Bir süreden beri tutuklu Askerler ile ilgili açıklamalar gelmeye başladı. Özellikle uzun tutukluluk sürelerine ilişkin açıklamalar, ülkenin çeşitli mahfillerinde karşılık da buldu.
Ulusalcı kanadın kalemşorları tabii ki Sayın Başbakanın bu açıklamalarına balıklama daldılar.
Ve
Özet olarak biz söylüyorduk, ama kimse tınmıyordu, işte bakın Başbakan da tutuklu Askerlerin durumuna ilişkin açıklamalar yapma gereğini duydu, hukuksuz, adil olmayan bu durumun düzeltilmesini beklediklerini söyledi. Demek ki, biz yanlış bir noktada değilmişiz, Kuvvet komutanlıkları, hatta Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan kişilerin terörizmle ilişkilendirilmeleri doğru değildi, bu gerçek tutukluluk sürelerinin uzaması ile ortaya çıktı. Amaç Türk ordusunu yıldırmaktı, bu gerçekleşti, fakat askerlerin böylesine enti püften sebeplerle tutuklulukları birilerinin işine yaradı, ülke zarar gördü. Şimdi tutuklama kararı veren Mahkemelerin durumu yeniden ele alması gerekiyor dediler.
Aslında hangi dava olursa olsun, belirli bir süre geçince insanlarda ya acaba biz vermiş olduğumuz tutuklama kararları ile yanlış mı yapıyoruz algısı oluşur. Bundan kaçış yoktur. çünkü insanlardaki merhamet algısı, zamanın geçmesi ile maraz hissinin üstüne çıkar ve ona galebe çalar.
Bu duygu sebebiyle mi, yoksa başka nedenlerden ötürü mü, tutuklu askerler ile ilişkili açıklamalar yapıldığını elbette irdelememiz gerekiyor.
Türkiye şu anda nerede ise 35 seneyi bulan biri terör olayı ile karşı karşıya. Ben 2003 yılında Mecliste gündem dışı yapmış olduğum konuşma esnasında, Abdullah Öcalan olayının spesifik bir çıkış olmadığını, buna imkan da bulunmadığını, zira Türkiyede Kürt sorunu ile ilgili olarak özellikle sol düşünce sahiplerinin kurduğu bir çok yasal veya yasa dışı dernek, kuruluş olduğunu, PKK nın bir başına ortaya çıkarak, önce Rızgari, Ala Rizgari, Kawa, Denge Kawa, Tekoşin, DDKO, DDKD, Özgürlük Yolu gibi teşkilatları bütün mensupları ile yok etmesi ve tümünü aynı çatı altında toplayacak stratejik çalışmayı gerçekleştirmesinin mümkün olmadığını, ulusal ve uluslar arası entellijans örgütlerinin işin içerisinde bulunduğunu, strateji belirleme, siyasi ve ekonomik destek sağlama, yönlendirme, her bir eylem ve düşünceye karşı, karşı atak geliştirme konularında destek aldığını söylemiştim.
Bir ülkenin siyasi, sosyal, ekonomi tarihinde çok önemli bir yer tutacak olan bu oluşumun, elinden silahın alınması/bırakma veya bıraktırma farktetmez/ olayın kendisinden daha önemlidir.
Evet PKK olayının çıkışı, gelişimi ve geldiği nokta ne kadar önemli ise, bu oluşumun silahsızlanması, siyaset arenasına çekilmesi, savaştığı ülkeyi bırakın bölmeyi, onun siyasi geleceği ile ilgili olarak projeler üretecek aşamaya getirilmesi ve onun liderinin tecrübelerinden bu alanda yararlanmaya varacak kadar resmi ideolojinin ehlileşmesi de o kadara önemlidir.
İşte böyle bir ortamda, uzun yıllar eğri veya doğr bu oluşum ile silahlı mücadele eden TSK nın önemli mensuplarının, hatta Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan kişisinin tutuklu bulunması, Türk Halk Algısında büyük zihni karışıklıklar meydana getirmektedir.
Yoksa ben eminim ki, Sayın Başbakan PKK yı da, şu anda ülkenin önemli açmazlara sürüklenmesinde rol aldıkları gerekçesi ile tutuklu bulunan askerleri de günahı kadar sevmemektedir.
Sevmesi de gerekmemektedir.
Zira her ikisi de ülkenin gelişimine değil, geri kalmasına, insanların hayatlarını kaybetmesine, ocakların sönmesine, ülkenin maddi ve manevi alanlarda telafisi imkansız mağduriyetlere uğramasına neden oldular.
Onların bu eylemlerinden kuşkusuz bu ülkenin bütün insanları zarar gördü, fakat Sayın Başbakan hapse atılmak suretiyle bizzat bu işin zararını çekti.
Siz ülkenin en önemli şehrinin Başkanı olup, gösterdiğiniz başarılar sebebiyle aynı zamanda büyük alkış aldığınız bir ortamda, hem başkanlıktan olun, hem de gidip zindanlarda yatın, olaya bu iş artık bitti nazarı ile bakmak insanın tabiatı gereğidir.
Pek tabii zaman ve takdir her şeyin ilacıdır. Biz bir şeyi şer olarak görürüz, sonu hayr olur, şer olarak telakki ederiz sonu hayrolur.
Geleceğin ne olacağını şimdiden bilemeyiz. O zamanda bilemiyorduk, şimdi de.
Ama hazır zamana baktığımızda, cezaevi sonrası Parti kurmak, bu partinin ilk seçimlerde iktidarı elde edecek güce ulaşması, ama Başkanının seçimlere bile girememesi, Siirtteki olağanüstü seçim yanlışı ve sonraki malum gelişmeler.
Bütün bunların altında yatan/ülke Başbakanının çektiklerinin gerçek sebebi, Askerler ve onların sivil uzantıları olan emre amade Bürokrasisi değil mi idi.
Askerlerin Başbakana nerede ise ana avrat küfrettikleri, gece gündüz ihtilal planları yaptıkları, kendilerinden başka kimsenin iktidar erkini bağımsız bir şekilde yürütemedikleri günlerden, herkesin yerli yerine oturduğu/oturtulmaya
çalışıldığı/, halkın desteği ile ayakta duran sivil siyasi iktidar günlerine Nereden nereye
Bunları elbette kimse unutmuyor ve o günlerin geri gelmemesi için özellikle iktidar geceli gündüzlü çalışıyor. İşte o çalışmaların bir eseri olarak 2010 yılında Anayasa değiştirildi ve bir tevafuk eseri olarak 12.Eylül.2010 tarihinde halk oylaması ile kabul edildi.
Anayasanın 145.maddesinde yapılan değişiklik, Askerlerin, görevleri ile ilişkili olmayan suçlarından ötürü yargılanmalarının sivil Mahkemelere intikali üzerine, çuvallar dolusu suç belgesi Savcılıklara sökün etti ve Mahkemeler pek tabii hayalimizi aşan tutuklamalara imza attılar.
Peki Mahkemeler haksız bir iş mi yaptılar. Olmayan suçları icat edip Askerleri içeri mi tıktılar?
Neden İçeride bulunan askerlerle nerede ise aynı konumda olan şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanına veya Genelkurmay Başkanı Necdet Özele neden dokunmadılar?
Yapılan yayınlarla öyle bir algı oluşturuluyor ki, sanki kurmay sınıfına gelmiş hemen herkes, bir şekilde suçlu gösterildi ve içeriye tıkıldı. Böyle bir şeyin olmadığını herkes biliyor ve eğer kamuoyu şu anda içeride bulunan kişilerin suçlarını sübuta götüren delillerle karşı karşıya kalmasa idi, bu tutuklamalar kolay kolay hazmetmezdi. Millet bunun da farkında.
Ülkenin barış iklimine doğru en ciddi biçimde evrildiği bu günlerde, halkta bakın teröristler bile nerede ise affedilecek, ama onlarla savaşan askerler içeride duygusunun yarattığı patalojik durumu, karizmatik bir siyasi manevra ile çözmek hükümete düştü.
Ben uzun tutukluluk sürelerine yönelik eleştirileri biraz da bu kapsamda değerlendiriyor, eğer ülkenin barışına katkıda bulunacak ise, her zaman yaptığımız gibi, kan kusarız, ama kızılcık şerbeti içtik demekten çekinmeyiz diyorum.