HÜKÜMET İCRAATLARINDAN LİZBON İZLENİMLERİNE
Eklenme: 9.05.2013 00:00:00

İnsan zihni nisyanla malül, her şeyi çok çabuk unutuyoruz.

Ama ben öyle değilimdir. İyilikleri de kötülükleri de yıllar yılı hafızamdan silemem.

Kendi yaptığım iyilikler hatıramda kolay yer tutmaz. Ne kadar iyilik yapsam az görürüm. Dahasını dahasını yapmayı isterim. Bazen gücüm yetmez hüzünlenirim.

Bana yapılan iyiliklerin tabir caiz ise zebunu olurum. Hatta bırakın bir başkasının bana iyiliğini, onun bana iyilik yapma ihtimalinin olabileceğini düşündüğüm zamanlar, haksızlık gibi gördüğüm bir davranış sebebiyle, o kişiye karşı şeytanın dürtmesinden hazer ederim. Ya geçmişte bana zarar vermek gibi bir düşüncesi olmamışsa

Ama gerek bana ve gerekse ülkeme karşı yapılan kötülükler ayan beyan ise, bunları unutmayı, yeni vartalara düşme sebebi olarak görürüm.

Sayın Cumhurbaşkanımız Portekizin Başkenti Lizbonu ziyaretinde önemli açıklamalar yapmış.

Portekizlilerin denizci bir millet olduğunu ve dünyanın keşfinde önemli roller üstlendikleri, Türklerin de bu konuda çok atılgan bir millet olduğunu, araştırmayı sevdiklerini, arayanın güzel şeyler bulacağını söylemiş. Bu iki milletin sosyal ve siyasi ilişkiler bakımından mükemmel denilecek durumda olduklarını, ancak ekonomik açıdan yeterli seviyeyi henüz yakalayamadıklarını ifade etmiş.

Evet bir takım hamleler sonucu Portekizle ticaret hacmimiz 1 Milyar dolara yaklaşmış. Bir Avrupa Birliği üyesi olan Portekiz ile olan bir Milyar dolarlık ticaret hacmi gerçekten çok az. Yani bu ülkeye sattığımız, aldığımız malların parasal değeri bir Milyar dolar. Tabii bu paranın ne kadarının ihracat, ne kadarının ithalata ait olduğunu şahsen ben bilmiyorum. Ama öyle sanıyorum ki, bizim ithalatımız, ihracatımızdan daha fazladır.

Türkiyenin Avrupa Birliği ile olan açılımında yer tutması için bu miktarın hiç kuşkusuz çok yukarılara çıkarılması lazım. Denizci ve gezmeyi seven bir millet olan Portekizlilerin, terör belasından başını kurtarmış olan Türkiyeye gelmeleri, ekonomik seçenekleri değerlendirmeleri hakikaten çok önemli.

Hani Türki Cumhuriyetlerin 1990 lı yıllarda birer birer bağımsızlıklarını elde ettikleri günlerde, bizim arkadaşlarımız ve başımızda olan büyüğümüz, ne yapıp edin buralara açılın, gidin gezin, iş olanaklarını değerlendirin, yoksa samimiyetimle söylüyorum, batılılar herkesten önce oralara gidecekler, iş tutacaklar, siz yaya kalacaksınız dediğinde, kimi sağ tandanslı anlı şanlı gazeteciler bile, aslında Sovyetlerin dağılması gibi bir şey yok, bu bir oyun,

zamanla onlar yine bir araya gelecekler ve Rusyanın onayı olmadan oralara gidenler zarar edecek diyorlardı. çok şükür onların dediği gibi çıkmadı. Başlangıçta bazı sıkıntılar yaşansa da sonradan erken gidenler yol aldılar.

Türkiyenin durumu da işte o hesap.

Türkiye 10 yıldan beri buz tutmuş olan kabuğunu kırma konusunda büyük gayretler gösterdi. Mesela bunlardan birisi Portekizde Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi Bankacılık sistemini revize etti.

O günlerin en önemli çalışması, hiç kuşkusuz Uzanların İmar Bankası, Adabank gibi milletin parasını hortumlayan bankalarına el koymaktı. Bu bankalara niye el konuldu, kısaca hatırlatayım,siz de beyninizin gri hücrelerini harekete geçirerek düşünün,bakın başımıza neler gelmiş. Mesela Adabank İstanbul da İmar Bankasının bir hangarında kurulmuş. Bu bankanın kuruluşu için dönemin Hazineden sorumlu Bakanına, bankanın sermayesi kadar rüşvet verilmiş. İsmini söylesem nutkunuz tutulur. Bu bankalar faaliyete başlamışlar ve piyasaya hisse senedi ihraç etmişler. Hisse senedi ihracı için Hazineden izin almak gerekiyor. Hazinenin bu izni vermesi için de sizin hesaplarınızın uygun olduğunu görmesi icap ediyor. Böyle basit cümleler kuruyorum ki, hep birlikte anlama imkanımız olsun.

Sonra siz Hazineden izin almadan, olmayan varlığınızı piyasaya sürüyorsunuz ve bir kuruşluk kağıdı(hisse senedini) bir milyara satıyorsunuz. Paralar Berke barajına, oradan Uzanların dış dünyada paravan olarak kurdukları şirketlere. Oradan da MALDİV ADALARINDA keyif çatan Uzan oğlanlarına.

Karşılığı olmayan kağıtlar sebebiyle Bankaların battığı yapılan incelemeler ile anlaşıldı. Uzan oğlanları, kızları, karıları ülkeyi terk ederek kaçtılar. Şimdi dış dünyada, hatta Kralların Ülkesi Ürdünde, özgürlükler dünyasının Başkenti Pariste keyif çatıyorlar ve kimse onları alıp Türkiyeye getiremiyor. Neyse geçelim.

Bu bankalara el koyulur iken daha da önemli bir iş yapıldı. İcra İflas Kanununda değişikliğe gidildi. Böylece Uzanların sahibi oldukları bankaların içini boşaltarak para aktardıkları, kendilerine ait diğer şirketlere el konulmasının yolları açıldı.

Arap saçına dönen yumak bu şekilde çözüldü. Uzan televizyonlarına, gazetelerine, barajlarına, elektrik dağıtım şirketlerine el konuldu. Uzanlara giden kayıpların bir kısmı böylece giderilmiş oldu. O dönemde Bankalarda batan para miktarının 48 Milyar dolar olduğu söyleniyordu. Türkiye Bankacılık sistemini bu şekilde zabtu rabt altına alırken, hiç kuşkusuz yasal düzenlemelerin yargıdan dönmemesi büyük önem taşıyordu. çok zor günler yaşandı, ama Allaha şükür basiretli yönetimin aldığı sosyal ve ekonomik tedbirler sayesinde Türkiye, şu anda batı dünyasının büyük çoğunluğunun bugün yaşadığı sıkıntıları daha o günlerde atlatmasını bildi.

Sayın Cumhurbaşkanımız Lizbonda Türkiyenin durumunu anlatırken ekonomik sistemde alınan tedbirleri, Bankacılık sistemindeki açmazları anlatmış. Sayın Cumhurbaşkanımız Bankacılık sisteminin bir düzene sokulmasını orada ifade ederken, bizim de aklımıza işte bunlar geldi ve balık aklı ile malül olmadığımızı ifade edelim, sizin de zihinlerinizi tazeleyelim istedik.

Diyarbakır Söz de yazdığımız yazı Ankaraya oradan da ta Lizbonlara ulaşır mı bilmeyiz. Bize düşen hatırlatmaktır. İşte terör bitti, bitiyor, çok şükür. Türkiyenin doğusu ve güneydoğusu öylesine bakir kaldı ki. Elini atan hazine bulmuşçasına kazanacak. Petrol, Doğalgaz, kıymetli madenler, Hidroelektrik Santralleri, sulama barajları, hatta sulanacak arazilerden yer kapma ve bunları ekonomik açıdan değerlendirme yönlerinden Doğu ve Güneydoğu Anadolu büyük ümitler vaat ediyor. Diğer Avrupa Birliği Üyeleri ile birlikte Portekizliler de, gelip buralarda iş imkanları değerlendirsinler. Zira Türkiye sadece Orta Doğunun değil, batı dünyasının da bir çok ihtiyacını karşılamada büyük potansiyel taşımaya başladı.

TEBRİK: Takımım Galatasaray bu sene de büyük başarılara imza atarak Türkiye Süper Lig Şampiyonu oldu. Tebrik ediyorum. 1950 li yılların sonlarına doğru Ağabeyim sayesinde Galatasaraylı oldum. Hala bu duygum devam ediyor. Mülhid değilim. Yani Fenerbahçenin bir başka ülke takımı ile yaptığı maçta kaybetmesini isteyecek kadar fanatik değilim. Mesela Fenerbahçeli Futbolcu Cristian Baroninin Benfica takımına karşı penaltı atarken bayağı heyecanlanmıştım. Demek ki Türkiyelilik başka, takım tutma başka bir şeymiş. Ama Galatasaray Fenerbahçeyi yenerse buna da çok sevinirim. Şimdi Fatih Terim aldığı ceza sebebiyle sahaya inemiyor. Galatasaray Fenerbahçe maçında yöneticiler, yedek futbolcular ve sahaya girme imkanı olan diğer idareciler, Fatih Terimin Maskot resmini/MASKE/ yüzlerine geçirip sahada yer alabilirler. Futbolcuların motivasyonu için bu çok iyi bir şey olur. Haydi Diyarbakırlı Galatasaraylılar bu durumu takıma bildirin, bir kıyağınız olsun.