Wikileaks belgeleri dünyayı sarsmaya devam ediyor. Fahş olan belgelerin büyük çoğunluğunun Türkiye ile ilgili olması, başımıza örülmeye çalışılan çorabın fiyatını da ortaya koyuyor. Bakıyorum da, sağdan soldan bir çok yazar çizer takımı, ortaya çıkan belgeleri "FASA-FİSO" değerlendirmesine tabi tutmaya başladılar. Erbakan da susurlukta fahş olan garip ilişkiler ağı için fasa fiso demiş, konu üzerine gidenlere gulu gulu dansı yapıyorlar nitelemesinde bulunmuştu. Sonra o fasa fisoların bugün gelip dayandığı noktanın Ergenekon soruşturması olduğu ortaya çıkınca, Erbakan Hoca, yeni bir dans figürü yaratacak açıklamada bulunmadı. Amerikalı elçilerin görev yaptıkları ülkelerde istihbari nitelikteki çalışmaların sonuçlarını ülkelerine rapor etmeleri elbette kendileri açısından normal sayılabilir. İkili ilişkilerde bir ülkenin açıklarını bilirseniz, davranışlarınızı ona göre ayarlarsınız. Ama hal ve hareketlerinizle o ülkenin iç ve dış siyasetini etkileyecek maniplasyonlar yaparsanız, ülke insanlarının biri birine düşman olmasını temin edecek çalışmalar içerisine girerseniz, işte bu asla kabul edilemez. İki gündür yazıyorum, bu belgelere fasa fiso diyenler, daha beterleri ortaya çıktığı gün, ne yapacaklarını şaşıracaklar, ağızları bir karış açıkta kalacaktır. Mesela Türkiyenin 30 yıldan beri sürdürdüğü savaşta bu elçiler/görevliler/ acaba neler yaptılar. Söz konusu savaşın durması için mi çalıştılar, yoksa işin daha da alevlenmesi için yangına körükle mi gittiler? Tabii ki kimsenin onlara niye bizim savaşımızı durdurmuyorsunuz deme hakkı yok. Ama bizim bu yangınımıza neden körükle geldiniz, deme hakkımız vardır. Ve Wikileaks belgeleri fahşoldukça, yangımıza neden körükle geldiniz? Diyeceğimiz günlerin yakın olduğunu düşünüyorum. Büyükelçilere Dış İşleri Bakanlığından gelen kriptolar, inşallah dehşetimizi artırmaz. Bizim ABD halkı ile hiçbir alış verişimiz yok. Ama ABD yi bir dünya imparatorluğu haline getirme mücadelesinde olan Neo-Conlar kendileri ile birlikte dünyanın başına çok işler açtılar. Irakta Bir Milyon Müslümanın kanı ile yazılmış bir tarih var karşımızda. Biz bu tarihi nasıl okumalıyız? Irak savaşının başladığı dönemde, Irakta, Türkiyede, Kuveytte, Ürdünde, Lübnanda, Suudi Arabistanda ki ABD elçileri ne tür raporlar yazıp üstlerine gönderdiler. Hemen hepsi iftiraya dayalı bu raporlar olmasa idi, Irak yerle bir olur muydu? Bir milyon Müslüman hayatını kaybeder miydi? Kuzey Irak Kandil dağlarında Türkiyeye kök söktüren örgüt yapılanması gerçekleşebilir miydi? İşte bizim aklı evvellerin faso fiso dedikleri o belgeler sebebiyle Irak savaşı çıktı. ABD liler istedikleri kadar bakın işte Saddamı yok ettik, başarılıyız desinler. Ama biz biliyoruz ki, bu savaş bir Milyon Iraklının ölmesine ve dünya güzeli bir ülkenin, tüm tarihi değerleri ile birlikte yok olmasına sebep oldu. Savaşın, ABD ye maliyetinin 2-3 Trilyon dolar olduğu ve 6000 civarında askerini kaybettiği söyleniyor. Onlar insanlıktan nasibini alan bir kültür ve medeniyetin sahibi olsalardı, yani vahşi bir kibrin, böbürlenmenin ahlaksızlığına kapılmasalardı, bu kadar paralarını bomba haline getirip insanların başında patlatmaz, bu kadar evlatlarını kaybetmezlerdi. Şimdi ABD nin elinde Irakın petrol kaynakları kaldı. Ama onların elinde olan bu petrolün üzerinde hem Irak halkının ve hem de kendi evlatlarının "kanı" var. Yazık, günah değil mi? ABD liler özellikle bizimkilere "kusura bakmayın, biz o raporlara itibar etmedik" diyorlar. Peki itibar etmediğiniz o raporlar için, elçilerinize, "bir daha böyle saçma sapan raporlar göndermeyiniz" dediniz mi? Elçilerinize gönderdiğiniz kriptolarda neden böyle bir beyanınız yok. Bizimkilerden biri de "raporların kıymeti harbiyesi olsa idi, İran çoktan vurulurdu" yavesini yumurtlamış. Adam bu raporlara karşı sanki neler "pişirildiğini" bilmiş gibi konuşuyor. Ben bu belgelerin gereğinden daha fazla dikkate alınmasını, satır satır değerlendirmeye tabi tutulmasını , "yalan dolanlarının ayıklanmasını" çok ama çok önemsediğimi belirmek istiyorum. ABD yönetimlerinin gerçek yüzü bu raporlarda yatıyor. ALIN İÇKİNİZİ BAŞINIZA ÇALIN İstanbulda su dağıtım işi yapan iki serseri sabaha kadar kafa çekmişler. Havaya, reklam panolarına, elektrik direklerine, uçan kuşa ateş etmişler. Hızlarını alamamışlar, sabah namazına giden Tamer KOÇU hedef seçerek başından vurup öldürmüşler. Sarhoş müptezel arkadaşına "ben bu şahsı vurabilir miyim diye sormuş" ardından silahını ateşleyerek, Tamer Koçu başından vurmuş. Yanına gelmişler, kanlı vaziyette yerde yattığını gördükleri halde bırakıp kaçmışlar. Ya biz bu adamı durduk yere vurduk, alıp hastaneye götürelim, bari kan kaybından hayatını kaybetmesin dememişler. Nasıl olsa yaptığımız yanımıza kar kalır sevdasına kapılmışlar. Tamer Koç birkaç yıllık evli genç bir insan. Bugün yarın çocuğu olacak diye büyük sevinç içerisinde. Bir iki güne kalmaz çocuğum dünyaya gelecek, bari sabah seher vaktinde yola düşeyim, camiye gidip sabah namazı kılayım, Rabbime ne büyük şükürler içerisinde olduğumu ifa edeyim diye düşünmüş. Ne bilsin ki, insanlıktan zerre kadar nasibini almamış yaratıkların hedef tahtası haline gelecek, başından vurularak öldürülecek Haberlere bakınca kahrolmamak elde değil. Çocuğunun bütün kıyafetlerini , mendiline varıncaya kadar almış. Hepsi mavi. Yani erkek bir çocuk babası olacağını biliyor. Ama şimdi bilmiyor. O çocuk hayatı boyu "BABA" kelimesini bilmeyecek, kimseye baba demeyecek. Etraftan arkadaşları "baba" dedikçe içi yanacak. Ve bir gün annesine "anne" benim "babama" ne oldu dediğinde, annesi ona sarhoş iki serserinin babasını durduk yere hedef tahtası haline getirerek vurduklarını anlatacak. Gelin dayanın bakalım. Size bir şey söyleyeyim mi, o yavrunun büyümesine fırsat kalmadan bu içki manyağı çoktan dışarı çıkmış olur. İçkiye laf söylenmesine çok sinirlenen sistem, öldürenden yana çalışıyor. Biri birlerine nasıl da yakışıyorlar. İçki bütün kötülüklerin anasıdır dediğimizde, vay siz bizim çağdaş, laik düzenimizi değiştirmek istiyorsunuz diyorlar. Ölümlü trafik kazalarına sebebiyet verenlerin çoğunun sarhoş olması, sarhoş iken işlenen suçların sayısının, tüm suç kategorilerini katlayacak kadar yüksek bulunması ve hiçbir suçu olmayan Tamer Koç gibi insanların trajik ölümü, hepimizi eminim derinden üzüyor. Alın içkinizi şişesi ile birlikte başınıza çalın, kanı elinize dokununca belki uyarınsınız.