DEVLETİN GÜÇLÜ HAFIZASI VE BERFO ANA
Eklenme: 8.02.2011 00:00:00

Peygamberimize kulakların babası isminin de verildiğini duymuş muydunuz?

O kendisine gelenleri can kulağı ile dinlerdi. Bir defasında kendisine Ümmi Mektum isminde gözleri görmeyen birisi geldi. Ya Resulallah bana da anlat dedi. Peygamber o esnada Müşriklerin ileri gelenlerinden birilerine İslâmı tebliğ ediyordu. Meşguliyeti sebebiyle Ümmi Mektumdan yüz çevirdi, sanki ona biraz bekle diyordu.

Ümmi Mektum peygamberin kendisine karşı müstağni tavrı sebebiyle talebini yineledi. İnsanları bu kadar çok dinleyen ve bu özelliği sebebiyle kendisine kulakları babası ismi verilen Allah Resulü yüzünü çevirdi.

Ondan sonrasını Kurandan dinleyelim.

"Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. Ey Muhammed ne bilirsin ki, belki de o arınacak, yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendisi muhtaç hissetmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun, İstemiyorsa onun arınmasından sana ne? Allaha karşı derin bir saygı ile korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun."

 İstanbul Teknik Üniversitesi Matematik bölümü öğrencisi Tolga Ceylan, 7 Ağustos 2004 tarihinde İğneadaya tatile gitti. İki gün sonra kısık bir sesle annesini aradı ve bir telefon numarası vermeye çalıştı; ancak telefon kapandı. Bu, annesi Kadriye Ceylanın oğlundan aldığı son haber oldu. Anne hemen İğneadaya gitti. Jandarma Komutanlığına ve Demirkapı Cumhuriyet Savcılığına başvurdu.

Jandarma, önce Tolga Ceylanın bölgeden ayrıldığı yönünde bilgi verdi, birkaç gün sonra da iki poşet içinde ıslak çamaşırları teslim edildi. Bunlar denizden çıkan elbiseleri dediler. Fakat tişörtte Tolganın ter kokusu vardı ve kat izleri olduğu gibi duruyordu. Elbiseleri tadınca tuz tadı ve deniz kokusu almadım. Tişörtü kuru idi. Bu niye kuru dedim. Kan örneği almak için kuruttuk dediler. Hepsi yalandı.

Elbiseler deniz kıyısında bulundu ise, ıslanmamış olması lazım. Denizde boğulan birisinin üzerinden çıkarıldı ise, CESET NEREDE?(C.T) Tabiî ki yalan.

Civar köylerden ve görgü tanıklarının ifadelerinden, oğlunun Jandarma tarafından gözaltına alındığı bilgisini edinen anne Kadriye Ceylan, Kırklareli Jandarma Komutanlığına başvurdu. Dönemin Kırklareli Jandarma komutanı Albay Mehmet M, sen niye jandarmayı suçluyorsun, bak senin dilini kopartacağım dedi.

Bunları Başbakanımıza anlattığımda, Başbakan kaybedenler hep aynı yöntemi uyguluyorlar dedi. 

O tarihten beri çalmadık kapı bırakmadım. Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri, Dışişleri, Savunma ve Adalet bakanlıklarına gittim, sonuç alamadım. Son olarak 2007 yılında nüfus kayıt örneğini istediğinde Oğlun Sofyada yaşıyor cevabını aldım. Hemen durumu teyit etmek için Dışişleri Bakanlığına sordum ama onlar da, "Sofyada olduğu bilgisine rastlanmadı" cevabını verdi

  BAŞBAKAN DA İŞKENCE GÖRMÜŞ. "Daha sonra kendisinin 1979 yılında, öldürülen iki arkadaşının cenazesine katıldığı için gözaltına alındığını ve bir gece Metriste kaldığını söyleyip orada gördüğü işkenceyi anlattı. Başbakanın ayaklarını, dizlerine kadar buzlu su olan bir kovada saatlerce tutmuşlar. Hücreleri de çok soğukmuş. Çıkarıldıktan sonra onları eroin bağımlılarının odasına alıyorlarmış ve onların odası çok sıcakmış.

Herkesi çok dikkatle dinledi notlar aldı. Benim adresimi, telefonumu aldılar. Devlet, hükümet isterse bütün kayıpları bulur. Çünkü arşivlerde mutlaka kaybedilenlerin bilgileri var. Biz onlardan somut adımlar bekliyoruz. Bütün kimsesiz mezarlar açılsın, hepsinin DNA testi yapılabilir."

Tolga Ceylan annesine, okulundaki kız öğrencilerin türbanları ile derslere girmeleri önündeki engellerin kaldırılması için, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezere Mektup yazdığını ve bu sebeple takip edildiğini söylemiş.

2004 yılından beri Kadriye Ana ilk defa kendisini can kulağı ile dinleyen Sayın Başbakana çok teşekkür ediyor ve işin sonunun alınacağından ümitli.

Bendeniz de aynı kanıyı taşıyorum.

Bir sorunu can kulağı ile dinlediğiniz zaman, karşınıza inanılması güç öyle olaylar çıkıyor ki, ağzınız bir karış açıkta kalıyor. Ama bu önemde kulak asmadığınız zaman da bu kadar önemli olaylar, bir hikâye gibi geliyor ,

"Allaha ve ahret gününe iman eden komşusuna yardımda bulunsun" hadisi şerifinin gereği yerine getirilemiyor.

Hepimiz Cumartesi annelerini yıllardır biliyoruz. Onlar kaybolan yakınlarının resimleri ile Galatasaray lisesi önünde toplanıyorlar ve Faili Meçhule kurban giden yakınlarının bulunmasını istiyorlar.

Fakat itiraf etmeliyiz ki, hepimiz bunlara birer terörist gözü ile bakıyoruz. Kimbilir yakınları nerede, ne olmuş, şimdi gelmiş burada siyaset yapıyorlar ve böylece Devleti yıpratmaya çalışıyorlar diyoruruz/duk. Onların bu şekilde algılanmalarına "ne tür basın" diyecek olursanız olunuz, gerçekten herkes yıllarca çanak tuttu.

Yağmurda, karda, kışta, çamurda, temmuzun sıcağında çektikleri eziyete eş, itelenmeleri, kakalanmaları hiç umurumuzda olmadı. Mesela Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bir heyet oluşturarak gidip de bu insanlara dertlerinin ne olduğunu sormadı.

Sayın Başbakan bir ilki daha gerçekleştirdi ve içlerinde 103 yaşındaki Berfo Kırbayırın da bulunduğu 14 aileyi kabul etti. Berfo ananın çocuğu 30 yıl önce kaybolmuş. Berfo Ana,Sayın Başbakan ile görüşmeye gider iken " 30 yıl oldu, otttuuuz, lavoooo lavooo, bilirmisen 30 yıl ne demahtır" diyordu. BU DEVLETİN HAFIZASI GÜÇLÜDÜR.

KİMİ NEREYE GÖMMÜŞ ELİ İLE KOYMUŞ GİBİ BİLİR.

Berfo Ananın oğlunu bulmak zor olmasa gerek.

Hele  2004 yılında bir faili meçhule kurban giden Tolganın cesedini bulmak ? İnanın işten bile değildir. Sayın Başbakan istediği bilgileri MİT den alabilir.

Ortada olayın meydana geldiği yer, karakol ismi, olaya adı karışan Jandarma Komutanının adı da belli iken