GÜL DİKENSİZ OLMAZ AMA BİZ ONA TALİP OLMALIYIZ.
Eklenme: 3.05.2013 00:00:00

Milletvekili olmadan yazdığım yazılarda Türkiye ne yapıp edip, en azından iki nükleer santrale kavuşmalı diyordum. Ve ekliyordum, dünyadaki nükleer santrallerin yüzde 62 si G-7 ülkelerinde yer alıyor. Yani dünyadaki 438 nükleer santralden 272 tanesi G-7 ülkelerinde.

G-7 üyesi ülkelerden İtalyada nükleer santral bulunmaz iken, Fransa da 59, Almanya da 17, Japonyada 55, ABD de 104, İngilterede 19, kanada da 18 santral var.

Türkiye her yıl 30-35 Milyar dolar civarında büyük parayı enerji ihtiyacını karşılamak için ödüyor/du/.

Bir yıl bile bu para Türkiyenin cebinde kalırsa, ülke ihya olur, yatırımlardan büyük patlama meydana gelir, işsiz sayısı yüzde 5 ler ile ifade edilen rakamların altına iner diyordum.

Tabii o günlerden bugüne kadar köprülerin altından çok sular aktı. Geçen sene Türkiye Enerji ithalatına 62 Milyar dolar para ödemiş. Siz de pekala farkındasınız, enerji ithalatına ödediğimiz para miktarı her yıl katlanarak artıyor.

Ak Partinin iktidara gelmesi ile onlarca HİDRO ELEKTRİK santrali yapıldı, yapılı barajların kapasiteleri arttırıldı, Allaha şükürler olsun, bu barajlarda su seviyeleri yağan rahmet ile hiçbir yıl istenilen düzeyin altına inmedi.

Türkiye Rüzgar Enerji santralleri ile bu dönemde tanıştı. Bir çok santral devreye girdi.

Ona rağmen Türkiyenin enerji ihtiyacı katlanarak arttı.

Enerji tüketimindeki artış, hiç kuşkusuz ülkenin sanayileşmesi ile yakından ilgili bir husus.

Ancak Türkiyenin her yıl nerede ise ihracatının yarısı kadar bir parayı sırf enerji ithalatına verirse, bu işin üstesinden gelemez, altından kalkamaz.

Zaten cari açıktaki artışın en önemli iki nedeninden birisi, sosyal sigortalar kurumunun açıkları iken, diğeri enerji ithalatında yaşadığımız sorun. Bu iki kurumun sarfettiği para miktarı 100 milyar dolar. Vay anam vay.

Enerji ithalatında yaşanan sorunu en azından yüzde 25 ler seviyesinde bir azatlıma tabi tuttuğunuzda, bu neresinden baksanız 20 Milyar dolara yakın bir para ediyor ki, bu bile bizim için bulunmaz bir gelirdir.

Türkiye ne yapıp edip enerji ithalatına ödediği parayı azaltmak zorundadır. Bu üstesinden gelinmeyecek bir problem değildir, ancak doğru karara, basiretli çabaya ihtiyaç vardır.

Ben hemen her aile babası gibi iyi bir ekonomistim. Bakınız ben sadece kendimi değil, herkesi işin içerisine kattım. Siz evinizi idare ederken, nerelerde açık olduğunu, hangi kalemleri kısarsanız, daha doğru deyimi ile iktisat ederseniz, aile ekonomisinin düze çıkacağını bilirsiniz. Ama işi biraz daha büyük boyutları ile düşünüp, konuyu ülkeye getirdiğinizde, görünen köyün kılavuz istemediği zaten görünür. Enerjide açık vardır, bu açığı kapatmak için köklü tedbir almak ülke yöneticilerinin en büyük görevidir. Dünyanın gelişmiş ülkeleri olarak kabul edilen G-7 ler dünya nükleer santrallerinin yüzde 63 ünü elinde bulundurur iken, kalkınmalarının kaynağının ne olduğunu da bir anlamda ortaya koymuş oldular.

Evet ben bu görüşlerimi kah yazarak, kah konuşarak, kah siyaset sahnesinde ortaya koydum. Aradan 13 sene geçti. İşte Türkiye yakın günlerde SİNOP ilimizde kurulacak olan Nükleer santralin temelini atacak. Sayın Başbakanın verdiği bilgilere bakılacak olur ise Japon firmaları ile anlaşma sağlamaya Türkiye yakın duruyor. 21 Milyar dolarlık bu yatırımın Türkiyenin bir yılda enerji ithalatına ödediği miktarın üçte biri olduğunu unutmayalım. Ve bugüne kadar bu yönde dünya ülkeleri akıl almaz biçimde yol alır iken, bizim niçin yaya kaldığımızı bir kez daha görmüş olalım.

Bu arada İSTANBUL Cuma Ovasında 12 milyar dolara mal olacak yeni bir havalimanının temeli yine bugünlerde atılacak. Baksanıza bir günde nerede ise 33 Milyar dolarlık yatırıma start verilecek.

Türkiyede böylesine güzel şeyler olurken, yani nehirleri değil, boğazları geçerken, derelerde hadi boğulmak demiyeyim de, bocalamak da neyin nesi.

Dün İstanbul ilinde yapılan 1 Mayıs Kutlamaları!!! Esnasında yaşanan olayları gözümün önüne getiriyorum. Aklım almıyor.

Evet 1 Mayıs kutlamaları Türkiyenin her yerinde Ak Parti iktidarının 2009 yılında almış olduğu kararla, işçi bayramı olarak kabul edildi ve tüm ülkede bu gün tatil ilan edildi.

1977 yılında Taksim meydanında 1 Mayıs kutlamaları esnasında kazancı yokuşunda patlamalar meydana gelmiş ve onlarca insan hayatını kaybetmişti.

O günden beri Taksim meydanı işçiler için tabir caiz ise kutsal bir mekan haline geldi.

Bu sene de kutlamaların taksim meydanında yapılması konusunda işçiler kararlı idi. Ama taksim meydanının yayalaştırma çalışmaları sebebiyle bir bölümü trafiğe kapalı bir alan. Taksim meydanı bu sene çıkması muhtemel bir hadisede onlarca kişinin hayatını kaybetme riski sebebiyle 1 Mayıs kutlamalarına açılmadı.

İfsadçılar durur mu? Tam da bu olayı fırsat bilerek Türkiyenin görüntüsünü dünya aleme yanlış aksettirmek için ellerinden geleni yapacaklardı, bu biliniyordu, yaptılar da.

Peki o zaman 30-40 bin kişinin hadi 50 bin kişinin bu meydana toplanması, İstanbul Emniyeti için hiç de problem olurmu idi, bilmiyorum.

Ülkenin her yerinde, hatta Kadıköyde hiçbir sorun yaşanmadan 1 Mayıs Kutlamalarının yapılması müzevirler için önemli değildir. Onlar için mühim olan bütün dünyada ağız tadı ile kutlanan 1 Mayısın Türkiyede kutlanmasına izin verilmediği imajının yaratılması idi. Bunu da becerecekleri biline biline Taksim meydanında kutlamalara izin verilmedi.

Ben İstanbul Emniyetinin yerinde olsaydım, çok makul, muteber, iyi bir insan, iyi bir yönetici, iyi bir vatandaş, halden anlayan çok beyefendi birisi olan İstanbul Valisini ikna eder, onun da durumu Sayın Başbakana aktarmasını söyler ve 1 Mayısın, Taksim meydanının kapasitesi gözetilerek 50 bin kişi ile kutlanmasına imkan verilmesini sağlardım. İşçi temsilcilerinin de kör inatlarına hem insani bir cevap verilmiş olur, hem de heveslerini kursaklarında koyardım.

Şimdi 2 tane can çekişen yavrunun hesabını vermek hiç de kolay değil. Gül dikensiz olmaz, ama biz ona talip olmalıyız. Hele Güllerden Gül beğenmenin imkanı var iken.