FARK OLMAMALI
Eklenme: 1.02.2013 00:00:00

Dünkü yazımda Askerlerin uzun tutukluluk sürelerine ilişkin değişik kesimlerin itirazlarını değerlendirmeye almıştım.

O yazımda Türkiyede uzun tutukluluk sürelerine ilişkin olarak genel bir itirazın bulunduğunu, Hakimlerin inisiyatiflerini tutuklu yargılamadan yana kullandıklarını belirttim.

Peki bu neden böyle oluyor? İşin, insanın egosu ile ilgili yanları olduğu gibi, asıl olan Hakimlerin meri kanunlara göre hareket ettiklerinde, yani sanıkların tutuklu yargılanmaları hususunda kararlılık gösterdiklerinde, ortaya çıkan durumun kanuniliği konusunda kimsenin bir itirazının olmaması/olamaması.

Bir hukukçu olarak elbette sanıkların tutuksuz yargılanmalarının asıl olduğunu, zira ileride bir beraat kararı verilmesi halinde tutuklulukta geçen süreleri hiçbir şey ile telafi etmenin mümkün olmadığını biliyorum. Mesleğimin ilk yıllarında adam öldürmek ve nitelikli siyasi davalar haricinde Mahkemeler birkaç celse içerisinde tahliye kararı verir, davalar tutuksuz yargılama biçiminde sürer, neticede verilen karar ne ise taraflar sonuca katlanmak zorunda kalırdı. Ama şimdi öyle değil. İçeri giren bir daha çıkmaz diye bir algı toplum nezdinde oluşmuş durumda.

Bunu kırmanın yolu Hakimlerin inisiyatif kullanmasından geçiyor. Tabii bu, hangi davadan bir insan yargılanır ise yargılansın, suçun tipi ne olursa olsun, sanığın ifade verip, hopp dışarı çıkması anlamına gelmiyor. Sanıklar hakkında öylesine kati deliller olur, verilecek cezanın asgari haddi 10 yıldan az olmayacak nitelikte bulunur ise, elbette tutuklu yargılamanın devam etmesine de kimsenin bir diyeceğinin olmaması gerekir.

Bu ara Askerlerin ihtilaller, ihtilal girişimleri, Ordu ve donanma komutanlıklarında ele geçirilen ihtilal hazırlığı belgeleri, seçimler yolu ile iktidara gelmiş siyasi partinin zorla olmaz ise yolla!!!(parti kapatma davası) iktidardan uzaklaştırılması girişimlerini hayata geçirmeye çalışanlar, çekirgenin üçüncü zıplamasında yakayı ele verdiler.

Bu kişilerin işlemiş olduklarına inanılan suçları ile ilgili deliller o kadar çok ki, klasörlere sığmıyor. Bunun sonucu olarak davaların açılması, sanıkların sorguya çekilmeleri, delillerin okunması, Avukatların hemen her celse uzun boylu savunmaları, Türkiyede zaten ağır işleyen dava süreçlerinin daha da uzamasına sebep oluyor.

Bütün bunları göz önüne alarak uzun tutukluluk sürelerine ilişkin en üst düzey siyasilerin yaptıkları değerlendirmeler, biraz da yükün Hakimler üzerine yıkılmasına sebep oldu. Bir kısım basın ve bir kısım siyasi zevat hemen bu açıklamalara yelken açtılar ve hükümetin gerçeği bulmada yine geç kaldığını ifade ettiler.

Ben gazetenizde onların bu açıklamalarından önce hükümet bir baskıya mı maruz kaldı, Genelkurmay Başkana sabah akşam kendi üstlerine, bakın ben Güneydoğuya komutanlık yapacak asker bulamıyorum mu dedi ki, askerlerin tutukluluğuna ilişkin resmi açıklamalar yapılıyor diye sormuştum. Bugün işin renginin biraz benim o değerlendirmelerim doğrultusunda cereyan ettiğini ortaya koydu. Güya içeride tutulan komutan eşleri, kocalarının almış olduğu madalya, bröve, diploma v.s gibi askeri belgeleri Genelkurmay Başkanlığının önüne koyacaklarmış, bu konuda Genelkurmay Başkanının aman yapmayın diye girişimleri olmuş, merak etmeyin ben sizin bu hassasiyetlerinizi Hükümete aktaracağım diye söz vermiş, geçen Perşembe günü olağan görüşme sonrasında, hükümetten askerlerin tutukluluk süresine ilişkin itirazlar gelmiş.

Türkiyede gladyo tipi yapılanmaların kısmen de olsa önüne geçen en önemli siyasi hareket, Anayasada 2010 yılında yapılan değişikliğin 12. Eylül.2010 tarihinde halkoylaması sonucu kabul edilmesidir.

Tekerlerine çomak sokulanlar elbette bu durumu bir türlü kabullenemediler.

ŞİMDİ ŞANTAJ ZAMANI.

Bu santajlara boyun eğildiği takdirde, bu ülkenin son 10 yıldaki bütün kazanımları bir anda yok olur gider.

Güneyoğuya terör ile mücadele etsin diye gönderilenler nasıl terörist olabilirmiş? Terör sanki bir cins mi? Elinde silah olan ve yasa dışı, ahlak dışı taleplerini zorla kabul ettirmeye çalışanların hepsi de bu kategoridedir.

Yoksa 1960 yılında yapılan 27 Mayıs ihtilalini biz neden eleştiriyoruz.

O ihtilal sonrasında yapılan Anayasa hala bu ülkenin en önemli siyaset belgesi olarak kabul ediliyor. Ama öyle de olsa, kanla, silahla yazıldığı için toplum vicdanı olan biteni kabul etmiyor. Balyoz davasından mahkum olanlara, Fenerbahçe Orduevinde sabah akşam niye kafa çekiyorsunuz suçlaması yapılmış değil ki? Bal gibi hükümeti devirmeyi, parlamentoyu ortadan kaldırmayı, sivil iradeyi yok etmeyi ve kendi sakim planlarını uygulamaya koymayı amaçlamışlar. Eeee bu eylemler cezalandırılmasın mı? Hükümet Anayasayı değiştirmese idi zaten bunlar kol kırılır yen içinde kalır misali, öylece kapatılacaktı. Ve belki de biz bunları yazacak ortamı bulamayacaktık. Herbirimizin sesi bir dereden, bir tepeden gelecekti.

İşin bir başka yanı uzun tutukluluk sürelerine yapılan itirazın sadece Askerler için mevzubahs olması. Oysa bizim gibi salt adalet peşinde koşanlar, çıkarılan yasalar, kimlikleri ne olursa olsun, tüm sanıklar bakımından uygulanır olmasını,

Ve,

Eğer siyasi suçlamalardan tutuklu bulunanların hukukun korunması illede ifade edilecek ise bu isteğin bir ayırım yapılmadan ileri sürülmesinin daha doğru olacağını düşünüyor.