Askeri Savcılık elindeki Balyoz belgelerini sivil Savcılara göndermiş. Bundan anlamamız gereken, Askerler, kendilerine Balyoz Darbe Planı yapma suçu isnat edilen kişilerin, bu isnada konu suçları Asker kişilik görevleri devam ederken işlediler, o nedenle, sivil yargı organlarının bu soruşturmayı yürütmesi imkansızdır dememiş ve kendi ellerindeki soruşturma belgelerini Sivil Savcıya göndermişler.
Eh çok şükür.
Bu da normalleşmenin bir başka adımıdır.
Daha önce yaşamış olduğumuz "ANORMAL" dönemler olsaydı, bu dosyalara sivil savcılar bakabilirmiydi, Askeri Makamlar ellerindeki delilleri/belgeleri/ özel yetkili savcılara gönderirlermiydi?
Demek ki, Askerler kendi içlerinde meydana gelen "Cuntalara" artık tahammül etmek istemiyor,bunların şirazeden çıkan tavırlarını taşımayı düşünmüyorlar.
Hilmi Özkök gibi , İlker Başbuğ gibi komutanlar "cunta" iltisaklarına girmediklerinden, ya darbe yapılmasına fırsat vermiyorlar, ya da "Cuntaları" fahşetmekten çekinmiyorlar.
Hilmi Özkök bey Ergenekon soruşturması kapsamında ifade verirken, ne darbe girişimleri var ve ne de yok diyemem derken tam da bu duruma işaret ediyor, bazı bilgilere ulaştığını, ancak bunların Genelkurmay Başkanlığına resmi kanallardan bildirilmemesi sebebiyle, tahminlerle bazı haltlar karıştırıldığını "bilgi" olarak yargıya sunmayı uygun görmediğini ifade ediyordu.
Ben her iki Komutanı da buradan tebrik ediyorum.
Ordu bünyesindeki safraların atılmasında gösterdikleri büyük kararlılık, onların isimlerinin tarihe altın harfle yazılmasına imkan verecektir.
Dün yazımda ne "dalgalar" gelecek demiştim.
İşte onlardan ikincisi bugün geldi, çok sayıda muvazzaf subay gözaltında.
Geçmiş dönemleri de kapsayacak esas önemli dalgaların ,özel harp dairesinin kozmik odasında Kadir Kayan beyin yaptığı 25 günlük incelemede elde ettiği belgelerin açıklanmasından sonra gelmesi, mukadderdir.
BAYKALIN DEĞİL, MEKİNİN SÖYLEDİĞİ DOĞRU ÇIKTI
İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında CHP si gurubu tarafından verilen gensoru önergesi bir bumeranga dönüştü.
Biliyorsunuz DEP eski Milletvekili Hatip Dicle KCK nın şehir yapılanması ile ilgili olarak tutuklandığı davanın duruşmasında Mahkemeye, Kandilden ve Mahmurdan gelenlerin geldikleri gibi geçecekleri konusunda Ahmet Türk ile İçişleri Bakanı Beşir Atalayın anlaşmaya vardıklarını söylemiş ve bu beyan siyaset dünyasında epey eleştiri konusu olmuştu.
Bu fırsatı ganimet bilen CHP hemen bir gensoru önergesi verdi.
Beşir Bey hakkında verilen Gensoru önergesi sebebiyle, TBMM sinde yapılan görüşmelerde ortaya çıkan konulara değinmeden önce, şu Kandilden, Mahmurdan gelişlere bir bakmakta fayda var.
Haburdan Türkiyeye giriş yapan ve PKK mensubu olduklarında şüphe bulunmayan kişiler, TCKnun 220.maddesinde yararlandılar. Ceza Yargılaması Kanunun 250 ve 251.maddeleri uyarınca özel yetkili Savcılar gidip mahallinde sanıkları sorguya çektiler,Silopi Mahkemesi Yargıcı da kanunlarda özel olarak "PİŞMANIM" tabirinin bulunmaması ve gelenlerin, örgütü terkettim geldim işte demelerinin yeterli olması sebebiyle onları serbest bıraktı.
Fakat bu gelişe çok farklı kesimlerden, çok farklı anlamlar yüklendi-yükleniyor. Sanki bu gelenler örgütün ana bünyesini oluşturuyor ve serbest kalmaları ile örgütün tamamına af sağlanmış gibi lanse edilmeye çalışılıyor.
O yüzden oturup kalkıp, Kandilden gelenler serbest, Ergenekondan yargılananlar cezaevinde yatıyor diyorlar.
Peki onlara soralım bakalım, PKK olayı sebebiyle kaç bin kişi hayatını kaybetti ve kaç 50 bin kişiler cezaevlerinde yattı, yatıyor.
Kandilden gelen ve olaylara karıştıklarına dair Devletin elinde en küçük bir delil olmayan 10 kişi serbest kaldı diye, karşılık olarak bütün Ergenekoncuların serbest kalması talep ediliyor.
Ergenekoncular içeriye girince, Allaha şükerler olsun ki, PKK saldırıları da nerede ise durma noktasına geldi.
Burada bir çok kişinin aklına gelen "ya acaba bütün bu olaylar/eylemler birer provakasyon mu idi veya ne kadarı PKK eylemi idi, veya taraflar biribirlerinin provakasyonuna cevap mı veriyor du, böylece her iki taraf biri birinin yangınına körükle mi gidiyor du?" soruları elbette boş değil.
Neyse konumuza dönelim.
CHP Ergenekoncular içeride, PKK lılar dışarda diyerek Ak Partiyi iyice zorlamışlardı son günlerde.
Gensoru önergesi ile sonuca gitmeleri mümkün değildi ama, olsun sorunu sıcak bir biçimde Türkiye kamuoyunda tutmak yeterdi.
Ama "keser döner, sap döner, bir gün gelir hesap döner" misali CHP nin yaptığı bir bumerang gibi kendisini vurdu.
BDP li Sırrı Sakık kürsüye çıktı, CHP lilere sizi gidi yangından mal kaçırmaya çalışan yavuz hırsızlar,mal sahibini evden kovmaya çalışıyorsunuz ama, siz kaç defa bize Militan da olsa 20 Milletvekili ismi belirleyin dediklerini, yer , mekan ve mekin(hadi sizi yormayayım, bu kelimenin anlamının ev sahibi olduğunu belirteyim C.T) ismi vererek fahşetti.
Konu CHP Genelbaşkan Yardımcısı Mustafa Özyürek tarafından anında genel kurulda , hem de Milletin Kürsüsünden yalanlandı. Böyle bir görüşme olmamıştır dedi.
O sırada konu TBMM sinde kuliste oturan CHP Genel Başkanı Deniz Baykala soruldu. Deniz bey biz teröre bulaşan kişilerle hiçbir görüşme yapmadık,yapmamız da mümkün değil dedi.
İşte bundan sonra gözler mekanın sahibi mekin(Eşref Erdem) e çevrildi.
Eşref bey böyle bir görüşmenin kendi evinde yapıldığını, görüşmeye Ahmet Türk, kendisi ve Deniz Baykalın katıldığını( Tabii Sırrıyı inkar ediyor, niye ise), görüşmenin yarım saat sürdüğünü, siyaseten biri birlerine yakın görüşe sahip partilerin seçimler zamamında bu tür görüşmeleri her zaman yaptığını söyledi. Eşref bey bir pazarlığın olmadığını da ifade etti. Olsun o kadarcık kusur kadı kızında da olur.
Ama Eşref bey bu açıklaması ile Sırrı Beyin İfşaatını doğrulamış oldu. Yok öyle denilmedi, böyle denildi, ne farkeder. Mustaf Özyürek ve Deniz Beyin açıklaması ile hani böyle bir görüşme olmamıştı.
Böyle anlarda Elazığlılar şöyle derler.
Of anam off, offf, örtki ölem.