Farkındaysanız Libya ile ilgili olarak dün Sayın Başbakanın açıklamalarına yer verdiğim yazı haricinde fazla bir şey yazmadım. İşin doğrusu içimden gelmedi. Çünkü Libya lideri Muammer Kaddafinin ülkemize, insanımıza, Alemi İslama yaptığı bir kötülüğü ben bilmiyorum. Muammer Kaddafi Libyada iktidarı ele geçirdiğinde ben herhalde 15 yaşlarında idim. Siyasi değerlendirme yapacak konumda değildim. Daha sonraki yıllarda Kaddafiyi çizgi dışı hareketleri ile tanıdım. Mısır ve Sureyi ile birkaç kez birleşip ayrıldıklarını hatırlıyorum. Bu birleşip ayrılmalar sırasında artık hem siyasi,hem hukuki değerlendirmeler yapacak konuma gelmiştim. Kaddafinin önderliğini yaptığı birleşme kararları sırasında, o, batının İslam alemine olan zulmünü, sömürüsünü gayet iyi görmüştü. Libya, Suriye ve Mısır ile birleşir ise, büyük güç haline gelecekler ve Arap ülkelerinin geriye kalan kısmını kendi mihverleri etrafında birleştirme imkanı doğacaktı. Hedefte körfez ülkeleri ile Suudi Arabistan vardı. Bu birlikteliğin getireceği büyüklük ve dünya petrolünün nerede ise % 70 ine varan kısmının kaynağı haline gelmek ve bu alanda tek bir karar mercii olmak, gerçekten çok büyük oynamaktı. Heyecan veriyordu. Fakat batılı güçlerin buna izin vermeyeceği de bilinen bir gerçekti. Özellikle Suudi Arabistanın ABD ve İngiltere ile olan sıcak Diyalogu, bu girişimin akamete uğratılmasının muhakkak olduğunu gösteriyordu. Sonuçta da Kaddafinin istediği birliktelik mutlu sona ulaşmadı. Bundan sonra Kaddafi Libya İslam Cemahiriyesi adını verdiği yeni devletini oluşturdu ve bu Cemahiriyenin oluşum koşulları ile varlığını devam ettirme imkanları bire bir yeşil kitapta yazıldı. Kaddafi hayatı boyu Türkiyeye hep olumlu gözlerle baktı. Kıbrıs çıkartmasında bize çok büyük destek verdi. Para pul konusunda kesenin ağzını sonuna kadar Türkiyeye açtı. Verdiği petrolün parasını çok uzun vadeye bağladı. Bunların elbette ehemmiyeti var. Ama onun ülkemize ve insanımıza Kıbrıs meselesinde sonsuz siyasi desteği ,doğrusu hepimizin gözünü yaşartmıştı. Muammer Kaddafi hayatının en büyük hatalarından birisini rahmetli Erbakan Hocaya yaptı. Hoca Başbakanlığı zamanında biriken müteahhit alacaklarının tahsili için Libyaya gittiğinde, Kaddafinin çadırına alındı ve maalesef hiçbirimizin hoş karşılamadığı, o tepeden bakış ve hava atmalar gerçekleşti. Onun bu eylemi Refah Yol iktidarının en büyük handikaplarından birisi oldu. Neyse, Kaddafi insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünde İslami referanslara büyük ehemmiyet verdi. İlk gençlik yıllarımızda onun İslam vurgulu, başı dik açıklamalarının, zihni pratiklerin oluşmasında önemini kimse inkar edemez. Kıbrıs çıkartması sırasında yanında Başbakan olarak Abdusselam Callud vardı. Genç, dinamik, iyi yetişmiş bir diplomattı. Birden ortadan kayboldu. İlk şaşkınlığımı o zaman yaşadım. Abdusselam Calluda ne olmuştu, bir türlü öğrenemedim. Onun gibi akil bir adamın birden ortadan kaybolmasını, çeşitli operasyonel faaliyetlere yoranlar oldu. Siz yanınızdaki en akil adamı birden ortadan yok ederseniz, otoriteyi aşan, totaliter bir yöne savrulursunuz. Bu totaliter anlayış aklı yok eder ve ardı arkasına hatalar yaparsınız. Bir İngiliz uçağının düşürülmesi eyleminin Kaddafi yönetimince gerçekleştirildiği yolundaki iddia, onun yıllar süren izolasyonu ile neticelendi, ülkesine ambargo uygulandı. Düşen İngiliz uçağı ile ilgili olarak yönetimin direkt bir kusurunun bulunmadığı ortaya çıkınca, ambargo hafifledi. O da ilk iş olarak biriktirdiği petrol paralarını, düşmanlarından aldığı silahlara yatırdı. Onları Petro dolarlara boğdu. Libyada yönetiminin kendi vatandaşlarına çok kötü muamele yaptığına dair elimizde gerçekten önemli veriler bulunmuyor. Fasta başlayan değişim rüzgarı,doğal olarak Arap ülkelerine etkiledi, etkiliyor. O değişim rüzgarına ayak uydurmak var iken, maalesef şiddete başvurdu. Daha doğrusu kazmayı kendi başına vurdu. Düşman bu, senin başının rahat olmasını bekler mi? Libya vatandaşlarının durumunu bahane ederek, şimdi tüm güçleri ile Libyayı vuruyorlar. Olaya BM lerin almış olduğu karar, hukuki bir kılıf yaratmış durumda. Durumdan vazife çıkaran Fransız lejyonerleri, insan haklarını sağlama adına, Libyaya ilk darbeyi vurdu, ardından doğal müttefikleri İngiltere ve ABD geldi. Şimdi hadiseye NATO da karışıyor. Türkiye de 5 gemi ve bir deniz altı ile Akdenizde Libya açıklarına doğru hareket halinde. Ama biz Sayın Başbakanımızın verdiği söz uyarınca, Türkiyenin, Libya halkına asla silah sıkan bir ülke olmayacağı sözünün sonuna kadar arkasındayız. Sevgili dostlar, biz Libyalı Müslüman kardeşlerimize silah sıkan ülke olmayacağımıza göre, Libyaya gidişimizin arkasında yatan sebebin, haçlı lejyonerlerine ortamın bırakılmamasını sağlamaktır. Olayın böyle değerlendirilmesi gerekir. TBMM si yazının yazıldığı sıralarda bu konu ile ilgili olarak tezkere çıkarıyor. Bu tezkere Libyanın yıllar sürmesi ihtimali olan işgalinin önüne geçecek en önemli adımlardan birisidir. Kaddafi bahane, Libya şahane, yok öyle nane.