Savcı Sadrettin Sarıkaya İstanbul Özel Yetkili Mahkemedeki görevine devam ederken, Oslo görüşmeleri bir anda patlak verdi. Bu görüşmeleri MİT eski müsteşarı Emre Taner, Müsteşar yardımcısı Afet Güneş ile Başbakanlık danışmanı Hakan Fidan yürütmüşlerdi.
MİT Müsteşarlığı Başbakana bağlı.
Eskiden de MİT Başbakanlığa bağlı idi.
Fakat her zaman MİTin başında asker kökenli bir general bulunur ve bu kişi hiçbir zaman Başbakana bağlı olmak gibi bir sorumluluğunun olduğunu düşünmezdi, aslında halktan kimse de ya bu adam Başbakana bağlı, neden her zaman Asker veya Asker kökenli birisi işini başına getiriliyor demezdi.
Bu yapısı itibariyle pek tabii teşkilatın başına getirilen kişiler hiçbir zaman Başbakanlara doğru, gerekli bilgiyi vermezdi.
Onlar doğrudan doğruya Genel Kurmay adına hareket ederlerdi.
O açıdan şimdiye kadar yapılan ihtilaller, ihtilal girişimleri, ihtilal hazırlıklarından kimsenin haberi olmazdı, ruhu bile duymazdı.
Asker ve MİT organizasyonu ile ülke toprakları bir hara olarak görüldüğünden, istedikleri gibi atlarını koştururlardı.
3 Kasım 2002 seçimleri ile halkın demokrasiye gerçek manada sahip çıkma arzusu, seçilenlerin fır döndü bir kabiliyetsizlik içerisinde olmamaları, üç beş sergerde dışında kimsemin para ile pulla satın alınamayacak kadar sağlam bir karakter içerisinde olmaları, heriflerin hedeflerinin iyice şaşmasına sebep oldu.
3 kasım 2002 seçimlerinden sonra 28 Mart 2004 Mahalli idareler seçimi, ardından 22 Temmuz 2007 genel seçimleri ve hemen akabinde 2007 yılı ekim ayında yapılan ve Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören referandum, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği ile ilgili referandum ve 12 Haziran 2011 genel seçimleri, bu milletin Demokrasiye, serbest seçimlere ve istikrara olan bağlılığını çok güzel bir şekilde ortaya koydu.
Ak Parti ve Sayın Başbakan bu sürecin başındaki en önemli aktördür. Fakat unutulmamalı ki, tüm bu sürecin en önemli kahramanı doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyi ile Türkiye halkıdır.
HALKIN DEMOKRAT YAPISININ ŞAŞMAZ MİYARININ BOZULMAZ ÖLçÜSÜDÜR.
Bu süreç içerisinde eski kıyafetlerinden soyunmak zorunda kalan MİT, doğal mecrası içerisinde Başbakana bağlı bir kurum olarak faaliyetlerini yürüttü, yürütüyor.
Bir gül ile bahar gelmez lafı ne kadar da doğrudur.
Şöyle örnekleyelim, Sayın Başbakanı alıp CHP nin başına koysalardı, ne değişirdi acaba, değil mi?
Evet süreç içerisinde MİT Müsteşarlarının tayinini bizzat hükümet gerçekleştirdi. Ancak devasa kuruluşun içerisindeki görevlilerin yüzde doksanı eski zihniyetin elemanları ile dolu.
MİT in Oslo görüşmelerinin patlak verdiği günlerde, C.Savcıları MİT üst kademe görevlilerini ifadeye çağırınca, MİT in sütten çıkmış ak kaşık olmadığını, bu olayın MİT teşkilatının bütünüyle ele alınması yönünde Hükümete bir fırsat verdiğini belirtmiştim.
Hatta Sayın Cumhurbaşkanımızın Devlet Denetleme Kurumunu harekete geçirerek, kurum içerisinde ülke aleyhine faaliyet gösterenler var mı?, son zamanlarda ortaya çıkarılan ihtilal girişimleri, orajlar, şugalar, poyrazlar, balyozlar, Ergenekonlar ile ilgili olarak bu adamlar hükümete ne kadar bilgi vermişler? Tam bir araştırma imkanı doğdu demiştim.
Neyse iş döndü dolaştı, MİT mensuplarının başta Oslo görüşmeleri olmak üzere PKK, KANDİL VE AVRUPA üçgeninde yaptıklarının yasalara aykırılığı sebebiyle ifadelerinin alınması noktasına geldi, düğümlendi.
Hükümet bu olaya çok kızdı.
Savcı Sadrettin Sarıkaya HSYK tarafından görevden alındı.
Yerine yenileri atandı.
Bu arada MİT mensupları ve onlar gibi kamu adına görevli kişilerin veya Başbakan tarafından görevlendirilenlerin, haklarında herhangi bir nedenle soruşturma yapılmasının Başbakanın iznine tabi olduğu yönünde yasa değişikliği yapıldı.
İş sanki tavsadı derken, Sadrettin Sarıkaya yerine atanan iki Savcının işi tadında bırakacakları, soruşturmayı durduracakları sanıldı.
Ama işte o iki Savcı 200 sayfadan ibaret bilgi, belge ve doküman ile yasa uyarınca Sayın Başbakandan soruşturma izni istedi.
Yani, yanisi şu: Savcılar bu konuyu geçiştirilecek, yasanın denetiminden uzaklaştıracak bir nitelikte görmüyorlar.
200 sayfalık doküman Savcılarda, MİT görevlilerinin yasanın dışına çıktıklarına ve örgüt mensubu olmasalar bile, bu kişilerin, bile bile örgütün amaçlarına hizmet ettiklerine kanaat getirmiş bulunuyorlar.
Şimdi Sayın Başbakanın önünde üç yol var.
Birincisi MİT Yasasında yapılan değişiklikten yararlanarak, soruşturma izni vermemesidir, ki en kuvvetli ihtimal budur, zira Savcıların izin talebi kendisine sorulduğunda Sayın Başbakan, yasayı okursanız, orada her şey yazılı, ne demek istediğimi anlarsınız diyerek, izin verme kapısını tümden kapattı gibi
İkincisi, bana gönderilen belgelere ilk defa ıttıla kesbettim. Bunlar benim de bilmediğim hususlardı.MİT görevlileri gitsinler, ilk ağızdan ne yapmak istediklerini Savcılara anlatsınlar, asla suç işleme gibi bir niyetlerinin olmadığını ortaya koysunlar ve işin tadında kalmasını sağlayıp, dosyaların kapanmasına vesile olsunlar.
Bana göre en doğru yol budur.
İlk ağızdan gerçeği dinleyecek olan Savcılar, bu kişilerin bir PKK lı gibi muamele görmesine gönülleri razı olmayacak, işin raconunun bu olduğuna karar verip dosyayı kapatacaklardır.
Üçüncüsü, Sayın Başbakan dosyayı 60 gün süre ile bekletecek, herhangi bir cevap vermeyecek ve zımni olarak Savcıların talebini reddetmiş sayılacaktır.
Savcıların 200 sayfalık doküman ile bir karşı atak başlattıklarına bakıldığında; Başbakanlık tarafından izin verilmemesini veya hiç cevap verilmemesini kabul etmeyecek gibi gözüküyorlar. Bu ihtimallerde konuyu Danıştaya taşımaları yargı ile hükümet arasında hiç hoş olmayan bir manzaranın ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
Geçenlerde Danıştay Başkanını konu hakkında açıklamalar yaparken dinlediğimde, bayrak açmış gözüküyordu. İdarenin yargının işlerine el attığından şikayet ediyor, bize bir soruşturma izni talebi vaki olduğunda, görevimizi yapacağız diyordu.
İşin bu yönüne baktığımda; Sayın Başbakanın soruşturma izni vermesinin, soruşturulacak kişilerin ifadeye gidip, Savcıların kafalarındaki endişeleri gidermesi sonucunda DOSYANIN KAPATILMASININ, cevap vermemesinden veya sessiz kalması sonucunda işin Yargıya taşınıp, soruşturma izni alınmasından daha önemli olduğunu düşünmeye başladım.