HAKAN ŞÜKÜRDEN KANDİLE
Eklenme: 28.02.2013 00:00:00

Hakan şükür Kosova Priştine Göçmeni Nermin ve Sermet çiftinin iki çocuğundan biri olarak 1971 yılında Sakaryada dünyaya gelmiş. Aslen Arnavutmuş.

Geogle den Vikipedi sayfasına girince onun bütün hayat hikayesini görüyorsunuz.

Ak Partinin Bursa İlinde düzenlemiş olduğu bir panelde kendisinin Türk olmadığını, aslen Arnavut olduğunu söyleyinceye kadar, Vikipedideki onun hayat hikayesinin Arnavut kökenli olduğu yolundaki bilgi kimsenin dikkatini çekmemişti.

Ben Hakan Şükürün Arnavutçayı konuştuğunu bilmiyorum, kimse de onun Arnavutça konuştuğunu duymamıştır.

Ama işte aile kendi aralarındaki sohbetlerinde, Türk değil, Arnavut olduklarını çocuklarına söylemiş ve bu his çocuğun dünyasında öylesine yer etmiş ki, ortalama bir Türkten bin defa daha fazla bir Türk gibi yaşamasına, bu Irkın/Milletin nimetlerinden yine bin defa daha fazla istifade etmesine rağmen, his dünyasında ben bir Türk değilim, bir Arnavutum algısı gelip alın yazısına yapışmış.

Hakan Şükür 76 Milyona ulaşan nüfusumuzun en azından 75 Milyonunu geride bırakacak kadar büyük bir refah ve huzur içerisinde yaşayan 1 Milyonluk en mutlu azınlık içerisindedir.

Arnavutça bilmemektedir, Türkçe konuşmaktadır. Milli Formayı yıllarca sırtında taşımış, Ay Yıldızlı Bayrağı göndere çektirecek başarılara imza atmış, bu esnada çokça duygulanmış, bazen ağlamış, Milletvekili seçilmiş henüz kırklı yaşlarda genç bir insan. İleride bu ülkenin önemli makamlarında ne tür görevler üstleneceğini tabii ki bilmiyoruz. Gaybı Allahtan başka kimse bilmez. Ama önü açık.

Tüm bu özelliklerine, ülkenin en elit kesiminde yer almanın kendisine bahşedilmesine rağmen, bakın işte yeri geldi, Arnavut marnavut mu kaldı kardeşim, ben Türküm demedi ve ırki mensubiyetini nazara vermekten çekinmedi.

Kürtlerin olayına biraz da bu açıdan bakmaya çalışıyorum. Eğer Türkiye toprakları Arnavutların en azından eski yurdu olsaydı ve öyle üç beş bin, hadi beş yüz bin olsaydı, hiç kuşkusuz bizler bu defa da Arnavutların hak ve hukuku, vatanları, toprakları, buralarda kendilerini idare etme bakımından talepleri ile karşı karşıya kalacaktık.

Oysa Diyarbakır Merkez Şehir ele alınacak olur ise, 639 tarihine kadar ne Kürtler ve ne de Türkler bu coğrafyanın sahipleri değildi. Halid bin Velid oğlu Süleyman ile İslam orduları kumandanlığı yaparak Hz.Ömerin hilafeti zamanında Diyarbakır Fethedildi, Kürtler İran içlerinden, Türkler Türkistan diyarından akın akın bu topraklara geldiler ve buraları vatan edindiler.

Geçenlerde bu konuyu arkadaşlarımız ile tartıştığımız bir sırada ben, 639 tarihinde Diyarbakır Fethedilir iken sur içinde kimler yaşıyordu? Sorumu elbette Rumlar ve

Yahudiler yaşıyor idi denildi, ardından da ama kırsal kesimlerde Kürtler yaşıyordu iddiası ortaya atıldı.

Biraz gülümsedim ve dedim ki, ya çok uzaklara gitmeye gerek yok, Tilalonun, Tirbesitenin, Tirbelekin kuruluş tarihi hakkında bir bilgi verir misiniz? Evet Şehir Rumlarındı, ama kırsalda Kürtler kadimden beri vardı iddiasını kanıtlayacak tarihi belgeler elimizde var mı? Bu Til ve Tır olarak vasıflandırılan köylerin şöyle 100 yıllık tarihinden bile söz edemeyiz. Diğerlerinin buna kıyas edilmesinde bir mahzur yok. Durum böyle olsa bile demek ki, Güneydoğu ve Doğu Anadolu toprakları 1400 seneyi aşkın süreden beri Kürtlerin ve bu arada pek tabii Türklerin diyarı olmuş.

Kürtlerin taleplerine elbette bu açıdan bakmakta yarar var.

Yıllar süren kanlı bir iç kargaşadan/kimileri buna iç savaş bile diyor/ bugünün barış adımlarının ardı arkasına atıldığı, barışın örgülenmeye çalışıldığı günlere geldik.

Biraz önce arkadaşlar Meclise yemeğe çağırdılar. Bir arkadaş Barzani ile görüşmenin ülkenin kırmızı çizgisi olduğu günlerden Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı günlere geldik, bu çok iyiye işaret dedi.

Evet aynen öyle. Zira meselenin tarihsel döngüsüne bakıldığında, çözülmesinde çok geç kalınmış sorunları bugün görüyor ve konuşuyoruz.

Yani Kürtlere kimliklerinin verilmesi veya benim deyimim ile nötr vatandaşlık hakkının herkes için kabul edilmesi, bir ve eşit vatandaş olmanın maddi, manevi, kültürel bütün nimetlerinden yararlanma imkanın sağlanması, İslam Milleti bütünlüğü içerisinde kardeşlik hukukunun yeniden tesisi, hazinei hassadan verilen özel nimetler değildir.

Arnavut kökenli vatandaşın ifade ettikleri, aslında çok zihin açıcı bir açıklamadır, yol ve yön gösterici özelliğe sahiptir.

Bu süreçte tabii ki herkesin konuşmasına dikkat etmesinin ehemmiyeti yadsınmaz şekilde ortadadır. Ama geçenlerde Mustafa Karasu, şimdi de Duran Kalkanın beyanları, meselenin çözümünde Kandilin hiç de yumuşama eğiliminde olmadığını ortaya koyuyor.

Duran Kalkan PKK silah bırakacak mı, ateşkes olacak mı? Bu tartışmaları zaman kaybı olarak görüyor musunuz?

Evet, hem zaman kaybı hem de yanlış görüyoruz. Ben öyle söyleyenlere şu tavsiyelerde bulunabilirim; bir de şöyle desinler, acaba bu Türk ordusu Kürdistandaki gücünün yüzde doksanını geri çekecek mi? Türk devlet polisi Kürdistandan gidecek mi? AKP Kürdistandaki yönetimi Kürtlere bırakacak mı? Kürtler kendi seçimlerini yapacak hale gelecek mi? Eğer sorun çözülecekse böyle olacak. AKP yapacak, devlet yapacak. PKKnin yapabileceği şeyler sınırlıdır. Ve PKK sorunu açığa çıkartıp çözümü dayatmakla mükelleftir. çözüm üretecek güç devletir, hükümettir. çözüm onların yaklaşımlarıyla olacak. Onlar çözümü geliştirirlerse ben şu güvenceyi verebilirim PKK adına, -bu PKKnin genel görüşüdür-, diyor.

Bilmiyorum Kandil kendisini hangi imkanlar içerisinde görüyor, elinin neye muktedir olduğunu düşünüyor, eğer PKK nın tamamı böyle düşünüyor ise, açık ve net olmakta yarar var, bu hamur daha çok su kaldırır. Kürtler zulme uğradılar, ama döndüler, uğradıkları zulmün beş katını 1400 yıllık kardeşlerine çektirdiler. Görüşmeler düşünülen tarzda gelişir ise, Kürtler Irak Kürdistanından sonra Türkiye topraklarında bir ilk olarak kimliklerine kavuşacaklar, öğrenme hakkını elde ettikleri dillerinin yakın zamanda eğitim alanında da kullanma imkanını elde edecekler. Yok eğer Mustafa Karasu ve Duran Kalkanın ifade ettikleri tarzda bir gelişme bekleniyor ise, yani Türk ordusunun % 90 nının veya Türk Polisinin güneydoğudan çekilmesi murat ediliyor ise, bunlar gerçekten hayal şeylerdir. Evet bundan 10 sene önce olmayan şeyler şimdi oluyor, demek ki, insanlar hayalleri ile yaşar ve hayaller bir gün gerçekleşir diyenler olabilir.

Buna cevabım şudur. Şimdi gerçekleşenlerin ana sebebi, Kürtlerin ayrı bir vatan, ayrı bir ülke, olmaz ise Federasyon, o da olmaz ise yerel özerklik gibi taleplerinden vazgeçmesi ile hayata geç/ti/iyor. Yani Türklerin şehitler ölmez vatan bölünmez biçiminde formüle ettikleri toprak bütünlüğü tartışma konusu olmaya devam etse idi, biz şimdi nötr/Anayasal/ vatandaşlık hakkı, Kürtçenin öğrenilmesi ve eğitim dili haline getirilmesi gibi meseleleri yine konuşmuyor olacaktık.

O nedenle PKK nın dağ kadrosunun, dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar efeliğinde ifade ettikleri, nihayete erdirilmez ve fikirlerinde ısrarcı olurlar ise, işimizin hiç de kolay olmadığını ifade etmemiz lazım.

Dağ, Abdullah Öcalanı fikren kaybetmeyi göze alıp yoluna ayrı bir şekilde mi devam edecek, doğrusu çok endişe ediyorum.