Kandil ve Mahmurdan gelenler, dün bir basın açıklaması yaptılar. Gelenlerin tümü siyah elbise giymişlerdi. Belli ki, dağdan geldikleri gerilla kıyafetinin etkisini üzerlerinden henüz atamamışlar. Dağdan geldiğimiz kıyafetten soyunduk ama, tümümüzün üzerindeki siyah kıyafetler, bu topluma olan aideyetimizin henüz sağlanamadığını ortaya koyuyor, der gibiydiler.
Basın açıklamasının en dikkat çeken yanı, Mahmurdan yeni gelişlerin olmayacağı yolundaki kısımdı. Açıklamayı yapan bayan Mahmurdan değil, Kandilden gelenlerdendi. Mahmur kampında bulunanlar adına Kandilden gelen bayanın açıklama yapması, Kuzey Iraktaki her şey kontrolümüz altında beyanıydı.
Oysa İçişleri Bakanı Beşir Atalay , yaptığı açıklamada, Bayram sonrasında 5-6 bin kişinin Mahmurdan Türkiyeye geleceğini ve onlar için , Habur sınır kapısınına yakın bir mekanda hazırlıklar yapıldığını söylemiş ve özellikle yeni gelenler için en azından bu aşamada prefabrik evler yapılacağını açıklamıştı. Bakan bey , Mahmurdan gelen bu insanlar için topluma entegrasyonu sağlayacak yeni bir takım sosyal tedbirlerin alınacağını ve psikoloğlar eşliğinde gelen insanların rehabilite edileceğini söylemişti.
Kandilden gelenler toplu olarak Diyarbakırda yaptıkları basın açıklamasında Mahmur ve özellikle Kandilden bundan sonra gerçekleşecek ülkeye girişlerin sağlanabilmesi için, Kürtçe eğitim olanakların ülke genelinde sağlanması ve gelenlerin can güvenliklerin temin edilmesi gerektiğini ileri sürdüler.
30 yıl savaşa sebep olan olayların gerekçelerini bir anda ortadan kaldırmanın ne kadar zor olduğuğnu herkesin görmesi lazım.
Kürtçe eğitim verilebilmesi için olanakların araştırıldığı biliniyor. Ama hiçbir alt yapısı olmayan bu konuda kısa sürede mesafe almak mümkün mü?
Batman ve Diyarbakırda açılan iki Kürtçe kursun niçin yürümediğini herkesin araştırması lazım. Sırf maddi imkansızlıklar sebebiyle mi kurslar yürümedi, bu alandaki bilgi açığı mı kursların yürümesini imkansız kıldı, yoksa o, bütün Kürtlerde hayal kırıklığı yaratacak arz-talep dengesizliği mi bu sonucu doğurdu?
Ama şu bir vakıa artık. Bu ülkede Kürtçe eğitim ve öğretimi tabu olmaktan, suç unsuru gibi görülmekten çıktı. Kütçe dilinin öğretilmesine imkan verilmekle bu Millet tanındı ve dünya sahnesindeki yerleri tescillendi. Devlet Radyo ve Televizyon Kanalı(TRT) nin kendi bünyesinde TRT 6 şi kurmasının ardından, günün 24 saatinde özel radyo ve televizyonların Kürtçe yayın yapmalarına imkan veren yönetmeliğin Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ve Mardin Artuklu Üniversitesinde Kürt Dili ve Edebiyatı Enstitüsünün kurulmasına yönelik olarak Senatonun aldığı kararın, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanması ve Resmi Gazetede yayınlanması, açılım ile İlgili SÜRECİN kesintisiz bir biçimde yürüdüğünü ortaya koyuyor.
Diğer yandan adları değiştirilmiş olan yerlere eski isimlerinin yeniden verilmesine yönelik taleplerin, yerel yöneticiler tarafından incelenerek kabul edilmesi, sürecin önemli bir parçası. Bunun ilk uygulaması Diyarbakırda görüldü ve hiçbir problem yaratmadığı ortaya çıktı.
Kürtçenin seçmelik ders biçiminde de olsa Devlet Okullarında veya Özel Okullarda okutulması meselesinin imkansız olmadığı , ancak belirli bir sürece vabetse bulunduğunu herkes görüyor. Bu süreçte atılan hiçbir adımdan ötürü toplumun ayrışmasına , halklar arasında çözülmez problemlerin çıktığına kimse şahit olmadı. O bakımdan gerekli alt yapının oluşması halinde Kürtçe dilinin seçmelik ders olarak okulutacağı konusunda adımlar, kesinlikle atılacaktır ve bu adımlar sebebiyle de kimse, korkulan bir problemle karşı karşıya kalmayacaktır.
Fakat bu alanda yapılan hazırlıklar Milliyetçi Sosyalistler/Ergenekoncuları olduğu kadar Ulusalcı Ülkücülerini korkuttuğu gibi, Kürt Ulusal Milliyetçilerini de endişelendiriyor. Milliyeçi/Nasyonal/ Sosyalistler,Ulusalcı Ülkücüler atılan adımların toplumda korku ve panik yaratmamasından, Kürt Ulusalcıları ise enstürmanlarının ellerinden alınmasından çok ciddi biçimde rahatsızlık içerisindeler.
MHP meydan meydan gezip "süreç" ile ilgili olarak halkı bilinçlendireceklermiş, Ak Partililerin bir gittiği yere 5 gideceklermiş ve "açılımın" inkıtaa uğraması için ellerinden geleni yapacaklarmış.
Kürt Ulusalcıları da suya sabuna tirit her şeyi bahane ederek, süreci zaten baltalamaya çalışıyorlar. Partinin kuruluş çalışmasının başladığı gün, partinin kuruluşuna karar verenlerin Ofis semtinde toplandıkları gün, Partinin kurulduğu gün, Suriyeye gidiş, Suriyeden çıkış, Türkiyeye varış, Cezaevi koşulları, kalınan odanın santimine varıncaya kadar metrekaresinin konu edinildiği hadise ve sebeplerin bahane edilerek ülkenin dört bir yanında sahneye konulan eylemler, Kürt ve Türk Ulusalcılarının aynı noktada birleşmelerine neden oluyor.
SÜREÇ BALTALANSIN
15 sene önce miliminin ifade edilmesi hayal bile olmayan ama şimdi devasa adımları atılan gelişmelerin Türkiye Milleti tarafından çok çabuk kabul görmesi ve toplumda herhangi bir endişeye sebebiyet vermemesi ve böylece toplumsal barışın sağlanmasının mümkün olacağının görülmesi, herkesi mutlu edecek iken, hala İzmir, Mersin, Hakkari, Diyarbakır,İstanbul v.s gibi illerde meydana gelen provokatif hareketlerle "ENDİŞE" yaratılması, kimin ekmeğini yağlar.
Mikporlar Ankarada ve ötesinde kaldı diyen Hasip Bey , hayatını hep Ankara ötesinde geçirdi. Yakında da Ankaraya dönecek. Bu önemli"süreç" ile ilgili olarak kendisinden çok şey beklenen Hasip Beyin "Başbakan kafayı yemiş", Mikporlar Ankara ve ötesinde kaldı, sözlerinin "açılıma" katacağı ağırlık nedir? Taş atmıyor, ama kafa yarmaktan da geri durmuyor.
Provokatif eylemler hangi ağırlıkta olursa olsun, kervan yola dizilmiş durumda. Milleti biri birine düşürerek gidişatı engellemeye çalışanların "mahçup" olacakları günlerse çok yakın.