İTİRAZLARIMIZI DİNLEYEN YOK
Eklenme: 26.09.2013 00:00:00

Gülünç ama ne yaparsınız ki hakikat bu.

Bizim Birleşmiş Milletler teşkilatına üye olmamız, teşkilatı kuranlarca, Japonyaya savaş ilan etmemiz şartına bağlanmıştı.

Biz de Japonyaya savaş ilan ettik, ardından teşkilata üye olma hakkını sağladık.

İki dünya harbinin galipleri, savaş sonrasının dünya düzenini konuşmak üzere o zaman Sovyetler Birliğine bağlı olan Kırımın Akdeniz kıyısındaki YALTA şehrinde toplandılar.

Bu toplantı sonrasında bir barış anlaşması imzalandı.

Daha doğru deyimi ile dünya iki büyük güç arasında bölüşüldü.

Almanya ikiye ayrıldı.

Doğu ve batı Almanya diye.

Doğu Almanya Sovyet güdümünde bırakıldı.

Batı Almanya batı ittifakına terk edildi.

Polonyaya yeni statü verilerek Sovyetlerin denetimine bırakıldı.

Daha sonra Demir Perde ülkeleri olarak adlandırılacak Sovyet Bloku içerisinde kendisine yer tayin edildi.

Romanya, Bulgaristan, Macaristan, çekoslovakya(şimdiki çek ve Slovak Cumhuriyetleri), Yugoslavya, Baltık Cumhuriyetleri Litvanya, Letonya, Estonya doğu bloku kategorisi içerisinde Soyvet güdümüne girdi.

Ve

Dünya Birleşmiş Milletler teşkilatı kuruldu.

Dünya birleşmiş Milletlerinin herhangi bir ihtilafı çözme konusunda acilen toplanması bir an için mümkün olmaz diye, teşkilatın bir de Güvenlik Konseyi adı altında 15 üyelik bir organı tesis edildi.

Ve yine bu 15 üyeden her birisinin kafasından, ortaya çıkan sorunun çözümünde, bir ses çıkar, o zaman dünyanın en gelişmiş ülkeleri konumunda bulunan 5 ülkesi bu konseyin daimi üyeleri olsunlar ve bunların verecekleri kararın geçerliği oy birliğine bağlı olsun denildi.

İşte ABD, Rusya, çin, İngiltere ve Fransadan oluşan 5 li dünya çetesi böyle teşkil edildi.

BM ler teşkilatı hiçbir aklın, mantığın kabul etmeyeceği bir şekilde teşkilatlandırılmış bulunuyor.

Diyelim ki, işte Suriye meselesi. Üyelerden birisinin veto hakkını kullanması yeterli oluyor.

BM ler teşkilatının bir organı olan Güvenlik Konseyi üyelerinden herhangi birisi, gelen karar tasarısını veto etti. O zaman konunun Genel Kurula gitmesi ve bu kurulun çoğunlukla vereceği kararın geçerli olması gerekmez mi?

Ama o zaman birileri diyebilir ki, Genel Kurula gelen karar tasarısının oylanması sırasında toplantıya 5 üye ülke katıldı ve bunların üçü evet oyu verdi, o zaman bu karar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kararı olarak kabul edilebilir mi?

Hiç kuşkusuz bu soru çok önemlidir ve nüfusu birer milyona yaklaşmayan üye ülkeler var, dünya nüfusunun azınlığının azınlığını teşkil eden bu ülkelerin oyu ile dünya insanlığının tamamını ilgilendiren bu konuda alınan karar ne kadar hukuki olur?

Hiç kuşkusuz olmaz.

Bu ihtimalde BM ler sözleşmesine bir madde konulur, Güvenlik Konseyinden veto ile gelen karar tasarısının, üye ülkelerin tamamının mecburi olarak katılacakları toplantıda, yarıdan bir fazlasının vereceği oy ile geçerli olur hükmü getirilir ve sorun çözülür diye düşünüyorum.

BM ler Güvenlik konseyinin daimi üyelerinden bir tanesinin bile bütün bir dünyayı kilitleyen karara imza atması, şu anda büyük eleştirilere tabi oluyor ve üye sayısı 193 e çıkmış olan BM lerin 5 daimi üyeden birisinin oyuna mahkum olması adil bulunmuyor.

Hiç kuşkusuz Matematik açısından bu düşünce doğrudur.

Dünyanın bu 5 üyeye mahkum hale gelmesi yanlıştır.

Fakat dünyanın bu 5 ülkesi, BM ler anlaşmasının imzalandığı sırada dünya devi konumunda idiler. Bu ülkeler üç aşağı beş yukarı bu konumlarını koruyorlar.

Dünyanın BM ler Güvenlik Konseyinin bu 5 daimi üyesi haricinde, gelişen, gelişmekte olan birçok ülkesi var.

Japonya, Almanya gibi dev ülkeler savaşın mağlupları olarak ilan edildiklerinden sesleri solukları çıkmıyor.

Ama Türkiye, İran, Nükleer güç haline gelen Pakistan, Endonezya, Hindistan gibi ülkeler, Japonya ve Almanya ile birlikte, BM ler teşkilatının bu yapısını zorlayacak hale gelmişlerdir. O açıdan Sayın Başbakanın BM ler yapısının değiştirilmesi konusundaki çıkışlarının elbette bir anlamı var.

Fakat bu çıkışların kısa sürede sonuç getirmesi beklenmiyor.

Zira BM ler teşkilatının bu yapısına Türkiyeden başka karşı çıkan yok bir, gelişen ve gelişmekte olan son sözünü ettiğimiz ülkelerin birliktelik oluşturması şimdilik imkansız gözüküyor iki.

Bu yapının değişmesini zorlayacak elbette başka seçenekler de var. Mesela İslam Ülkeleri Birleşmiş Milletleri teşkilatı veya Asya Pasifik Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilatı gibi bir kuruluş teşkil edilebilse, şimdiki BM ler teşkilatı kendisine bir çeki düzen vermek için, teşkilat yasasında değişikliğe gidebilir.

Amma İKÖ veya şimdiki ismi ile İslam İşbirliği Teşkilatı oturup da bir Suriye meselesini çözemedi, bu konuda bir toplantı bile düzenleyemedi, hadi bundan vazgeçtik Arap Liginde bile bu meselede birlik sağlanamadı, BM ler teşkilatına ve bunun baş değnekçisi olan Güvenlik Konseyine alternatif oluşturacak birliği nasıl sağlayacaklar sorusu zihinlerimizi allak bullak ediyor.

Rusya ve ABD sopayı ellerine aldılar, bölgede bir o yana bir bu yana sallayıp duruyorlar.

Suriye ile 910 kilometrelik sınır bizim, sayıları gayrı resmi rakamlarla birlikte 500 bine yaklaşan mülteciler bizde, ekonomik, sosyal ve siyasi bakımdan bizden fazla etkilenen dünyanın bir başka ülkesi yok. Fakat bizi dinleyen de yok.

Suriye meselesinde taraf olmasa idik, maddi anlamda olmasa bile manevi açıdan Türkiye baş çekecek hale gelmişti. Sayın Başbakana atfedilen önem göğüs kabartıyordu.

Nereden nereye.

BM ler Genel Kurulunun açılışında konuşmalar esnasında, Rusya federasyonu Dış İşleri Bakanı Sergei Lavrovun toplantıyı izleme biçimi çok zoruma gitti.