Tutuklu bulundukları sırada Mehmet Elkatmış beyle birlikte DEPli Milletvekillerini Bir Ramazan günü Cezaevinde ziyaret etmiştik.
Leyla Hanım, Orhan bey ve diğer arkadaşları ile konuşurken Selim Sadakı sorduk.
Hoca yatıyor, biraz sonra gelir dediler.
Selim Sadak Ramazanda sahura kadar oturuyor, sahur kahavaaltısını yaptıktan sonra Sabah namazını kılıp yatıyormuş. Gününün büyük bölümünü de yatarak geçiriyormuş. Ziyaretinizi haber verdik şimdi gelir dediler.
Selim bey gelinceye kadar DEP li Milletvekilleri ile koyu bir sohbete koyulduk. Barıştan, insan haklarından, özgürlüklerden söz ediyor, bizim çalışmalarımızdan memnuniyetlerini belirtiyorlardı.
Rahmetli Orhan bey ile Mardinde bir çok davaya birlikte girmiştik. O bakımdan tanışıklığımız çok eskiye dayanıyordu. Bizim özellikle AİHM in verdiği karardan sonra Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmalarını takip edişimizi çok önemsediklerini söylüyordu. Bize güç veriyorsunuz ve barışa büyük katkı sağlıyorsunuz diyordu.
Tam bunları konuşurken yüzünü yıkamış olarak Selim Sadak geldi. Mehmet Elkatmış ile çok yakın tanışıklıkları olduğunu orada öğrendik. Meğer birlikte Haccetmişler.
Mehmet bey "içimizde en gayretlimiz Selim beydi. O sadece kendisi haccetmedi, aynı zamanda hasta olan anasını sırtında taşıyarak haccetmesini sağladı. Ben böyle bir evlat görmedim, deyince Selim Sadak beyin yanaklarından iki damla gözyaşı süzüldü.
Biliyormusun Mehmet Bey ben Cezaevinde iken "anam öldü" dedi. Ya haberim yoktu, Allah rahmet etsin, yeri Cennet olsun diye cevapladı Mehmet Elkatmış.
Hiçbir şey değil, ben cezaevinde iken anamın ölümü bana çok tesir etti dedi Selim Bey. Her nefis ölümü tadacak, bundan kurtuluş yok, ama keşke anamı bir daha sırtıma alsaydım, keşke bir elini tutsaydım öyle ayrılsaydık dedi.
Son görüşmemizde anamı çok yıkılmış gördüm. İlgililerden rica ettim, "görüyorsunuz anam çok yaşlandı, belki bir daha biribirimizi göremeyiz, müsaade edin yan yana gelelim, anamın elini tutayım dedim, ona sarılayım, beni yanağımdan öpsün" dedim.
MÜSAADE ETMEDİLER Ayrılık vakti geldi kalın camlar arasından biribirimize el salladık , ayrıldı gitti. Arkasından öylece baka kaldım anamın.
Aradan bir iki ay geçti geçmedi, anamın ölüm haberini aldım. Bu bana öyle bir koydu ki, yıllardan beri cezaevinde yatmak vızgelir dedi ve ağladı.
Bakın bu sorun nelere mal oldu, oluyor. Aslında ben her ana için ağlıyorum, ben her iki milletin bir arada barış içerisinde yaşayacağına inanıyorum, halklar arasında bir problem yok, yeterki, Devlet yetkilileri red ve inkardan vazgeçsinler, bu insanları rahatlatacak tedbirler alsınlar, eninde sonunda bu iş böyle olacak, haklar tanınacak ve biz yıllarca biri birimizi niçin yediğimizin ayırdına bile varmakta güçlük çekeceğiz diye ekledi.
(Evet sabahın en erken saatinde ,bu yazıyıyı yazarken ben de hüngür hüngür ağlıyorum. Merhametimden midir bilmiyorum,Selimin anası,benim anam,tüm şehitlerin anası gözümün önüne geldikçe,olan bitene kahrediyorum ve yaşlar boşalıyor)
Dün Kandilden, Mahmurdan gelenlerin karşılaması sırasında otobüsün içerisinde bir ara çalakap Ahmet Türkün ağladığını gördüm.
Bizde babalar kolay kolay ağlamaz. (aslında ağlar da evlatlarına hissettirmezler) Ama babalar açıktan ağladıklarında,ya çok büyük acı çektikleri veya çok büyük sevinç duyduklarının ifadesi olarak kabul edilir , her ikisine de ortak olmak için herkes ağlar.
Devletin/HÜKÜMETİN/ basiretini açık tutarak, Kandil ve Mahmur kamplarından gelen 34 kişiyi serbest bırakması, çok büyük sevince sebep oldu. Bu mutluluğun ana sebebi, kuşkusuz gelen 34 kişinin serbest kalmasının yanında , hevesleri kursaklarda koyacak, güveni sarsacak sembolik de olsa bir iki kişinin tutuklanmaması oldu. Arzular yarım kalmadı. Devlete olan güven arttı, bu projede yer alanlara bundan böyle çok daha rahat hareket etme imkanı sağlandı.
İşte Ahmet Türk sanıyorum, bütün bunlara ağladı.
Bu ülkede Milletvekilliği yapmış olan insanların bile analarına son bir kez dokunmasının yasak olduğu günlerden , analarla , evlatların yüzbinlerce insanın katılımı ile kucaklaşmasına imkan verilmesinin sevincini Ahmet Türk herhalde yerinde zıplayarak kutlayacak değildi.
Gülen yanaklarına, gözyaşları eşlik etti.
Sevincini böyle paylaştı kitlelerle ve bütün Türkiye ile.
Kandilden ve Mahmurdan gelişlere ilişkin olarak bir iki cümle söylemek gerekirse, netice itibariyle bu insanlar kendi ülkelerine geri dönüyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin zimamına kendilerini emanet ediyorlar.
Barış çok güzel bir şey ve çok kutsal bir kavram. Zaten çok güzel olmasa idi, dinimizin adı "silm" "İslam" "barış" olurmuydu.İsmi barış olan bir dinin mensupları olarak bizlerin savaş baltalarını yere gömmemizin zamanı geldi. Yasa dışı eylemlere girişmek, şu günün , bu günün kutlanması amacı ile polise taş atmak bile artık kabul edilemez.
Bir ara Sırrı Sakık Bey de konuştu. Herkesi bu gelişen olaylara vicdan,merhamet, insanlık duyguları ile yaklaşması gerektiğini ve özellikle CHP sinin 1980 yılların sonu ile 1990 lı yıllarda attığı adımları bir daha gözden geçirmesi, süreci zora sokacak davranışlardan uzak kalması ,yardımcı olması için, adeta yalvardı.
Ve ben bir daha anladım ki,
Gözyaşı döktükçe , bu yangın daha çabuk sönecek.
Rabbim yarım bırakmasın.