parti veya adayın seçilmiş sayılmasının temini, hem temsilde adaleti, hem yönetimde istikrarı sağlar. Milletvekilleri gerçekten Milletin vekili olma özelliğini elde eder.

Ama benim gördüğüm kadarı ile HDont sisteminin değiştirilmesini şimdi ne Siyasi Partiler ve ne de Milletvekilleri(Hasip Kaplan dahil) istemiyorlar.

Geriye sadece % 10 luk ülke barajının değiştirilmesi kalıyor.

Bu % 10 luk baraj Türkiye Demokrasisinin gelmiş olduğu noktaya bakıldığında bana göre de çok yüksek. Avrupa ülkelerinin çoğunda barajın % 5 ler seviyesinde olduğunu biliyoruz. Hadi diyelim Türkiye henüz o aşamalarda değil, o zaman % 7 lik bir barajdan fazlasını demokratik seviyemize ben şahsen yakıştıramıyorum.

Dağlarda dolaştık, şimdi biraz düze/bağa/ dönelim.

Türkiyede % 10 luk barajdan en çok DTP şikayet ediyor, bunun aşağı çekilmesini istiyor. O nedenle geçen seçime bağımsız olarak girmişlerdi. Partiyi seçime sokmamışlardı. Bilindiği üzere bir siyasi parti iki kez üst üste genel seçimlere katılmadığı zaman, kapatılıyor. DTP nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmaması halinde bu seçime DTP nin kimliği altında girmeleri gerekiyor, yoksa kapatılacaklar. Ama DTP liler % 10 barajına takılacaklarını bildiklerinden kesinlikle seçimlere Parti olarak girmezler. Parti kapatılır ise kapatılsın, neyi var zaten, diyebilirler. Milli Selamet gibi onlarda da parti çok. Yenisini kurarlar. Ama ben bunun sağlıklı bir tercih olduğunu düşünmüyorum.

Türkiyenin açılımlarını yaparken bu % 10 luk barajı, en azından % 7 lere çekmesi lazım.

DTP liler bu % 7 lik baraja da yokum derlerse, büyük sorun yaşarlar ve bağımsız olarak aldıkları oyu, halktan istemekte bu defa güçlük çekerler.

DİYARBAKIRSPOR KULÜBÜ BAŞKANINA

Ben Bursa maçında yaşanan olaylar sebebi ile Diyarbakırspor Kulübü başkanı için özel bir yazı yazdım. Onu iyice methettim. Aslında Kulübün menfaatlerini korumada göstermiş olduğu hassasiyete, büyük önem verdiğimi vurgulamaya çalıştım.

Futbol federasyonu Profesyonel Disiplin Kurulu Kanunun 12.maddesinde "Müsabakanın yapıldığı saha ve tesislerde toplu olarak ve devamlılık arzeden şekilde, rakip takım ile taraftarlarını, kulüp başkan ve yöneticilerini, teknik adamları ve sporcularını,hakemleri ve federasyon ile yönetici ve mensuplarını, müsabakada görev yapan diğer kişileri , söz ve hareketlerle aşağılayıcı, tahrik ve taciz edici kötü söz niteliğinde sloğan atılması ve çirkin tezahüratta bulunulması yasaktır" hükmü var. Buna aykırı hareket edenler bakımından Hakemlerin, Saha müşahitlerinin yapmaları gereken işlemler var. Böyle durumlarda Hakemler gereğini yaparlar ve yapmak durumundadırlar.

Onların görevini yerine getirmemesinin yolu, her maç sonrasında olay çıkartacak biçimde hal ve hareketlerde bulunmak ve iki de bir de takımı liğden çekeceğim,önümüzdeki maça çıkmayacağım biçiminde biraz da yetkilerini aşacak tarzda açıklama yapmak değildir.

Kanun var, nizam var.

Bunlar işletilir. Çirkin tezahüratta bulunan takımlara, görevini yapmayan hakemlere Futbol Federosyonu gerekli cevabı verir. Vermesi istenir.

Futbol Federasyonunun da görevini yapmaması halinde , o zaman tüm yetkili ve ilgililerle toplanır, kararlar alınır ve bu kararlar tüm dünya basının yetkilileri de davet edilerek gerekli açıklamalar yapılır.

Tecrübe işte burada gerekiyor. Haklı iken haksız duruma düşüyoruz.