JOPONE KOLLU HANIM (ZELO)
Eklenme: 14.06.2010 00:00:00

Yer Üsküdar Bağlarbaşı Adliyesinin koridoru. Al kattaki Baro odasına inip çıkıyorum. Ya duruşmaya çağırırlarda duymazsam endişesi ile üst kattaki duruşma salonunun bulunduğu mekana çıkıyorum. Ara sıra pencelerden dört yılımı geçirdiğim Yüksek İslam Entitüsünün/İlahiyat Fakültesinin/ bahçesine bakıyorum. Hey gidi günler hey diyorum. Yarabbi bize buralarda numunelerini tattırdığın nimetlerin en güzellerini ve bitmeyenlerini ukbada da nasip et, bizi mahçup etme, bizi utandırma diye diyorum içimden.

Koridordayım.

Bir nevi volta  atıyorum. Kürtçe konuşan 4 hanım ve yanlarında 2 yaşlarında bir kız çocuğu var. Saçları sarımsı ve bukle bukle. Gözler şehla. Kırmızı ve beyazın en güzeli yanaklarına vurmuş. Meyve suyunu içiyor. Kendinden öylesine emin. Koşturup duruyor. Çok istiyorum yanıma gelsin. Bir fırsatını buluyorum, el işareti ile yanıma çağırıyorum. Annesi de çocuğun yanıma gelmesi için çok istekli. Kolundan tutup yanıma getiriyor,kollarını öpüyorum,haydi Zelo amcaya dayımı kurtar söyle diyor.Ben vekilleri değilim.Hani, Zelo /henüz konuşamıyor/istese canımı veririm.

Zamanı öldürüyorum.

Ölü zamanı diriltmek için.

Çok yorulanların oturup dinlenmesi amacıyla koridora bir iki bank koymuşlar.

Git gel iyice yorulunca, gözlerim boşalacak bir oturma yeri arıyor. E nihayet banklardan birisi boşaldı. Tabir caiz ise hemen çöküyorum.

İki hanım kendi aralarında sohbet ediyorlar.

Hanımlardan birisi diğerine "bunların derdi babamı içerde öldürmek" diyor. Diğeri ötekine, çok uğraştım Avukat bulamadım. Aaah aah zamanında Avukat bulsaydım, işler böyle gitmezdi, bu kadar mağdur olmazdık. Ya kardeş Avukat bulmak için neler yapmadık ki,İnternetlerden Avukat aradık diyor, başı örtülü hanım.

Aslında müdahale etmek istiyorum, ya bacım Avukat bulmaktan kolayı ne, elini sallasan ellisi, gözünü oynatsan sırma tellisi yanında olur. Bunun için internetlere girmene ne gerek var, ha bir de sen nasıl internete girdin diyeceğim, ama olmuyor.

Aslında bu hanımlar konuşmaları ile göz göre göre beni tahrik etmek istiyorlar, konuşmaya katılmamı arzuluyorlar, gözlerinin ucu ile bakışlarından bunu anlıyorum.Fakat yağma yok, doğrudan muhattap almazsanız öyle tezgahlara/bizim deyimimiz ile dezgaha/ gelmeye hiç niyetim yok havasındayım.

Ama içleri öylesine daraldı ki,hanımlardan Japone kollu olanı, benim o taraflara bakışımı fırsat bilerek bana "beyefendi ne olacak bu milletin hali, ben Mahkemelere her geliş gidişimde böyle fırsat düşünce Avukatlara soruyorum, onların fikrinden yararlanmaya çalışıyorum, durumu hiç iyi görmüyorum, siz Avukatların bu konuda söyleyeceği çok söz vardır, bunları sizden mümkün ise dinlemek istiyorum,siz burada mı kalıyorsunuz" demez mi? Hah dedim, tam adamına çattın, demek ne olacak milletin hali öylemi? Diye içimden geçiriyorum.

Burada değil, Ankarada kalıyorum,sanki milletin hali ile ilgili konular İstanbulu ilgilendirir, bizim oralarda böyle sorunlar yok demeye getirmemi, hanım yutmadı.

Aaaaa öylemi, demek Ankarada kalıyorsunuz, işin göbeğindesiniz demek/gülüyor/ şimdi sizde bilgi çoktur vallahi, bu gidişatı nasıl görüyorsunuz, lütfen anlatın demez mi? İyi olacak diyorum kestirmeden.

Ne iyisi, baksana memlekette olan bitene. Askerleri tutup tutup içeri tıkıyorlar, başlarına gelmeyen kalmadı, bir Ergenekondur tutturdular, nerede aydın fikirli insan,komutan, gazeteci, siyasi parti temsilcileri var ise hepsi içeride. Siz bu gidişata iyi mi olacak diyorsunuz deyince,

Tamam dedim, bu beni iyice avanak buldu, almış sazı eline çalıyor, dur ben onun sazına sözümle cevap vereyim.

Bakın hanımefendi, bu ülke şöyle veya böyle bir demokrasi ile idare ediliyor.Demokrasiyi biz şimdiye kadar kavramamıştık. Hatta hiç anlamamıştık. Birileri her zaman vatan ,millet , sakarya diyor, elimizde , avucumuda ne var ise alıp götürüyor, Asker, işadamı,bürokrat baronlardan oluşan bir düzen kurmuş, halkı her bakımdan eziyor, nefes almalarına imkan vermiyorlardı.

Bunlar yanında halkın dilinin, dininin, örfünün, adetinin, harsının/kültürünün/ bir önemi yoktu.

Batıya karşı olan taahhütlerini yerine getirdikleri zehabını uyandırmak için seçim yapıyor, böylece onların düzeni ile idare edildiğimizi göstererek, yardımlarını, desteklerini sürekli canlı tutmaya çalışıyorlardı.

Ama seçimlerde biraz olsun halk kendisini gösterince, yani halkın iktidarı temayüz edince, batılı müttefiklerine "bakın bunlar yine gemi azıya aldılar, rejimi laik rayından çıkartmaya çalışıyorlar, şeriatı getirecekler" yavelerini yutturarak ihtilaller yapıyorlardı.

Çok kötü günler yaşadık hanımefendi.

Biz bu ülkede Maliye Bakanını, Dışişleri Bakanını, BAŞBAKANI idam sehpalarına gönderdik.

Yüzlerce , binlerce gencimizi astık.

Yüzbinlerce civanımızı ülke hapishanelerinde işkencelerden geçirdik.

Buralarda bilim, siyaset , kültür adamlarına  k yedirdik.

İhtilal hazırlıkları yapmak,

Askeri garnizonlarda en önemli komutanları toplayarak onların ihtilalde ne tür roller üstleneceklerini göstermek ve bu eylemler sırasında hangi tedbirleri alacaklarını yer, zaman, mekan, kişi ismi verdirerek ortaya dökmek,

İstanbulun Fatih, Hırkai Şerif, Ümraniye, Sultanbeyli gibi semtlerini ilk tepelenecek yerler arasında saymak,

200 bin kişilik cezaevleri oluşturmak,stadyumları toplanma mevkileri haline getirmek, köşe başlarına korkutcu olması, dehşet saçması için tankları yerleştirmek, KİME VERİLMİŞ OLAN YASAL GÖREVDİR. BÖYLE BİR ŞEY HANGİ ÜLKEDE GERÇEKLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIR İSE ÇALIŞILSIN SUÇTUR

KURDUKLARI YASA DIŞI ÖRGÜTE ERGENEKON İSMİ KOYAN VE BU İSİM ALTINDA İHTİLAL PLANLARINI YAPAN,BU HÜKÜMET DE , BU HALK DA DEĞİL.

Bak kardeşim olayı çok iyi kavramak lazım ve nasıl bir tezgah içerisinde olduğumuzu hepimizin anlaması şart.

Dün Bekaada Apo ile birlik denetleyen Profesörler/Yalçın Küçük/, Siyasi parti başkanları/DOĞU PERİNÇEK/ bugün Ergenekondan sanık olarak yargılanıyorlar. Nasıl bir oyun ile karşı karşıya olduğumuzu anlamak için, hepimizin on kere değil, onbin kere başımızı avucumuzun içine alarak düşünmesi gerekiyor.

Anayasa değişikliğinde BDP lilerin MHP ile saf tutmasını da anlamaya ihtiyacımız var.

Hanım papucun tekinin pahalı olduğunu anlamış olacak ki, son bir hamle ile "Ama Askerlerimizin başına AKP hükümeti zamanında çuval geçirildi, buna ne diyeceksiniz" diyerek neşterini salladı.

Benim her zaman yanımda gezdirdiğim el yapımı çakı bıçağım var, ondan cesaret alarak dedim ki: Bu işe dehşet canım sıkılıyor. Irak gibi bir yerde özel donanımlı olan Askerlerimizin başına çuval geçirilmesine neden ve kim müsaade etmiş. Karşı koysalardı. Onlardan onunu yere serselerdi, bizden onu da şehit olsa idi. Askerlik ne gün  ve hangi eylemlere karşı koymak için var? stratejik ortak, müttefik dost denilen bu adamların her herzesini yutmak zorunda mıyız? Hamiyetimiz var ise, yeri ve zamanı geldiğinde onların başına çuval geçirmek boynumuzun borcu olsun.

Japone kollu hanım beni biraz merakla, biraz endişe ile, biraz şaşkınlıkla, biraz gıpta ile süzdü. Kocasını döndü, sen cevap ver veya imdada yetiş dercesine.

Konuşmaların son bölümüne şahit olan hanımın beyi "Vallahi bizim iyice uyarılmaya ihtiyacımız var, olan bitenleri böyle sizin gibi beylerden dinlemek çok hoş oluyor, zaman zaman zihnimiz karışıyor, ama kimse bize yalın biçimde gerçekleri söylemiyor" dedi.

Jopone kollu hanımın yanında oturan mesture hanım "lütfen bir kartınızı verir misiniz, sizinle bir çok konuda görüşmek istiyorum, gerek hukuk, gerek siyaset alanında sizden yararlanmaya ihtiyacımız var, SİYASETÇİLER SİZDEN NEDEN YARARLANMIYOR Kİ diye ilave etti"

Merak etmeyin yararlanacaklar, buna mecburlar dedim.