KADERE BAK
Eklenme: 21.12.2010 00:00:00

Kadere bakın. Bundan 6-7 ay önce CHP si genel başkanı Deniz Baykal partinin başından gidecek,

Genel Sekreter Önder Sav dahi bütün gücünü yitirecek, Partinin başına Kemal Kılıçdaroğlu, Genel sekreterliğe de İstanbul İl Başkanlığı yapmış olan Gürsel tekin gelecek denilse idi, herkes rüyamı görüyorsunuz derdi.

Ben her zaman insanların şunu yaptım, bunu yaptım, sonuna kadar her alanda benim söylediklerim olur biçiminde tezahür eden "ben" duygusunun çok fazla bir şeye yaramadığını düşünürüm.

Ve herkesin bir hesabı olduğu gibi Allahın da bir hesabı olduğunu kimse hatırdan çıkarmasın derim.

İşte imkansız olanlar bir bir gerçekleşti.

Deniz beyin başına örülen çorapta, Önder Savın etkisi olmasa da, onun bulunduğu makamı terk etmesi Önder beyin telkini ile gerçekleşti.

Ama Deniz Baykal her şeye rağmen, Önder beyin kendisine olan desteğini sürdüreceğini, delege üzerindeki etkisini kullanarak, onları yeniden kendisini seçmeğe ikna edeceğini düşündü.

Son zamanlarda estirilen hava bu yönde iken, birden bire Önder Sav ile Kemal Kılıçdaroğlunun görüşmelerine sahne oldu siyaset zemini.

Ama Kemal bey ben aday değilim diye kestirip attı.

Kamuoyunda partinin başına birisi gelecek ise, bu Kemal Kılıçdaroğlu olmalı biçiminde estirilen hava, birilerinin çok net bir biçimde artık Deniz Baykaldan kurtulmak istediğini ortaya koydukça, Deniz beyin morali iyice bozuldu.

Bu moral bozma operasyonu tuttu ve ardından Önder Savın iteklemesi ile Kemal Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladı.

Önder Sav alt edemediği Deniz Baykaldan genel başkanlığı koparmış ve "mutemet" adamı olan Kemale devretmişti.

Şimdi istediği biçimde atını oynatabilirdi.

Kemal Kılıçdaroğlunu köşeye sıkıştırdı, sıkıştırdı, sıkıştırdı.

Yargıtay Başsavcısının daha önceki kurultayda kabul edilen tüzüğü, yeni bir kurultaya gitmenize gerek yok, kabul edilen şekli ile uygulayın, aksi durum kapatma sebebi olur uyarısı partiye ilaç gibi geldi.

Önder Sav elindeki örgüt gücünü kullanarak, olağanüstü seçimli kongreye gidilmesini önerdi.

Köşeye sıkıştırılmış, adeta kolu kanadı kırılmış olan Kılıçdaroğlu, bu öneriyi kabul etmedi, tüzüğü uyguladı, yeni yöneticilerini seçti ve Önder Sava karşı, inanılmaz bir kükreme ile "ğğğggimiyav" diyerek huruç hareketi başlattı.

Önder Savı genel sekreterlikten aldı. Gerekçesini de, "şunu konuşma, bunu yapma, şöyle oturma, böyle kalkma" denilir mi, buna can dayanır mı ,biçimindeki cümlelerle izah etti. Adam tam bir kedi gibi köşeye sıkıştırılmış olduğunu anlatmaya çalıştı.

Başta Baykal olmak üzere Önder Sav ve ekibi Kemal Kılıçdaroğlunu tümden hükümsüz bırakmak için, son kozlarını oynadılar, parti meclisi üyelerinin seçimi için olağanüstü kongreye gitmeyi kabul ettirdiler.

Onlar bu oyunu oynar iken, Kemal bey ve ekibi o müthiş cümlenin farkındaydılar. "KRAL ÖLDÜ, YAŞASIN YENİ KRAL"

Bu coğrafyada insanlar, "Padişahım çok yaşa" denildiği günün ertesinde "cülüsun rubunu, olmaazzz sülüsünü, olmazzzz cemini" isteriz diyenlere çok şahit olmuştur.

Öyle de olsa, halkın eline düşen bir şey yoktur.

YAŞAYAN KRALLARDIR.

Gürel Tekini yeni tüzük uygulaması sırasında bir yerlerde görev almasını istemeyen Önder Sav, baksanıza tamamen tasfiye edildi.

Şimdi O, ismini çizerek Berhan Şimşekin ismini yazanlar başta olmak üzere "tüm fitne, fücurları!!!" teşkilat başkanı olarak yok edecek.

Örgütün ne işe yaradığını, atılan oyların ne anlama geldiğini Kemal Kılıçdaraoğlu da şimdi gayet iyi öğrendiğinden, Gürsel Tekinin "yeni bir Önder Sav olmama" koşulunu gözeterek, yapacağı görevden alma ve yenilerini atama operasyonunu, onaylayacaktır.

Artık ne Deniz Baykal ve ne de Önder Savın yeni bir sol hareket başlatma imkanları yoktur. Parti içerisinde kalıp muhalefetlerini sürdüreceklerdir. Deniz beyi bilmiyorum ama, Önder Sava Milletvekilliği bile düşmeyebilir. KEDERE BAK VEYA YAHŞİ CAZİBE Sosyal Demokrasi hareketlerine iyice ihtiyaç duyulduğu dünyamızda,Türkiyenin sosyal demokrat partisinin kongresi yapıldı ve işin başına yep yeni bir kadro geldi. Bu kadronun geçmişin hatalarını silmek için azim gayret içerisinde olması ve bu yönde oluşturdukları politikaları halka anlatmaları icap ederken ne yaptılar, ipe sapa gelmez birkaç lafla sorunları görmezden geldiklerini açıkça ortaya koydular. Ülkenin en önemli sorununun ismini bile koymadılar. Güneydoğu sorunu diye geçiştirdiler. Güneydoğu sorunu ile kastettikleri Kürt sorunu ise, neden ismini koymadılar. Sorun Kürtlerle ilgili ise, onların sadece güney doğuda yaşamadığı açık. Diyelim ki, sorun güneydoğu sorunu. Peki nasıl çözeceksin? Yolun, yordamın ne? Cevap yok. Bizim üçüncü bir yolumuz var gibi garip bir çare üretildi. Yani ne sağcıyız, ne solcu, futbolcuyuz futbolcu gibi bir şey. Kemal bey açlık ve işsizlik sorununa da, yoksullara asgari ücret dağıtarak çare bulacakmış. Herkesin iş ve aş istediği bir zamanda kime bu parayı vereceksin, kime vermeyeceksin? Oysa bu millet iş istiyor, çalışmak istiyor. Yerel seçimler öncesinde Hükümet, Tuncelide fakir, fukara vatandaşa buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtınca, Kemal bey çok kızmış, bunlar benim vatandaşlarımı çamaşır makinesi ile kandırmak istiyor, insanları beleşçiliğe alıştırıyorlar demişti. Aslında Tuncelili kimi vatandaşlar da hassasiyetlerini ortaya koyarak, keşke bu malzemeler yerine bize iş kurulsa, çalışsak, çocuklarımız dağa gitmese demişlerdi. Ama Kemal bey insanları hepten tembelliğe itecek para dağıtma yolunu, fukaralığa çözüm gibi gösteriyor. Kemal beye basit bir hesap yapalım mı? Şu anda genel kabulle ülkede 10-12 Milyon insan günde birkaç dolar ile hayatını idame ettiriyor. Bunlara açlık sınırında yaşayanlar deniliyor. 12 Milyon insana aylık 700  tl den asgari ücret ödediğinde, yıllık 100.800.000.000 Tl yapıyor(eski para ile yüz katrliyon sekiyüz trilyon). Bu parayı nereden bulacaksın denildiğinde de, benim adım Kemal diyor. Kedere bak. Adın Kemal değil, Yahşi Cazibe olsa da bu parayı bulman imkansız.