Türk siyasi hayatında, bir anlamda oy deposu olmaları hasebiyle, Risalei Nur talebelerinin rolü elbette büyüktür, ama, İmam Hatip Okullarının, Yüksek İslam Enstitüsü Mezunlarının aldıkları her görevde, İslam ve Müslümana yönelik saldırıların sona ermesini manevi bir cihad olarak değerlendirip, bitip tükenmeyen faaliyetlerde bulunmaları, Türkiyenin bugün gelmiş olduğu siyasi dinamiğin demokrasi buutlu temel direğini teşkil etmiştir.
İmam Hatip Okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri öğrencileri İslamı temel kaynaklarından öğrendiler. Bunu yaparken şeyhe, beye, efendiye bağlılıktan ziyade, Allah ne söylüyor, Kuran ne söylüyor, Hz.Peygamber Aleyhisselatü vesselam ne söylüyor ona baktılar.
Bu insanlar Cenabı Allahın Ehadiyyeti ve Vahdaniyyeti hususunda şaşmaz ve sapmaz ölçüler elde ettiler. Bu alanda en önemli düsturun cehri ve hafi ŞİRKTEN uzak kalmak olduğunu anladılar ve Kuranı Kerim onları bu koordinatlara ulaştırdı.
Türkiyenin bu yönde kaydetmiş olduğu aşamanın farkında olan insanlardan birisi ve birincisi ise rahmetli Prof Dr Necmettin Erbakan hocadır.
Erbakan Hoca yola çıkarken okumuş bu insanların yardım ve desteğine çok güvenmiş, çok fazla teferruat bilgiler vermeye gerek yok, Onlarda, Erbakan Hocayı hiçbir zaman yarı yolda bırakmamışlar/dır/.
Hani hemen söyleyelim, Erbakan Hoca sanki partiyi, İmam Hatip, Yüksek İslam Mezunları ile mi doldurmuş/tu/, tabii ki hayır. Erbakan hoca da onlardan ve onların yakınlarından çokça istifade etti, ama Devlet idaresi söz konusu olduğunda, belki de doğal olarak, ekonomistleri, mühendisleri işin başına getirmenin daha önemli olduğuna karar verdi.
Teknik anlamda elbette ekonomistlere, mühendislere ihtiyaç vardır. Ama işin başına getirdiğiniz ekonomist veya mühendis hırsız olur ise, onun bilgisi, vatandaşın daha fazla yoksullaşmasına yol açmaktan başka bir anlam taşımaz. Neyse.
28 Şubata gelindiğinde, hem cemaatler ve hem de İslam Televvünlü siyasi partiler büyük başarılara imza atacak hale geldiler.
Cemaat okulları, siyasi partiler( özellikle Milli Görüşün biri biri ardınca açılıp kapanan partileri) siyasetin dizaynında, Türkiyenin olmazları olarak kabul edilir oldular.
Bu durum 28 Şabat(Türkçede okunuş biçimi elbette şubat ta, bu yazım tarzı ile nerelere telmihte bulunduğumu biraz anlayın lütfen) çıları derinden kızdırdı.
Bin yıl sürmesini sağlayacakları bir düzen!!! Kurduklarını ilan ettiler.
Refah Partisi kapatılır iken, Cemaatin de can damarlarının nasıl kesileceğinin hesapları yapıldı.
Allahtan o dönemde Refahın imdadadına Ak Parti , Cemaatin imdadına ise, Bülent Ecevit yetişti.
Bülent Ecevit cemaatin önde gelen kişileri tarafından sürekli olarak brife edildi. Hatta Hocaefendi ile Bülent Ecevitin görüşmesi sağlandı.
Hiç kuşku yok ki, Bülent Ecevit eğer Cemaatin imdadına yetişmese idi, bugün belki Ak Partinin bile faaliyete geçmesi mümkün olmayacaktı. Can damarları kesilmiş bu her iki blok, yıllar yılı kendi yaralarını sarmakla meşgul olacaklardı. Yarın devam edelim.