Geçen çarşamba akşamı dostların bir araya geldiği özel nitelikli sohbetin çay arasında, Bakanlık yapan bir büyüğümüz, şu son süreçle ilgili olarak bir değerlendirme yapalım mı dedi.
Söz sırası bana geldiğinde şöyle dedim.
Aslında Sayın Başbakanımız 2007 yılında yapılan ama 367 kakafonisi bulunamadığı gerekçesi ile sonuçsuz kalan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, çankayaya ciddi olarak çıkma arzusunda idi.
Başbakanlık Konutunda Milletvekilleri ile yapılan toplantılarda, konu hakkında görüşünüz nedir diye sorulduğunda, vekillerin çoğu efendim siz bu siyasi partiyi kurdunuz, iktidar yaptınız ve bugünlere getirdiniz. Partimiz her geçen gün daha da güçleniyor, Başbakanlıktan sonra Cumhurbaşkanlığı da en çok size yakışır ve hakkınızdır, dediler.
Boğaz dokuz boğum, susmak gerek.
Başbakan Başbakandı ama, onun ötesinde bir liderdi. Liderin henüz bir seçim dönemini bitirmeden partinin başından ayrılması ne kadar doğru olurdu. Yapılması gereken o kadar çok iş vardı ki, bunların başarılması lidersiz mümkün olmaz ve her şey bir anda akim kalabilirdi. Başbakan hiç olmaz ise 2007 seçimlerini tamamlamalı, bir dönem daha Başbakanlığını sürdürmeli, ardından gelecek günlerde Cumhurbaşkanlığı konusu değerlendirilmelidir düşüncesini dile getiren az sayıda siyasetçiden birisi de ben oldum. Bunları söyler iken sadece Türkiyenin değil, konunun değerlendirildiği toplantı öncesinde ziyaret etme imkanı bulduğum İran sokaklarının da temennisini dile getirdim. Ama dedim Sayın Başbakanım, siz, ben kararımı verdim, Cumhurbaşkanlığına gideceğim derseniz, biz Abdullah Gül bey ile de Allahın izni ile ülkeyi Gül gidi idare ederiz dedim.
Evet aynen böyle söyledim.
Milletvekillerinin büyük çoğunluğunun efendim siz Cumhurbaşkanlığına hemen gitmelisiniz sözünü Sayın Başbakan dinlemedi ve daha başka yapmış olduğu istişareler sonucu, Abdullah Gül beyi Cumhurbaşkanlığına partinin aday gösterdiğini gurup toplantısında açıkladı.
Daha sonraki süreç şöyle işledi.
TBMM sinin Cumhurbaşkanı seçimi yapması için gerekli 367 oy sayısı bulunamadığından, o iş atiye terk edildi.
Anap Genel Başkanı Erkan Mumcunun zevahiri kurtarmak için ortaya attığı Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusu Anayasa değişikliği ile Anayasa Hükmü haline getirildi.
Bu arada Milletvekili seçimleri 3,5 ay erkene alındı ve 22 Temmuz 2007 de 23. Dönem Parlamento seçimleri yapıldı.
Parlamento teşkil edilince, birden yapması gereken ilk işin Cumhurbaşkanını seçmek olduğu ortaya çıktı.
MHP si 26 Nisan 2007 deki tıkanıklığa sebebiyet verilmemesi için Cumhurbaşkanlığı seçiminde Mecliste bulunacağını ve 367 krizinin yaşanmasına sebebiyet vermeyeceğini açıkladı.
Abdullah Gül bey uğramış olduğu mağduriyeti seçim çalışmaları esnasında halktan aldığı olumlu tepki ile çok net bir şekilde gördü ve yeniden Aday olduğunu açıkladı. Bu alanda ne kadar kararlı bir siyasetçi olduğunu ortaya koydu ve 27 Ağustos 2007 de Cumhurbaşkanı seçildi.
Anayasa değişikliği yapılmış ve 11.Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği Anayasa hükmü haline getirilmişti ama, halk oylaması yapılmadığından Anayasa yürürlüğe girmemişti. O nedenle 11.Cumhurbaşkanı halk tarafından değil, TBMM si tarafından seçildi.
23 dönem Parlamentosunun görev süresi, TBMM sinde verilen bir kararla, Anayasa değişikliğine paralel, 4 yıl olarak kabul edildi.
24 dönem Parlamentosunda ise, 11.Cumhurbaşkanının görev süresinin bu defa 7 yıl olduğuna dair kanun çıkartıldı.
Milletvekilleri için uygulanan Anayasa değişikliği hükmü, 11.Cumhurbaşkanının durumu ile ilgili olarak kabul edilmedi, eski Anayasa hükmünün geçerli olduğu kanuna bağlandı.
Anayasanın aynı hükmünün Milletvekilleri bakımından geçerli, Cumhurbaşkanı yönünden geçersiz kabul edilmesi, bir çelişki olarak karşımıza çıksa da, 11.Cumhurbaşkanının HALK TARAFINDAN SEçİLMESİ İLE İLGİLİ HÜKMÜ, UYGULAMA ALANI BULMADIĞINDAN, Sayın Cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıl olduğu düşünüldü.
Sayın Cumhurbaşkanı görev süresinin ne kadar olduğu yolundaki ısrarlı soruları, bu benim değil, TBMM sinin işi dedi ve bu yönde Meclisin çıkarmış olduğu yasayı onayladı.
Ama verdiği bir mülakatta, şahsım ile sıkı sıkıya bağlı bir konuda Meclisin verdiği karar hakkında benim bir şey söylemem doğru olmaz, muhalefet partileri konuyu Anayasaya aykırı olarak görüyorlar ise, Anayasa Mahkemesinde dava açabilirler dedi. Sanki bu hususta çıkarılan kanunun, Anayasaya uygun olup olmadığının Anayasa Mahkemesi tarafından tartışılması gerektiğini ortaya koydu.
Ben Cumhurbaşkanı olsaydım, Anayasa değişikliğini göz önüne alarak bir dönem daha yapayım, hem de halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçeyim derdim.
Sayın Cumhurbaşkanının hissiyatını bilmiyorum, ama insanlar biri birlerine benzer.
Bunu geçerek reel politik duruma biraz bakalım.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanının seçimi ile ilgili olarak çıkarılan kanunu iptal ederse, Abdullah Gül bey sanıyorum yeniden aday olur. Sayın Başbakanımız ile Cumhurbaşkanımız bu konuda hadi yarışalım demezler.
Amma Anayasa Mahkemesi kanunu iptal etmez ise, Türkiyenin 12 nci Cumhurbaşkanı İnşaallah Sayın Başbakan olur.
12 nin özel bir anlamı olduğunu herkes biliyor.
O zaman Abdullah Gül bey, hiç yüksünmeden Partinin başına döner, dönmelidir.
çünkü gerek Cumhurbaşkanlığı Makamında ve gerekse Başbakanlık makamında 2023 yılına kadar bu iki ismin bulunmasının kişisel tercihlerini aşan, şahıslarının ötesinde, ama behemehal şahısları ile muyayyed mecburiyetler var.
Zira ülkenin gelmiş olduğu duruma bakıldığında, ne Cumhurbaşkanlığına çıkacak Sayın Başbakanın ve ne de Başbakanlığa dönecek Sayın Cumhurbaşkanının, bizim kişisel düşüncelerimiz farklı deme lüksleri yok dedim.
İyi söylemiş miyim?