ABD 11 Eylül 2001 saldırısından sonra Ortadoğudan Irak, İran, Afganistanı, Uzakdoğudan ise Kuzey Koreyi şer üçgeni olarak ilan etmişti.
Buralara bir şekilde saldırmayı planlıyordu. Kuzey Koreye saldırmak kolay değildi. Zira buraya saldırmak, Güney Koreyi feda etmek anlamında gelirdi. Güneyin bu işe asla tahammülü yoktu. Çünkü dünya alem biliyordu ki, Kuzey Korenin elinde nükleer silahlar var, kendilerine vaki bir saldırıda gözlerini kırpmadan bu silahları patlatırlardı.
İranda bir İslam Cumhuriyeti kurulmuş ve bu Cumhuriyetin 11 Eylül saldırısını gerçekleştirdiğine dair belge yoktu.
Hedefe Irakı koymak en kabul edilebilir bir iş olarak algılanıyordu. Burada SADDAM rejimi hüküm sürüyor ve bu rejimin El Kaide üyelerine destek olduğu iddiası uluslar arası camiada kabul göremese de ABD tarafından pompalanıp duruyordu.
Uluslar arası Atom Enerjisi kurumunun tüm araştırmaları sonucunda Irakta nükleer silahlar olmadığına kesin kanaat getirildiği halde Irak işgal edildi.
ABD dünya petrol rezervlerinin üçte birine sahip olan Irakın bu kaynaklarını en az 100 yıllık bir periyot ta kendisine bağlamak için Irakı vurdu. 8 yıldan beri Irak işgal altında.
Irak vurulur iken Kürtler, Saddamın zulmünden kurtulacakları ve bağımsız bir Kürdistan Ülkesine sahip olacakları düşüncesi ile çok sevindiler.
Irakın en önemli komşusu olan Türkiyede kimi insanlar, yağma Hasanın böreğine at sinekleri gibi niye saldırmadığımız, Parçalanacak olan Iraktan niye pay almadığımız için çok kızdılar. 1 Mart Tezkeresinin reddini büyük hıyanet olarak değerlendirdiler. Hatta daha ileri giderek, Güneydoğulu Milletvekillerinin bu plana hayır demek suretiyle Türkiyenin önünün kesilmesine sebebiyet verdiklerinden "hıyanet" içerisinde oldukları zırvasını yazıp durdular.
ABD nin Irakı işgal planı ile hedeflediklerinden bir kısmı tuttu, bir kısmı ise tutmadı.
Tutanlar
1-Saddam Rejimi çöktü.
2-Irak, İsrail için bir tehdit unsuru olmaktan veya İsraile tehdit unsuru olarak görülen İrana yardım eli uzatan bir ülke olmaktan en az 50 yıllık süre için çıkmış oldu.
3-Irakın petrolünü çalma eylemi başarı ile neticelendi.( Şu anda Irakın ihraç etmiş olduğu petrolün parası ABD de bir bankadaki hesaba yatırılıyor. ABD Savaş tazminatı olarak harcadığı parayı her ay düşüyor, geriye bir şey kalır ise, onu da Iraklıların hesabına aktarıyor. Yani şu anda Irak Hükümeti(Kuzeyi ve Güneyi dahil olmak üzere) PETROL SATIŞINDAN ELDE EDİLEN PARANIN İLK HESABINDA YOKLAR.)
4-ABD bir Milyon insanı öldürmeyi, milyonlarca çocuğun yetim kalmasını, yüz binlerce kadını dul bırakmayı, el hasıl bir ülkeyi bütünü ile harap etmeyi başardı.
Tutmayanlar.
1-ABD Türkiyenin başını belaya sokmayı beceremedi.
2-Irakın kuzeyinde bir Kürdistan Devleti, ortasında Sünni bir Irak Devleti, Güneyinde ise Şii Arap bir Irak ülkesi kurmayı başaramadı. Yani Irak eskiden ne ise şimdi de o. (Irak bölünmüyor, parçalanmıyor, hatta şu anda gevşek bir federasyon olarak görülen yapı, yarın daha da stabil hale gelecek dediğimde kimse inanmıyordu.)
ABD şimdi işgal etmiş olduğu bu topraklardan, emdiği kan sebebiyle yeterince bitlenmiş olarak çıkıp gidiyor. Ancak ülkesi ile Irak arasında kurduğu kan(petrol) köprüsünün akışının engellenmemesi için Türkiyenin, EVET SADECE TÜRKİYENİN BÜYÜK DESTEĞİNE İHTİYACI VAR. Yani Irakın İSTİKRARI, çok büyük önem taşıyor.
Bizim Kürtlerimiz de gayet iyi bilsinler ki, Irakın kuzeyinde bağımsız bir KÜRDİSTAN DEVLETİ KURMANIN PETROL AKIŞINI DAHA İYİ SAĞLAYACAĞINA ABD inansa idi, hiç tereddüt etmeden bunu gerçekleştirirdi. Ama ABD bunu yapmanın kendisi için büyük zararlar açacağını, Türkiyenin, İranın husumetini celp edeceğini, İŞLERİN ESKİSİNDEN DAHA BETER OLACAĞINI gördüğü için bu işten vazgeçti.
Irakın istikrarı, Türkiyenin istikrarına bağlı. Bunun için ataş kes süreçleri ilan ediliyor, PKK ile görüşmeler hız kazandı, Abdullah Öcalan daha çok öne çıkmaya ve barış mesajları vermeye başladı.
Bakınız yıllarca söylediğimiz,
ABD isterse bu işi bir an önce sonlandırabilir,
PKK nın kandilden inmesinde gerekli özeni göstermiyor,
Bu hususta Barzaniye gerekli desteği vermiyor yönündeki görüşlerimizin gerçek olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ABD de görüşmeler yaparken, İç İşleri Bakanı Kuzey Irak Kürt yönetimi lideri Barzani ile görüştü. Şimdi de Müsteşar Kuzey Iraka gidecek.
Tabii MİT Müsteşarının daha önce Abdullah Öcalan ile görüştüğü yolundaki haberlerin yalanlanmamasının büyük ehemmiyeti var.
MİT Müsteşarı şimdi de Kuzey Irakta Barzani ekibi ile görüşmeler yaparken, Kandilden Murat Karayılan veya Cemil Bayık ile de görüşecek mi?
Bana sorarsanız, Abdullah Öcalan ile görüşülüyor ise, Kandildekiler ile de pek ala görüşülebilir ve görüşülmesi gerekir. Türkiyenin nerede ise 30 yılı aşan zamandan beri devam eden bu olayda/savaşta/ Abdullah Öcalan da, Kandil de taraftırlar. Taraflardan birisi ile görüşüp, diğerini es geçmek yapılabilecek yanlışlıkların en büyüğü olur. Çünkü artık bu andan itibaren Abdullah Öcalanın talepleri ile Kandilin/ve Kandildeki gurupların/ talepleri farklı olabilir. Bu farklı taleplerin bir araya getirilmesi, telif edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de atacağı adımların sahili selamete çıkması bakımından büyük ehemmiyeti var.
Bu arada Aysel Tuğlukun dün Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin "olumlu" geçtiğinin belirtilmesi, yani Türkiyenin anlayacağı anlamda BARIŞ SÜRECİNE HER ZAMANKİNDEN DAHA YAKIN OLDUĞUMUZ HUSUSUNUN DEKLARE EDİLMESİ, İNŞALLAH BU DEFA HEVESLER KURSAKLARDA KALMAYACAK düşüncesini çağrıştırdı ve herkesin cesaretlenmesine yol açtı.
TEBESSÜM: TESK Genel Kuruluna katılmak üzere Ana binada Sayın Başbakanın beklediği odaya giren Kemal Kılıçdaroğlu "baskına geldik" deyince, Sayın Başbakanın "baskın lafı hoş değil" yerine "Biz Kasımpaşalıyız, dahası Tophaneliyiz, bu işler bize sökmez" deseydi daha güzel olmaz mıydı.