2007 yılı Nisan ayının başlarında İrana gitmiştik. Tahranı gezerken, değişik tipte araçlar gördük. Bunlar İranın üretimi mi dediğimizde, İranlı diplomatlar pek bir gurur ile evet dediler. Bunlar Samand marka arabalarımız, ama biz daha iyisini yapmak üzere büyük projelerin peşindeyiz. Göreceksiniz, çok yakın zamanda dünya piyasalarında daha kaliteli, daha ucuz, kullanımı daha elverişli araçlar üreteceğiz. Biz iki bin kilometre mesafeli Şahap füzelerini ürettik, yerlerde gezen daha iyi araçlar neden üretmeyelim ki, buna hem maddi,hem de kültürel(bilgi) olarak imkanımız var dediler. Ayrıca Samand Marka araçlarımızı Türkiye yollarında da görmek istiyoruz. Çok uzun uğraşılar verildi, Türkiye hala bu araçlarımızın ülkeye ithaline izin vermiyor. Bu konuda Hükümetinizin yetkililerinden yardım bekliyoruz demişlerdi. Doğrusu o sırada İranda ticari faaliyetlerini sürdüren ve kendisi ile tanışma imkanı bulduğumuz bir Güneydoğulu hemşehrimiz, bu iş için çok çalışıyorum, inşallah yakında muvaffak olacağız. Türkiye batının, doğunun bir çok ülkesinin araçlarını(Korenin, Tayvanın) ithaline izin veriyor, İranın araçlarının girişine neden izin vermiyor. Oysa İranlılar Türkiye ile ticaret yapmak için çok gayretliler. Türkiyeyi hiçbir zaman kendilerinden ayrı görmüyorlar. Üstelik bu ülkede Türkiyenin hiç farkında olmadığı kadar Türk var. İranın nerede ise yarısına yakını Türk. Siz çarşıda pazarda hiç zorluk çekmeden Türkçe konuşarak anlaşabilirsiniz. Bu büyük pazarı Türkiye keşfeder ise doğusu ve güneydoğusunun ekonomik hiçbir problemi kalmaz. Çünkü Türkiye eğer İran ile ticarete başlayacak ise, önce ülkenin Doğu ve Güneydoğusunda hareketlenme başlar demişti. O gezi sırasında İranın gübre fabrikalarının Türkiye tarafından alımı konusu görüşüldü. Toplantılara biz de iştirak ettik. Her konuda anlaşılmış, sadece bu fabrikalara ait lojmanların bir kısmının oturanlara tahsisinde sorun düğümlenmişti. Tarım Bakanımız Mehdi beye, Sayın Bakanım lojmanların bir kısmını değil, isterler ise tamamını verin, işi bitirin diye fikrimi söylemiştim. O iş daha sonra bitmiş. Yani İranlılar bizim ile her türlü ilişkiye dünden hazır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte İslam dünyasına tam sırtımızı dönmüşüz. Bu ülkeler arasında İranda var. Şimdi yeni yeni başlayan ve asla iki ülkenin konumuna yakışmayan ticari ilişkileri, kimi zalimler, Türkiye eksen mi değiştiriyor, Türkiye batıdan kopuyor mu gibi değerlendirmelere tabi tutuyor. Hayır batıdan kopmuyoruz, eksen falan değiştirdiğimiz de yok, ama 50 yıldan beri batının kapısında bizden başka bekleyen ülke var mı? Almıyorlar işte. Ona rağmen batı iyi, doğu kötü!!! Yanlış anlaşılmasın, ben batıdan kopalım falan söylemiyorum. Batı ile olan ilişkelerin daha da mükemmel hale getirilmesine inanıyorum. Bu ilişkelerin mükemmel hale getirilmesinin yolu, ekonomik, sosyal,siyasi alanlardaki gücünüze bağlı. Batı,bunlar güçleniyor, bizden kopacak diye düşündükçe, yakınlaşmanın daha da hız kazanacağına inanıyorum. İrana çok kısa süre önce Sayın Başbakanımız tarafından yapılan ziyaret sonrasında, iki ülke arasındaki ticaret hacminin yıllık 20 Milyar Dolara çıkarılması kararlaştırılmış, sayın Başbakan da bu rakkam, neden 30 milyar dolara çıkmasın demişti. Galiba bu işin ilk adımları atılıylor. Sanayi ve Ticaret Bakanımız Nihat Ergün bey ile, İran Sanayi ve Madenler Bakanı Ali Ekber Mehrabian, İranın yukarıda sözünü ettiğimiz lüks araçlarının Türkiye/İran ortak yapımı olarak üretilmesine karar vermişler. Bu araçların üretileceği yerin tespitine çalışılıyormuş. 2011 yılı içerisinde de yatırımın başlayacyağı belirtiliyor. İran Sanayi ve Madenler Bakanı Ali Ekber Mehrabian, bu üretim ile Müslümanların gururlarını kabartmak istiyoruz diye açıklama yapmış. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Bizim insani değerlere verdiğimiz gerçek saygının çok azı batıda var. Ama sanayi ve teknoloji sahasında geri kalışımız, her türlü değerimizi kıymetten düşürüyor. Hani diyorlar ya, zengin adam gemisini dağdan aşırır, fakir adam düz yolda yolunu şaşırır , işte o hesap. Batının geldiği teknolojik aşamayı İslam ülkeleri yakaladığında, sizin her bir değerinizin yere göğe sığdırılması mümkün olmaz. Alın, bizim evlatlarımıza gösterdiğimiz şefkati, alın bizim yardımlaşma duygumuzu, alın bizim zekatımızı, alın bizim fıtramıızı, alın bizim kurbanımızı, alın bizim karzı hasenimizi, alın bizim anneye babaya öf bile dememe hasletimizi, alın bizim aile büyükleri yanında ayak ayak üstüne bile atmama terbiyemizi, alın bizim mahalle büyüğünün önünde sigara içmeme terbiyemizi, alın ilçelerimizde köyden gelip te o gece köyüne dönemeyen hiçbir vatandaşımızın otellere bırakılmama hasletimizi say say bitmez. Bunların ne kadarı batıda var? Neyse konumuzun özüne dönelim. Kestirmeden söyleyeyim. İran ile Türkiye arasında Samand Marka lüks otomobillerin daha iyilerinin üretilmesi konusunda yakında anlaşma sağlanacak gibi. Ben bu fabrikanın Diyarbakıra kurulmasını istiyorum. İnanın her açıdan çok yakışacak. Bu fabrika güneydoğunun en önemli şehrinin Sanayie geçişinde büyük rol oynar. İşsizliğin önemli oranda azalmasını sağlar. Burada yeri gelmiş iken Sanayi Bakanımız Nihat Ergün beye bir hatırlatma yapmak istiyorum. Sayın Bakanım 2007 yılı Ocak veya Şubat ayı olabilir, Samsundan Ak Parti İl İstişare toplantısından gece dönerken, arabada bana güneydoğuyu sormuştunuz. Tam dört saat süre ile bölgeyi sizinle konuştuk. Gece saat 02.00 ye kadar. Fikir teatisinde bulunduk. GAP için işsizlik fonunda biriken paranın borçlanma yolu ile kullanılabileceğini size hatırlatmıştım. Çok iyi oldu, zaten biz de o konuda üst seviyde fikir teatisinde bulunuyoruz demiştiniz. Bununla Güneydoğuya olan ilginizi göstermiştiniz. O zaman henüz Bakan değildiniz. ŞİMDİ İSE ELİNİZDE BÜYÜK İMKAN VAR. BU FABRİKANIN DİYARBAKIRDA KURULMASINI SİZDEN İSTİRHAM EDİYORUZ. Bu önemli tesisin Diyarbakırda kurulması gerçekleşir ise, Güneydoğuyu Sanayileştiren Bakan olarak tarihe geçersiniz. Olmazsa da canınız sağ olsun. Sizin bizi sevdiğinizi biliyoruz ya, bu da yeter.