2004 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs sorununun çözümü için bir plan hazırlamıştı.
Bu plana başta Kıbrıs Rum Yönetimi olmak üzere, Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş ve Türkiyeden Ana muhalefet Partisinin Dışişlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen karşı çıkıyorlardı. Annan planına göre Türklerin elinde bulunan % 35,6 miktarındaki toprak bir haritaya göre % 28.5 a bir diğer haritaya göre % 28.6 ya düşüyordu.
Turizm açısından çok önemli bir bölge olan Maraş Rumlara bırakılıyordu. Gazi Magosa şehrinin Maraş bölgesi 1974 yılından beri Türklerin elinde olmasına rağmen yerleşime açılmamış, o günden beri atıl vaziyette duruyor.
Türklerin bu bölgeyi yerleşime açmamaları siyasi ve stratejik olarak büyük bir hata oldu.
Çünkü bu bölgeyi elinde tutup da, bugüne kadar yerleşime açmamak, nasıl olsa bir gün burayı size garanti geri vereceğiz anlamına geliyordu.
Türkler bu bölgeyi daha ilk günden itibaren yerleşime ve tabii ki turizme açmış olsalardı, bölge ile ilgili olarak pazarlık yapılıp, yapılmayacağı, geri verme statüsünde olup olmayacağı elbette tartışma konusu olurdu ve işin özünde Güzelyurt gibi devri nerede ise imkansız bir bölgenin verilmesi o kadar rahat gündeme gelmezdi.
Annan planına göre Güzelyurt bölgesinin sahil kesimi hariç, narenciye bakımından Kıbrısın can damarını oluşturan iç kesimleri Rumlara bırakılacaktı. Yine tarihi Karpaz Yarımadası Türklerde kalacak olmasına rağmen Mormenekşe, Grastiyo, Dörtyol ve Demirağa bölgelerinden önemli toprak parçaları ile Adanın tam ortasında bulunan verimli ovalara sahip Meserya bölgesi Rumlara bırakılıyordu. El hasıl şu anda Türklerin elinde bulunan % 35.6 oranındaki toprak miktarı, % 28,5 a indirgeniyordu.
Bu toprak kayıplarına karşılık adada dönüşümlü başkanlık sistemini içeren, iki kesimliliği ifade eden Federatif bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacaktı.
Annan planına göre adada önemli ölçüde toprak kayıpları olacaktı ama, artık gerek Kuzey Kıbrısta yaşayan Türk Vatandaşlarının ve gerekse Türkiyenin dünya ile ilişkiler bakımından bir Kıbrıs Problemi kalmayacaktı.
Kıbrıslı Türkler 1974 yılından beri/Türkiye hariç/ bütün dünyanın ambargosu altında yaşamanı sürdürmeye çalışıyor.
Türkiye haricinde KKTC tanıyan herhangi biri dünya ülkesi yok.
Ercan Havaalanın kullanımı çok kısıtlı ve sıkıntılı.
Kıbrıs Türkü dünya ile entegrasyonu sağlamakta büyük güçlükler çekiyor.
KKTC dünya devletleri tarafından tanınmadığı için, ticari, siyasi, ekonomik ilişkiler, deveye hendeğin atlatılmasından daha güç koşullarda sürdürülüyor.
Dolaylı yollardan sürdürülen ilişkilerden dolaysız sonuçlar almak mümkün olmuyor.
KKTC kurulmuş olmakla Kıbrıs adasında bağımsız bir Devlet ilanı gerçekleştirilmiştir ama, bu Devleti tanıyan batıdan ve doğudan herhangi bir ülke olmadığından, yukarıdaki problemler aynı ile yaşanmaya devam ediyor. Fakat, yarına. NOT: Islak imzalı millete ihanet belgesini hazırladığı iddiası ile tutuklu bulunan Albay Dursun Çiçekin eşi, Ankarada Ziraat Bankasının bir şubesinde çalışıyormuş. Eşine yakın olmak için İstanbula tayin istemiş. Tabii, bunca yıldır çalışıyorsun ve başarılı bir elemansın, hemen tayinini yapalım demişler ve Ardahan İlimizin Hanak ilçesine Müdür olarak tayin etmişler.
Haberin doğru olduğunda şüphe yok. Ben bu tayin işlemini gerçekten çok garipsedim ve onur kırıcı ve birazda akılsızca buldum. Siz ne yapıyorsunuz ya. Burası patagonya mı? Dursun Çiçeki hepimiz eleştirdik ve eleştirmeye devam ediyoruz. Böylesine hain planlar yapmasından ötürü onu kınadık, kınıyoruz. Ama eşinin bu işlerde ne suçu var. Yıllarca Ankarada çalışan, Müdürlük görevine gelmiş olan birisini hem de bir bayan olarak bir başına hadi git Hanakta çalış ne demek? Üstelik bu aile bir şaibe altında iken bu hanımın Hanaka tayini her türlü provokasyona sebebiyet vermez mi? Konunun yargıya taşınması ve idare Mahkemesi tarafından derhal yürütmenin durdurulması kararı verileceği biline biline bu tayinin yapılması, birilerinin yağcılığından başka bir şey değil. En iyisi bu tayini yapan kişiyi bir başka ilçeye, Posofa göndermek.