BUTEFLİKA YÖNETİMİ DE GİTMEK ÜZERE
Eklenme: 7.02.2011 00:00:00

Cezayir uzun bir bağımsızlık mücadelesinin ardından 1962 yılında bağımsızlığını ilan etti. Ama Cezayir'in Fransa sömürgesinden kurtulması, tam anlamıyla bağımsızlığını kazandığı anlamına gelmiyordu. Zira ülke Fransızların denetiminden çıkmış, ancak İslam karşıtı düzenin ülke üzerindeki kontrolü sona ermemişti. Bağımsızlığın ilanı ile birlikte iktidarı ele geçiren Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) tam anlamıyla düzene bağlı bir yönetimdi. Çünkü tıpkı sömürge yönetiminde olduğu gibi FLN yönetiminin de büyük çoğunluğu masonlardan oluşmaktaydı. Partinin kurucuları olan Ben Bella, Bumedyen ve Budiyaf loca arkadaşlarıydı. Cezayir'in yönetimindeki FLN, Masonik bir parti idi ve 20. yüzyılda dünyada sıkça karşılaşılan bir geleneği sürdürdü ve Müslümanlar üzerinde baskıcı bir rejim oluşturdu. Bu baskıcı rejimin yöneticileri iktidarları boyunca ülkenin başta doğal gaz ve petrol olmak üzere zengin doğal kaynaklarını sömürdü. Bu nedenle FLN iktidarı boyunca FLN yöneticileri ve onların yandaşları büyük servet elde ederken halk da gittikçe fakirleşti. Öyle ki 1990'lı yıllarda ülkedeki işsizlik %70'lere tırmanmıştı. Ancak Müslüman halka karşı uygulanan tüm bu baskı ve sömürü politikası bir yandan da kendi sonunu hazırlıyordu. Cezayir'deki tüm bu gelişmeler halkın bir dizi gösteri, boykot ve protesto ile kızgınlığını dile getirmesine ve iktidarı zorlamasına neden oldu. Tek partili sisteme karşı, çoğulculuk ve serbestlik isteyen sesler yükseldi. Bunun sonucunda 1989 yılında çok partili sisteme geçildi. Bunun ardından yapılan yerel seçimlerde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) büyük bir başarı kazandı. Belediyeleri kazanan FIS, kısa sürede halk içindeki desteğini de arttırdı. Genel seçimler 26 Aralık 1991 tarihinde yapıldı. Seçim iki turluydu. 30 Aralık 1991 günü sonuçlar açıklandı. FIS 232 sandalyeden 188'ini kazanarak ezici bir üstünlük sağlamıştı. İktidar partisi FLN ancak 15 parlamenter çıkarabilmişti. Seçimlerin ikinci turu yalnızca bir formalite olarak gözüküyordu. İkinci turdan da FIS'in zaferle çıkacağı kesindi. Ancak bilindiği gibi buna müsaade edilmedi. Genelkurmay Başkanı Halid Nezzar'ın önderliğindeki ordu birbirini izleyen ilginç olaylar sonucunda bir askeri darbe ile iktidarı ele aldı. Bu arada darbeyi sözde meşrulaştırmak için pek çok provokasyon ve yalan haber de üretilmişti. Başbakan seçim sonuçları belli olmadan önce 'seçimler sükunet ve güven içerisinde geçti' gibi açıklamalar yaparken, sonuçlar belli olduktan sonra 'seçimler yeteri derecede özgür ve hilesiz geçmedi' şeklinde bir açıklamada bulunarak kendince FIS'in seçimde hile yaptığını ya da zor kullandığını iddia etmişti. Darbenin gelişimi de oldukça ilginçti. Birbirini izleyen olaylar darbenin önceden planlanmış ve Müslümanların seçim zaferi ile uygulamaya konmuş bir senaryo olduğunu gösteriyordu. Darbeden sonra ise dünyaya verilen telkinin aksine Müslümanlar bir 'iç savaş' başlatmadılar. İç savaşı başlatanlar darbeyi yapanlardı. İslami Kurtuluş Cephesi, bütün tarafları güç kullanmaksızın, barışçı ve sağlıklı yollara başvurmaya davet etti. Ancak iktidarın cevabı FIS'in başta yöneticileri Abbas Medeni ve Ali Behac ile binlerce üye ve taraftarını tutuklayıp, hapis-hanelerde onlara en ağır işkenceleri yapmak oldu.

Budiyaf Suikastı Provokasyonu Cezayir'deki darbe yönetimi Müslümanları daha da ezmek ve FIS'in iktidar yönetimini tamamen kapamak istiyordu. Fakat bunu görünürde meşru bir zemine oturtmadan yapamazdı. Yapılması gereken tek bir şey vardı. Müslümanları terörist konumuna sokmak ve sonra da onları tasfiye etmek. Bunun için oldukça etkili bir provokasyon düzenlendi. Askeri darbenin ardından Devlet Başkanlığı'na getirilen Budiyaf ortadan kaldırılacak ve bunun suçu da Müslümanların üzerine atılacaktı. Budiyaf aslında eski bir FLN lideri ve kıdemli bir masondu. Ancak son dönemlerde bazı konularda FLN ve ordu arasındaki ortak yönetimin geneline ters düşen bir hareket yapmış, rüşvet ve yolsuzluk dosyalarını karıştırmaya başlamıştı. Milliyet gazetesi konuyla ilgili haberinde, '...Muhammed Budiyaf'ın yolsuzlukla ilgili olarak açık bir şekilde 'rüşvete karşı savaş açacağım' demesiyle, 30 yıldan bu yana istikrarsızlık kaynağı olan bu dosyaları açmak isteyen Cezayir Devlet Başkanı kısa süre sonra uğradığı esrarengiz bir suikastle canından oldu...' diyordu. Suikastı gerçekleştiren kişi 'casuslukla mücadele örgütü üyesi bir istihbarat teğmeni' idi. Oysa Cezayir basını suikastin sorumlusunun FIS olduğu yolunda propaganda yaparak iktidarın FIS'e karşı yaptığı darbenin sözde ne derece haklı olduğunu göstermeye çalıştı. Gerçekten de Cumhurbaşkanı Budiyaf'ın öldürülmesi Müslümanlara karşı yapılan baskı ve katliamları meşrulaştırmak için gerekçe olarak kullanıldı. Olağanüstü yetkilerle donatılmış mahkemeler kuruldu, dindar olmak suç sayıldı ve Müslümanlar koğuşturmaya uğradı. Müslümanların camilere toplanması yasaklandı. Başlangıçta olaylara barışçı yollardan serinkanlı bir şekilde yaklaşan FIS ve taraftarları artan baskı ve adaletsizlikler dolayısıyla bu tutumlarını terk etmeye başladılar. Bir grup kendilerine karşı güvenlik güçlerinin düzenlediği silahlı saldırılara silahla kendilerini savunmaya başladılar. Sonuçta Cezayir bir iç savaş yaşamaya başladı. Aylık bir dergiden alıntılar yaptığımız yazıda da görülüğü üzere İslam dünyası son iki yüz yılını batı dünyasının kapitalist/emperyalist/ düzeni ile yine batının bir başka kardeşi olan ve tamamıyla batı kültürünün değerlerinin ifadesi olan Komünizmin sultası altında geçirdi. Ne zaman kendi değerlerini ortaya koymaya kalkışsa, ne zaman kendi kültür hazinesinin zenginlikleri ile insanlık alemini tanıştırmaya meyletse, akla hayale gelmedik,şiddet, baskı, ihtilal ve katliamlarla karşı karşıya kaldı. Üstelik bu katliamlar, baskılar, zulümler getirilip onların inançlarına mal edildi. Bu yapılanlar sebebiyle batı dünyası İslamın gerçek yüzü ile tanışamadı, İslam dünyası da kendi değerlerinden nefret eder hale geldi. 28 Şubat sürecinde yaşananlara bir de Cezayir örneğinden hareket ederek baktığınızda, manzaranın hepimize anlattıkları çok açıktır. Halk yapılan her yeni seçimde o hareketin pisliklerini bir bir temizliyor. Üçüncü seçimin şimdiden kesin galibi olarak bakılan Ak Partinin başarısının altında yatan bu sırrı kimse göz ardı etmemelidir. Milletin olaylara sırf aş, ekmek açısından bakmadığının bundan güzel izahı olabilir mi? Buteflika yönetimi de tası tarağı toplamaya başladı.