Türkiye Cumhuriyeti 30 yıldan beri kanlı bir şekilde mücadele etmek zorunda kaldığı Kürt sorununun çözümü konusunda, ilk defa bu oranda bir "Devlet" kararlılığı gösteriyor. Hükümet ve Ordu tam bir bütünlük içerisinde. Bu nisbette birliktelik ilk defa yaşanıyor. Daha önceleri sorun mücerret bir terör sorunu olarak görüldüğünden, Asker bütün inisiyatifi elinde bulunduruyor, terör ile silahlı mücadele konseptinin gerektirdiği bütün atılımları yapıyor, hükümetler de buna destek vermekten başka bir icraatta bulunmuyorlardı. Tansu Çillerin Başbakanlığı döneminde Milletvekilliği de yapan eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş, terör ile mücadele konusunda, hükümetler için "ben tak emrederim, onlar şak yerine getirirler" diyordu. Bu düşüncenin temelinde dağa boşu boşuna çıkmış , yol kesen, insan kaçıran, haraç alan bir eşkıya gurubu vardı. Onlara karşı en etkin mücadele silahla karşılık vermekti Yıllar geçti bu düşüncenin bir işe yaramadığı ortaya çıktı. Çünkü onca mücadeleye rağmen, sayıları 8/10 bin civarında olan militan sayısında hiçbir azalma meydana gelmedi. Sonra sayıları sekiz,onbin civarında olan hiçbir eşkıya gurubu dünya üzerinde görülmemişti. O halde bu başka bir şeydi. Evet adam öldürüyor, yol kesiyor, haraç alıyor, vergi salıyordu. Yani klasik eşkiyanın yaptığı şeyleri onlarda yapıyordu, ama, yaptıkları işi meslekleri olarak görmüyorlardı. Bu eylemleri bir amaç değil, araçtı. Yani yol keserek, köy başarak para alıp yaşamayı bir amaç olarak değil de, başka bir amaca ulaşmak için araç olarak kullanıyorlardı. İşin felsefi, aşkın yanı vardı. Türkiye maalesef yıllar yılı bu gerçeği görmezden geldi. Örgütün eylemcilerini "çalışmamak için dağa çıkmış ve bu yolla geçinmeyi amaç edinmiş, eşkiya" olarak gördü. İş bir eşkiyalık yapmaktan ibaret olsaydı, vicdan sahibi kişilerin bir bütünlük içerisinde buna karşı koyması gerekirdi. Kırsaldaki eylemlere şehir ve şehirlinin/Kürt, Türk demeden/ herkesin karşı koyması icabederdi.Maşeri vicdan bunu gerektirirdi. Şöyle söyliyelim. Dağa çıkıp, onu bunu öldüren, haraç alan, köy basarak onlarca kişiyi öldürenlerin tümünü "bilge köyü katliamında olduğu gibi" Kürtler de , Türklerde lanetlediler. Bu olayın kabul edilemez bir davranış olduğunu söylediler. Ahmet Türk başkanlığında DTP liler Bilge Köyünü(korucu köyü olmasına rağmen) ziyaret ettiler, geçmiş olsun ziyaretinde bulundular. Bu köydeki katliama Türk Kamuoyu zaten çok büyük tepki verdi. Onların tepkisi iki yönlü idi. Birincisi siyasi idi,bakın Kürtler zaten böyledirler, siz onları kendi başlarına bıraksanız, kısa sürede biri birlerini yer bitirirler düşüncesi idi, ama bunu gizlice seslendirdiler. İkincisi ve çoğunlukta olan düşünce ise insani ve islami idi. Kimi menfaatler uğruna 40 tan fazla insanın bir anda öldürülmesini hiçbir mantığa sığdıramadılar, büyük üzüntüye kapıldılar. Bilge köyündeki insanlara özellikle manevi alanda büyük destek verdiler, acılarını paylaştılar. Bu olay üzerine yüzlerce Türk insanının göz yaşı döktüğüne şahit olduk. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Dağlarında göğüs göğüse çarpışmalarda hayatını kaybeden Türk ve Kürt gençlerine bakış çok farklı. Her iki tarafın fanatikleri her bir ölümü kutsuyor ve bu ölümlerden gurur duyduğunu söylüyor. Her iki tarafta ölüsüne şehit diyor. Aslında bunlar kardeş. 40 bin ölüm içerisinde kimbilir kaçtane en yakın arkadaşına kurşun sıkan, en yakın dostunu öldüren olmuştur. Acımadan, en küçük bir merhamet duygusuna kapılmadan. Demek ki, olay mücerret bir terör olayı olmanın ötesine çoktan çıkmış ve toplumsal taban bulmuştur. O halde sorunu terör boyutunun dışında mütalaa eden ve sorunun bir çok yönü bulunduğuna eskiden beri inanan Türk Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğun, Devlet Adamlığı boyutu içerisinde Hükümet ile el ele vererek sorunun çözümünde , silahın dışında başka adımların atılması yönündeki çabaları,bu yöndeki düşünceleri çok önemlidir. Keşke CHP si ve MHP de sorunun bu boyutunu görüp , elbirliği ile bir takım Anayasal ve Yasal adımların atılmasına destek olsalardı.Onların böyle bir gayret içerisinde olmaları, Yurdumuz ve milletimiz için çok , ama çok güzel olurdu. Atılacak barış adımlarının bir bütünlük içerisinde iyiye , güzele doğru gideceğinden kimsenin kuşkusu olmazdı. Olmadı. Ama ona rağmen Hükümet sorunun terör boyutunun ötesinde yanı olduğunu görüyor. Ve biz Genelkurmay Başkanlığının ilk defa silah dışında seçeneklerin değerlendirmesi konusundaki hükümet girişimine destek verdiğine şahit oluyoruz. Yani tak söylerim, şak yerine getirirler dömeninin bittiğine hepimiz artık şahidiz. Bütün bunlar bize,TBMM si açılır açılmaz ,ülkenin bütün insanları için bir takım demokratik adımların atılacağını ve çok önemli yasaların Meclisin önüne geleceğini gösteriyor. Burada cesur olmak, kararlı bulunmak, iki arada bir derede durur gibi davranmamak gerekiyor. Zaten Sayın Başbakan konu ile ilgili her konuşmasında "neye mal olursa olsun" cümlesini boşuna söylemiyor. Kararlılığını gösteriyor. Yeter ki o güne kadar Sayın Başbakanın hevesini kursağında koyacak provakasyonlar olmasın. Bu bağlamda, Kürtçenin Devlet okullarında isteyen öğrenciler için seçmeli ders olarak okutulması kararı, çok kritik bir eşiğin aşılması anlamına gelir. Ve bu en büyük adımlardan birisi olur. Üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılması, Kürdoloji Enstitülerinin kurulması, eski köy isimlerinin köylülerin isteğine bağlı olarak yeniden verilmesi veya yenileri ile birlikte kullanılması, özellikle Doğu ve Güneydoğunun dağlarından o cümlenin silinmesi veya yerine Ne Mutlu Türkiyeliyim Diyene yazısının yazılması ve ekonomik bir seferberliğin başlatılması inanılmaz rahatlık sağlar. Hükümetin/Devletin atacağı bu adımlardan sonra vicdan sahibi hiçbir Kürt artık dağdaki savaşı makul göremez. Çok büyük bir şans olarak bu Hükümet döneminde yakaladığımız değişiklikleri/atılacak cesur adımları, yenilgi gibi görenler ve MUKABİLİNDE HİÇBİR ŞEY YAPMAYARAK bulundukları yeri tahkim etmeye çalışanlar,akıtılacak kanın sorumlusu olurlar. Hayal görmiyelim. Demokrasi adımlarına silahla karşılık verenler, bugünü mumla arasalar bulamazlar. Ve böyle bir durum hepimizin felaketine yol açar. Bu sorunun çözümünde Devletin şu anki tutumu ,önümüzde büyük bir şans olarak duruyor. Hükümet İslam İman ve İnancı ile olaya bakıyor ve bu açıdan Adaleti sağlamak için kararlı duruyor, Genelkurmay Başkanlığı da ilk defa büyük bir iftar vererek halk ile arasındaki tabuları yıkıyor.Bütünleşmenin en büyük adımını atıyor. Allah utandırmasın.