ÇATALKARAM, ÇİNGENEM
Eklenme: 10.04.2009 00:00:00

Türkiye Osmanlı bakiyesi, Osmanlı Selçuklu Bakiyesi, Selçuklu bir yönü itibariyle Abbasi ve Emevi bakiyesidir. İdari sistmimiz çeşitli zamanlarda isim , şekil, yön değiştirse de başımızda hep Halifeler, Sultanlar,Padişahlar veya benzelreli olmuş. Şu anda ülkemiz Demokrasi ile idare ediliyor. Demokrasi iki isimden oluşuyor. Demo/halk/ Krasi/Yönetimi/ yani halkın yönetimi anlamına geliyor. Halk , yönetimi bazen doğrudan doğruya sağlar, bazen de yönetin erkini seçtiği kişiler eli ile yürütür. Doğrudan demokrasiyi sağlamak çok zor olduğundan,hatta bazen imkansız bulunduğundan, modern devletler eski dönemlerde örnekleri olan doğrudan demokrasiyi bırakarak temsili demokrasiye geçmiş bulunuyorlar. Başta Muhtarlıklar olmak üzere, Belediyeler , Belediye Meclisleri, İl Genel Meclisi üyelikleri ve temsili Demokrasinin en üst kademesini oluşturan Büyük Millet Meclisleri temsili demokrasinin kurumlarıdır. Bu açıdan olaya bakıldığında, insanlar şu meclislere seçilen kişiler ne kadar önemli , ne kadar büyük sorumlulukları var, binlerce , bazen onbinlerce insanı temsil eden bu kişeler, bu kadar zevatın bir sorun hakkında görüş belirtmek üzere/doğrudan demokrasi/ bir araya gelmesi halinde aylarca sürecek görüş açıklamalarını, bir çırpıda vereceği karar ile çözüyor diyorlar ya, işleyiş gerçekten halkın düşündüğü gibi olsa hepimiz gelinen noktayı öpüp başımıza koyarız. Ama iş hele bizde gerçekten düşünüldüğü gibi değildir. Siyasi partilerin kuruluşu, işleyişi, en alt kademeden , en üstüne kadar aday belirlemede kabul edilen usuller, bakiyesi olduğumuz sistemlerin başında bulunan kişilerin/Halife, Sultan, Padişah/ yetkilerini  çağrıştırıyor. Bizde  demokrasinin olmaz ise olmazı olan Siyasi Partilerin başında bulunan kişiler çok çok güçlü. Bunun ana sebebi, iktidarda olsun, muhalefette olsun, siyasi partileri , verdikleri oyları ile süreç içerisinde ehlileştiren halkın temayülüne, işin başında olanların tam değer vereceği , iktidarını paylaşacağı sırada, müdahaleler meydana geliyor, stabil hale gelen sistem, birden tepe taklak bir hale geliyor. Bu yüzden bizde,siyasi partilerin en güçlü oldukları dönemler, yeni kuruldukları, halk ile yakın ilgi ve irtibatın kurulduğu , yani  iktidarı ele aldıkları ilk birkaç yıl oluyor. Daha sonra krallık, monarklık, halife, sultan ve padişahlık duygularımız depreşiyor, özellikle parti başında bulunan kişiler , yetkilerini bırakın halkı, onun temsilcileri olan seçilmiş kişiler ile bile paylaşmıyor. Bunun sebebi hiç kuşkusuz halkın menfaatlerinin en üst seviyede düşünülmesinden, onların istek ve ihtiyaçlarına cevap vermek için gece gündüz çırpınmış olmaktan  kaynaklanmıyor. Halk ile her konuda kurulacak birlik ve diyaloğ temsili demokrasinin en lüzümlu ayağıdır. Halk zaten kendisini temsil etsinler, istek ve ihtiyaçlarını karşılasınlar diye birilerini seçip, idari makamlara taşıyor. Fakat temsili demokrasinin imkan ve yetkilerini ele geçirenler, temsil yetkisinin üzerini çiziyor, sadece demokrasinin en önemli kurumu olan seçimler sonrasında gelinen makamdaki görevi ne yapacağını bilemeyen insanların, belli bir düzene sokulması olarak anlıyor ve sistemini bu sakil düşünce biçimi üzerine oturtuyor. Bunun sonucunda halka tepeden bakılıyor, Onun istek ve arzularının karşılığı, benim verdiğim kadarı iledir deniliyor, Kişisel menfaatler her türlü menfaatin üzerinde tutuluyor, Halkın yemediği yeniliyor, içmediği içiliyor, yatamadığı yerlerde devran sürülüyor. Zamanla halk ile yöneticileri arasında diyaloğ kopuyor, Araya soğukluk giriyor, Tabir caiz ise karizma çiziliyor, Lider gidiyor, Parti bitiyor. Batılı örneklerinde olduğu gibi, bizde de siyasetin seviye kazanması, demokrasinin oturması, siyasi temsil görevini üstlenenlerin halka karşı alçak gönüllü olmalarının temini, varlıklarının halkın isteklerini yerine getirmekten başka bir anlamı olmadığını anlayabilmeleri , siyasi partilerin sultan sarayının giriş kapısı olmadığını kavrayabilmeleri, her türlü özentiden fersah fersah uzak durmayı gerektiriyor. Ama maalesef en demokrat geçinenimizin bile bir sürü problemi var. Bülent Ecevit vefat etti, gitti. Fakat işe bakın partisi hala onunla özdeş olarak yaşamayı yeğliyor. Ecevit varsa, parti var, yoksa yok. Eeee ama işte Ecevit yok,vefat etti, rahmeti rahmana kavuştu. Olsun Karısı varya, Hanım, geç partinin başına idare et. Yok geçmem. Peki partinin başına geçene müdahale etme, bırak bildiği gibi idare etsin, hayır etmem. Peki bu iş nasıl yürüyecek? Rahşan Hanım nasıl derse öyle. Peki bundan sonra DSP nin başına geçenler iflah olurmu? Mesela Mustafa Sarıgül Partinin başına geçse, bu sorunlar biter mi? Sarıgülüm,çatalkaram çingenem, daha nem olacaktın, bir tanem, derse olur. O da üç vakte kadar.