33 yıl aradan sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Irakı ziyaret ediyor. Türkiyenin bu haline gülsek mi , ağalasak mı bilemiyorum. Şimdi bu olayı aynı mahallede yan yana oturup 37 yıl biri biri ile hiç görüşmeyen iki ailenin reislerine teşmil edelim, manzara gerçekten tiraji komiktir. Böyle bir ağırlığı, böyle bir yükü şimdiye kadar nasıl taşıdık, taşıyabildik, hala hayretler içerisindeyim. Bunun Türkiyeden olduğu kadar, Iraktan da kaynaklanan sebepleri var. Bilindiği üzere Irakın başında yakın zamana kadar Saddam Hüseyin bulunuyordu. Saddam gerçekten gücünün sınırlarını test edemeyen, nerede durulması gerektiğini bir türlü kestiremiyen gerçek bir karadayı( öf işte kabadayı) idi. Baas Rejiminin başındaki insan olarak Irak ülkesini bütünü ile Sovyetlerin emrine vermişti. Biz ise NATO ülkesi idik ve bir çok yönümüz itibariyle ABD ye bağlı idik. İki uydu ülkenin ağabeyleri izin vermeden gidip biri birleri ile görüşmeleri , yeni münasebetler tesis etmeleri söz konusu olamazdı. Düşünsenize halkları nerede ise % 99 oranında Müslüman olan ve etnik yapıları itibariyle biri birlerinden zerre kadar farkı bulunmayan iki ülkeden biri ABD ye , diğeri Sovyetlere bağlı olmalarından ötürü yıllar yılı düşman komşular olarak kaldılar. Irak Rusyanın, Türkiye Amerikanın sınırlarını bekledi. Sovyetlerin dağılması ve İran İslam Devrimi ABD yi yeni güç arayışlarına itti . İninden bir gün olsun çıkıp ta dışarıda neler cereyan ediyor demiyen, dünyada olup bitenin farkında olmayan Saddam Ayısını önce Irana saldırttı. Bu saldırı,o dönemde Türk halkını hiçbir şekilde temsil etmiyen yöneticilerin ciddi manada hoşuna gitti. Rivayet o ki, ABD liler Türkiye üzerinden , İran ordularına yenilme aşamasına gelmiş olan Saddam canilerine, Uçaklarla yardım ettiler, İran ordu birlikleri Hürmüz boğazında ABD tarafından bombalandı. Diyeceğim o ki, Müslüman ülkelerin basiretsizliği bakın bizleri alıp nerelere götürmüş. İki küffarın keyfi için, Cumhurbaşkanlarımız 33 yıl süreyle Iraka gidebilecek ortamı bulamamışlar. Peki şimdi ortam çok mu müsait? Diyecek olursanız, işte bu her yiğidin kendi yoğurt yiyişine bağlı. Eminim bu soruyu siz ETÖ taifesine soracak olsanız, kesinlikle hayır , Cumhurbaşkanı oraya gitmemeli idi diyeceklerdir. Ama ben bundan 4 sene önce Diyarbakır Söz Televizyonunda Ana Haber Bülteninde Gülten Hanımın sorularına cevap verir iken aynen şöyle demiştim. "Bizim Irak ile aramızda sınırlar niye var, İran ile aramızda sınırlar niye var, Suriye ile aramızda sınırlar niye var, bu sınırlarda Askerlerimiz neyi bekliyor. Her üç ülkenin halkı da Müslüman değil mi? Her üç ülkede Türkler, Kürtler,Araplar, Farslılar yaşamıyor mu? bölüşemediğimiz nedir? Bunca ayrılığın bize sağladığı menfaat ne olmuştur? 700 kilometre boyunca Suriye Sınırına ektiğimiz tank mayınları ile ne elde ettik? Açık ve net söyliyeyim ABD politikaları,NATO Politikaları ile Ergenekon Politikaları arasında zerre kadar fark yoktur. Bu politikaların temelinde yatan Ortadoğu halklarının biri birine düşman ilan edilmesidir. Bu düşmanlık tohumları bölge ülkeleri arasında ekilmekle kalmamış, söz konusu politikanın daha sert rüzgarlar eşliğinde esip fırtınaya dönmesi için bu ülkeler içerisinde de azami gayretler gösterilmiştir. Irakın başında bir Kürt Cumhurbaşkanı (hem de Kürdistan Yurtseverler Birliği KYP nin başındaki insan var iken) Sayın Cumhurbaşkanımızın, dünya büyük uluslar sahnesindeki oyuna aldırış etmeden ve ziyaretin adını koyarak Iraka yaptığı ziyaret,manevi duyarlığın, ferasetin, yeniden birlik içerisinde en büyüğe oynamanın önemli adımı olmuştur. KYB lideri Talabaninin Cumhurbaşkanımızı karşılar iken, kardeşten öte birisini ülkesinde görmenin mutluluğunu izhar eden SARILMASI hafızalardan çıkmayacaktır. Bu büyük adımı Irakın heba etmiyeceğini düşünüyorum. Bu cümleden olarak Cumhurbaşkanımızın Irakın Kuzeyinden Kürdistan olarak sözetmesi, efendim Kürdistan mı dediniz sorusuna, ya ne diyecektim, Yunanlılar Makedonyaya Makedonya demiyorlar diye, biz de mi öyle söyliyeceğiz, ben bunu doğru bulmuyorum şeklindeki önemli çıkışı ve Kürdistan sözünün büyük bir cesaretle ilk defa bir Türk Cumhurbaşkanı tarafından telaffuz edilmesi, iki ülke arasındaki sorunların çözümünde çok önemli bir adım olmuştur. Aynı adımın Talabani tarafından da atıldığı görülüyor. PKK için, ya silahı bırakacaklar, ya da Irak ülkesini terkedecekler biçimindeki yaklaşımı, Türkiyenin çok duymak istediği sözlerdi. Bu arada işin bir ayağının çok ciddi manada eksik kaldığını da görmezden gelemeyiz. Daha birkaç gün önce "Artık Türkiyeden korkmuyoruz, çünkü onların bize saldırmayacaklarına kesinlikle inanıyoruz" diyen Barzaninin bu ziyarette Cumhurbaşkanımızı yalnız bırakması, hiç yakışık almadı. Aldığımız bilgiler doğru ise Yurt dışında imiş. Her zaman söylüyorum, siz bel büküp, gerdan kıvırmazsanız, kimse sizi kul köle yapamaz. Bu sırati müstakim de Barzaninin yurt dışına çıkması çok mu elzemdi? Yoksa zaten bilinçli bir çıkış mı yaptı? Sanki gittiği ülkenin her ikimize hasım liderleri yapılanın farkında olmayacaklar mı? Kardeşinize olan bu yan bakış, onlarda memnuniyet doğururur. Kazanan değil, gerçekten kaybeden olursunuz. O en büyük mefkureyi kavrayamayanlar, gelir Diclenin küçük bir kolunda boğulur. Hani "kazanma kuşağında kayıp"tam da budur işte. Türkiyeye bu kadar güven duyduğunuz ve bunu bizzat ifade etmek zaruretini hissettiğiniz bir ortamda, Cumhurbaşkanımız ile yüz yüze gelmek, görüşmek gerçekten Barzaniye kar mı,yoksa zarar mı getirirdi? Cumhurbaşkanımızın kendi iç dinamiklerine karşı ne kadar haklı olduğunu ortaya koymak ve sizi bir kaşık suda boğmak istiyenlerin hamuruna su taşımamak için Irakı ziyaretle attığı bu adımın en gür sada ile Barzani tarafından da hoş amedi ile karşılanması gerekirdi. Neyse büyütmeyelim. Erbil Kürt Konferansı umarım bir sonraki ziyareti 50 yıl sonrasına atmaz.