Albay Dursun Çiçek, Yarbay Mustafa Dönmez,Üstğemenler, Yüzaşılar, Binbaşılar,Veli Küçükler,Generaller, Levent Ersözler,Hurşit Tolanlar, Şener Eruygurlar, Hasan Iğsızlar, Yaşar Büyükanıtlar,daha kimler. Bu gün ya Savcıların elinde sorgulanıyorlar,ya Mahkemelerde sanık sıfatı ile yargılanıyorlar, ya da haklarındaki isnatlar sebebiyle soruşturmanın ardından yargılanma için sıra bekliyorlar.
Yaptıkları iş çok açık ve belli.
İhtilal yapmaya yeltenmişler.
Milletin şeref ve onurlarına teslim ettiği silahların gücü ile çeşitli bahaneler uydurarak özellikle Hükümeti cebren görevini yapmaktan mene teşebbüse kalkışmışlar.
Bunlardan en önemlilerinden birisi olan Deniz Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek, AKP(Ak Parti) yi ve Fethullah Gülen Cemaatini bitirmek için üstlerinin verdiği iddia edilen emre istianden "imha" planı hazırlamış.
Plandaki imzanın önce "kurusu" çıktı. Alınan bilirkişi raporlarında bu hali ile bile imzanın Dursun Çiçeke ait olduğunun kabulü gerektiği yolunda rapor verildiği halde, Askeri Savcılık buna itibar etmedi ve kendi memurunu korumaya alarak "takipsizlik kararı" verdi.
İmzanın ıslak olanını kaybetmek için tık nefes yola koyulanlar, Atı Alanın Üsküdarı geçtiğini görmüş oldu.
Bir an için,bizden birisi,ele geçmesin diye harekete geçmiş, eylem planını yok etmiş düşüncesine kapıldılar.
Bunun üzerine,
İlgili ve yetkililer derin bir oh çekti. "Kağıt parçasından" başka bir şey olmayan İrtica Eylem Planını sahte bir şekilde hazırlayarak toplumu dezenformasyona uğratanıları, bulun dediler.
Allah bu milletin kaderini değiştirmeye karar vermişti bir kere. Ne yapsalar nafile.Yaptıkları her hile,başlarına daha büyük bir musibet olarak geri dönmeye başladı.
Ehli namus bir subay, Milleten başına örülmek istenen çoraba daha fazla tahammül edemedi İrtica Eylem Planınından ikisini, inkar edilen ıslak imzalı belge dahil olmak üzere Ergenekon Savcılarına gönderdi.
Söz konusu subay kim ise, koca bir orduyu parmağında oynatacak atakları ardı arkasına yapmaya başladı.
Kuru İmzanın Dursun Çiçeke ait olmadığı Askeri Savcılığın verdiği takipsizlik kararı ile "güya" tebeyyün edince, "sivil siyasete" çok büyük saldırılar gelmeye başladı. Bunun üzerine hem suçlu, hem güçlü pozisyonuna bürünenlere daha fazla tahammül edemeyen Subay, elindeki ıslak imzalı metni Savcılara gönderdi.
Buna da bir sürü itiraz geldi. Hatta sulu imzanın , bu istidada sahip bir "makine" tarafından atılmış olduğu dahi söylendi.
Bu hamle üzerine ikinci irtica eylem planının ve Andıç mahiyetindeki eklerinin internet ortamında yayınlandığına şahit olduk.
Genelkurmay Askeri yetkilileri haftalık basın açıklamasında, İnternet ortamında yayınlanan bu belgenin, özellikle ekindeki bilgilerin doğruluğunu kabul etti. Ve bu emrin kendilerine Başbakanlık tarafından verildiğini söylediler.
Ben hemen 58,59 ve 60. Hükümetlerin böyle bir emri vermesinin imkansız olduğunu düşündüm. Zaten Başbakanlık yetkilileri Askerlerde bulunduğu söylenen bu yetki belgesinin, tarih ve numarasını göndermelerini istedi.
Asker bu defa, söz konusu emrin 2000 yılında Ecevit hükümeti tarafından verildiğini ifade ettiler. Başbakanlık buna da itibar etmedi, kendilerine verilen andıçlama emrinin bir örneğinin gönderilmesini talep ettiler. Çünkü Başbakanlık arşivinde yapılan araştırmada , böyle bir belgeye rastlanmadığı bilgisi kamuoyuna sızdı. Koca koca gereraller, açıkça doğruyu söylemekten kaçınmışlardı.
Askerlerin bu andıçlama işlemini kabul etmeleri, doğal olarak Dursun Çiçekin hazırladığı ıslak imzalı irtica eylem planının doğruluğunu ortaya koydu.
Ve Dursun Çiçekin kaçış yolu kalmadığından bavulu ile gidip yargıya teslim oldu.
Dursun Çiçek dün tutuklandı.
O, ifade vermeye gitmeden önce irtica eylem planını da, bu plan altındaki imzayı da kabul etmemişti. İlahlar Kurban istiyor demişti.Sanıyorum Savcı ve Hakimlere de aynı beyanda bulundu ve kendisinin durduk yere kurban edildiğini söyledi.
Olaya benim "serçe parmak bir şeyi biliyor ise, baş parmağın her şeyden haberi vardır" kuramı ile bakalım. Dursun Çiçek Genelkurmay karargahında çalışan bir asker. Onun bütün işlemlerinden sorumlu kişi ise Genelkurmay İkinci Başkanı.
Bu kuram gereğince karargahta olan bitenin tümünden Genelkurmay ikinci başkanının haberi var. Zaten işler onun emir ve talimatı ile yürüyor.İkinci Başkanın kendisine karşı sorumlu olduğu kişi ise , Genelkurmay Başkanı.
Ben aslında Dursun Çiçeke acımaya başladım.
O, kendisine bir emir verilmeden gerçekten böyle şeylere kalkışamaz.
Ama isnatlar bakımından artık inkar yolunu seçtiğine göre, iş, onun üzerinde kalacak. Bu konuda yeni deliller bulunmadan daha yukarılara tırmanmasının imkanı yok.
Dursun Çiçek "bana verilen emir ve talimatların gereğini yerine getirdim" dese iş üstlerine kadar uzanır, fakat kanunsuz emirleri yerine getirmek suç olduğundan, kendisi de bu işten paçayı sıyıramaz.
O , zaten Savcılara ikinci kez ifade vermeye gitmeden, işi eni konu tartıştığını, başkalarını işin içerisine katması halinde kendisinin de bir yararı olmayacağını zannetti, istişarelerden bu sonuca ulaştı ve boyunduruk altına girmesini kabullendiğini ifade eden o cümlesini kullandı. "İLAHLAR KURBAN İSTEDİ". Ben kurban olmayı kabul ettim, fakat daha yukarısına çıkmanızı da istemiyorum dedi.
Burada Dursun Çiçeke sormak istediğimiz bir soru var. İlahların durduk yere kurban istemediğini çok iyi biliyorsun. Tek başına bıçağın altına boynunu uzatmakla, neyi kurtarmış olacaksın. İşin yanlışlığını görüp, gerçekleri Mahkeme önünde ifade etmen halinde, yasaların cezalarda indirim gören hükümlerinden yararlanman söz konusu olacak ise, neden kendini kurban edesin ki?
Bir başına kurban olmayı kabul etmekle, bu ülkeye olan borcunu ödemiş olurmusun?