Bugün yargı ile ilgili yaşanmış olan henüz çok taze bir hikayeyi anlatacaktım. Ama Sayın Başbakanın Strazburgda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde yaptığı konuşmayı çok önemli bulduğum için, yazımı yarına erteleyerek, Sayın Başbakanın o konuşmasının satır başlarını yazmak gereği duydum. - Avrupa içinde kutuplaşma giderek artıyor. Türkiye bulunduğu coğrafya içinde halkı Müslüman, ancak kendi laik olan tek ülkedir. Avrupa Konseyi'nin temel değerleri her zamankinden daha önemlidir. - Biz Ortadoğu ve Afrikada yeni Afganistanlar, Iraklar görmek istemiyoruz. Afganistan, Irak, Filistinde yaşananlar, bölge insanında olduğu kadar insanlık vicdanında da büyük yaralar açmıştır. - Libyada ve son günlerde Filistinde yaşanan olaylara Avrupanın vicdan ölçeğiyle , evrensel boyuttan bakmasını arzu ediyoruz. - Mısırda anayasal demokrasiye geçisin tüm bölge için yararlı olduğuna inanıyor, iktidarın en kısa zamanda sivil yönetimde geçmesini umuyorum - Libyada 1973 sayılı BM kararlına saygı duyuyoruz. Libya halkının huzur ve güvenliğinin garanti altına alması önem taşıyor. - Türkiye bu coğrafyada tüm ülkelerle aktif ilişkide bulunabilen bir ülkedir. Barış için çaba sarf ediyoruz. Çıkar(menfaat) rol kapma yarışı içinde değiliz. - Son dönemde gelişmeler, AB üyeliğimizin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Altını çizerek söylüyorum, AB üyeliğimiz, genel seçimlerde istismar edilemeyecek kadar önemlidir. - Türkiye, son küresel finans krizini başarıyla atlatmış, ekonomisi son yılda yüzde 9.8 büyüme göstererek, OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülkesi olmuştur. 736 milyar dolarlık ekonomimizle, dünyanın en büyük 17.inci ekonomisi olmuştur. AB MÜZAKERE SÜRECİ - Böyle bir Türkiyenin, yapay bahanelerle, Popülist gerekçelerle engellenmesi, müzakere sürecinde önüne yeni engeller çıkarılması anlaşılabilir değil. Bugün çok daha net olarak söylemek durumundayım, Türkiye'nin ABye, ABnin de Türkiyeye ihtiyacı vardır. - Demokratikleşme konusunda 2002 yılından bu yana çok önemli adımlar attık. Müzakere süreci zaten ondan sonra başladı. - Üç konuda mücadele ettik. Yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk. Ve bu mücadeleyi de başarıyla sürdürmekteyiz. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ - Herkes özgürce, serbestçe eleştirilmekte. Bazı tutuklamalar ve göz altıların, Avrupada basın özgürlüğüne müdahale olarak görüldüğünü biliyoruz. Ancak bir şeyin altını çizerek söylüyorum. Avrupada darbelerle ilişkiler içinde, gazeteciler olmadığını belirtmek isterim. - Şu anda Türkiyede tutuklu bulunan 26 gazeteciden hiçbiri, gazetecilik suçundan dolayı içerde değildir. - Biz, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün tarafında olmalıyız. Üstünlerin hukukunun değil. Zulmün değil, hakkın, adaletin yanında olmalıyız. - Tüm küresel camianın, bu ilkelerin etrafında toplanması gerektiğine inanıyorum. SORU-CEVAP BÖLÜMÜ Soru cevap bölümünde Parlamenterler Sayın Başbakana tam göllük paslar verdi. Libyada sürdürülmekte olan operasyon ile ilgili olarak, Fransanın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı tutumunu üstü kapalı olarak eleştirdi. Basın özgürlüğü konusunda Türkiyenin OECD ülkeleri ve Avrupa Değerlerinin dışında kalan bir yönünün olmadığını vurguladı. Tutuklu Gazetecilerin Gazetecilik yapmalarından ötürü değil, darbe teşebbüsünde bulunmalarından ötürü suçlandıklarını, sanıkların dosyalarındaki deliller ortaya çıktıkça kendisinin de hayretler içerisinde kaldığını ifade etti. Sanıkların uzun süreli tutuklu kalmalarından kendisinin de rahatsız olduğunu, ancak bağımsız yargıya müdahale etme haklarının bulunmadığını anlattı ve siz İdarenin Yargıya Müdahale etmesini istiyorsunuz, bu ne kadar doğru dedi. İmamın Ordusu kitabı ile ilgili olarak "bomba yapmak ta, bomba yapımında kullanılan malzemeleri bulundurmakta suçtur", gelin o şahsın dosyasını inceleyin, o zaman her şeyi açık seçik görme imkanınız olur. Seçimlerde geçerli olan % 10 barajı ile ilgili olarak, konuyu size soracak değiliz. Biz istikrar arıyoruz. Koalisyon dönemlerinde ülkem yere çakıldı. Tek parti iktidarı dönemindeki gelişmeleri siz de izliyorsunuz. İstikrarı terk edemeyiz. Sizde de % 7 gibi barajlar var. Ben partimi kurduktan 16 ay sonra İktidara geldim. 9 yıldır iktidarımızı sürdürüyoruz. % 10 barajını bizi koymadık. Ama halkım isterse bu oranı aşağıya çekebiliriz.
Fransız parlamenterin "Bütün dini azınlıkların eşit bir şekilde ibadet yerlerine erişim ve ibadet haklarını, ibadetini nasıl garanti edebilirsiniz? Sorusu tam penaltılık pas oldu.
Sayın Başbakan bu soruya, - Sizi ben Türkiyeye davet etmek isterim. Türkiyeyi yakından takip etmiyorsunuz. Zannederim arkadaş Fransız. Ama Türkiyeye de Fransız. Bakınız, biz, Ortodoks Patriki seçimi, Lozan Antlaşmasına göre Sensinod Meclisinde yapılır. Sensinod Meclisinin seçtiği kişi, anlaşma gereği T.C vatandaşı olmak zorundadır. Bugün, Türkiye vatandaşı olmamasına rağmen, biz buna göz yumuyoruz. Önceki Başbakandan rica ettim, şimdi sevgili dostum Yorgodan da rica ettim. Dedim "Vatandaşlığa alalım, anlaşmayı ihlal etmeyelim, vatandaşımız yapalım." En son Patrikten istedim. Sonunda vatandaşlık verdik. Dediler ki "Sümela Manastırında ayin yapmak istiyoruz". Geçen yıl ayinlerini yaptılar. Aynı şekilde Alman dostlarımıza aynı ricada bulunduk, önlerini açtık. Sümelada ayin yapıyorlar. Vanda Ermeni Ortodoks Kilisesi yıkılıyordu. Kendi paramızla onardık, ibadete açtık. Ülkemizde her vatandaşımızın ibadet edebilmesinin sigortası durumundayız. Kimse "biz ibadetimizi yapamıyoruz" diyemez, derse bize karşı saygısızlık yapar. Kim derse, bizzat ilgileneceğim. Hep diyorum, Sayın Başbakanın önündeki camlar kalkınca konuşmalar, candan oluyor.