KİMDİR BUNLAR
Eklenme: 19.03.2013 00:00:00

Diyarbakır'da çözüm sürecine destek isteyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Ya yeni bir siyaset anlayışıyla Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Boşnak'ıyla büyük hedeflere yürüyeceğiz ya da bizi lime lime edip küçük parçalara ayırmaya çalışacaklar" demiş.

Cümlenin kendisi doğru. Mefulu, yani üzerinde operasyon yapılanı da belli,peki bu işin faili kim. Kim bizi parçalara ayırmak istiyor, kim bizleri lime lime etmek istiyor, bunları bilmemiz lazım ki, hasmımızı tanıyalım ve ona göre hattu hareket tarzımızı tayin edelim.

Hemen başlayalım İranmı bizi parçalamak istiyor, Suudi Arabistan mı, Kuveyt, Katar, Irakmı, Hindistan, Pakistan mı, Endonezya Müslümanları mı bizi bölmenin peşinde.

Biz vatandaşız, elimizde sorulara verilecek resmi verilere dayalı cevabımız yok. Ama Sayın Bakanımız Devlettir. Devletin bütün gizli bilgilerine sahip bulunuyor, o konularda ortaya çıkıp ta, ABD bizi parçalamak istiyor, sadece bizi değil, bütün ortadaoğuyu perenk perenk etmenin peşinde, Avrupa da bu konuda ABD den geri kalır yanı yok, şimdiye kadar bu ülkeye en büyük zararlar verdirilir iken, onlar bütün kaynaklarını örgüt mensuplarına açtılar, kampların kurulmasına müsaade ettiler, buralarda toplanan paraların dağa ulaştırılmasına göz göre göre vesile oldular, batılı ülkeler hiçbir zaman en büyük müttefikleri olduğu halde Türkiyenin huzurlu olmasını istemezler, sebebi de çok açık ve basittir. çünkü Türkiye Müslüman bir ülke, gederek de İslamı yanı ağır basan bir hayat yaşamaya başladı, bu batılıların işine gelmez(pek tabii niyesini yeminle söylüyorum bilmiyoruz), Türkiye hakkında böyle düşünenlerin, bir Irakın, İranın, bir Suriyenin rahatını,huzurunu istemesi söz konusu olamaz, zira bu ülkeler henüz İsrail ile barış anlaşması imzalamadılar, o sebeple düşman safındadırlar, elden geldiğince bunların parçalanması, lime lime edilmesi gerekmektedir mi diyor Sayın Bakanımız.

Hayır açıkça bunları da söylemiyor, biz de bilmezlikten dağa taşa, uçan kuşa düşman gözüyle mi bakıyoruz.

Sayın Bakan ser verip sır vermesin halk,kendisine reva görülen muamelenin kimden, nereden geldiğini gayet iyi biliyor.

Amma ne hikmetese bizde düşmanına dost, dostuna düşman gözüyle bakmak resmi polikita haline gelmiş. Zor bunu zaruri kılıyor. Korkuyoruz başımıza daha ne işler açılalcak diye.

Üstad Bediüzzman Hucumatı sitte olarak değerlendirdiği Müslümanların en büyük maruz kaldıkları tehlikelerden birisinin Havf-Korku olduğunu belirtiyor.

Korku hissi sadece ve sadece hayatı korumak için verilmiştir diyor üstad. Ancak biz bu hissi abartarak düşmana karşı elimizden gelen çabayı göstermeden sırtımızı dönüp kaçma şeklinde anlamışız. Ya arkadaş önce sana düşen bir görev var. Madem düşman sana karşı saf bağlamış, yek vücut olarak mücadele ediyor, insan hamiyetine düşen, hakka dayanmak, Allahın(c.c) verdiği gücü kullanmak, dahası canın elden gitme tehlikesi var ise, Uhuda çekilmek ve düşmanın zayıf yanını bulmak için gayret göstermektir. Yani korku bu son an içindir. Yoksa düşmanı görür görmez sinmek, emre amade olmak değildir.

Hatırlayın lütfen bir ara Türkiye İMF ile anlaşmaz ise, ekonominin duracağı, doların 5 bin liraya çıkacağı, dövizsizlikten bir avuç petrolün ülkeye giremeyeceği yalanı ile bu milleti korkulardan korku beğen zilletine tabi tuttular. Hele bir de 1 Mart 2003 tezkeresinin geçmemesi halinde Türkiyenin ne hallere düşecek senaryolarını aklınıza getirin. Ne oldu. Her ikisinde de sonuç ne?

İMF olan borç bitti ve Türkiye bu kuruluşun üyesi olarak 5 Milyar Dolar borç verecek duruma geldi.

Bir dünya devi olan ABD Iraka girmekle neler kaybetti, insaf sahibi vicdan sahibi olanlar lütfen ifade etsinler. ABD liler bu olay için tarihimizin yüz karası diyorlar ve Suriye işine de bu sebeple bulaşmak niyetinde olmadıklarını açıklıyorlar.

Hala bizim önemli köşe başlarını tutmuş gazeteci saftorikler, biz Iraka girse idik, PKK minimalize edilmiş olurdu falan gibi yaveler yumurtluyorlar. Ha bunlar bir de sol zihniyetli satılık uşaklar. Sol mol hikaye, Irak halkının kanının bir başka rengi olan petro dolarlardan elde edilen gelirler şahane. Türkiye Iraka girmemiş de, sanki Kandilin yolunu şaşırmış.

ŞU SURİYE OLAYI LİME LİME EDİLİŞİMİZİN BİR VERSİYONU DEĞİL Mİ?

Sayin Bakan Dicle üniversitesinde verdiği 'Büyük Restorasyon: Kadim'den Küreselleşmeye Yeni Siyaset Anlayışımız' konulu konferansta, 'Aslında büyük bölgesel restorasyonun önünü açıyoruz. Bunu dediğimizde bize diyorlar ki 'yeni Osmanlıcı'. Niye diyorlar biliyor musunuz? Birilerini, Balkanlar'daki ve Ortadoğu'daki bazı milletleri bize karşı kışkırtmak için. Osmanlı, Selçuklu, Artuklu, Mervani, Selahattin Eyyübi ile gurur duyarız, kim ne derse desin'

SINIRLARIN ANLAMI KALMAYACAK

Davutoğlu, 'Ancak şunu da sorarız. Bütün Avrupa sınırları kaldırıp bütünleşirken yeni Romacı, yeni kutsal Roma Germen İmparatorlukçu olmuyor da niçin biz 100 sene önce bir arada yaşayan halklar tekrar bir araya gelsin derken suçlanarak yeni Osmanlıcı ilan ediliyoruz? Onlar ne derse desin bütün şehirlerimiz, kentlerimiz kendi hinterlandı ile buluşacaktır. Sınırlara saygı göstereceğiz ama çevremizdeki hiçbir sınırın duvar olmasına izin vermeyeceğiz. Sınırları bu Ortadoğu'daki değişim rüzgarı içinde kendi ve halklar iradesiyle iktidara gelen ve gelecek yönetimlerle birlikte bu sınırları anlamsızlaştıracağız.

BARİYERLERİ YOK EDECEĞİZ

Diyarbakır eskiden olduğu gibi Basra'dan gelenlerin Karadeniz'e kadar gittiği, Orta Asya'dan, İran'dan gelenlerin Akdeniz'e kadar gittiği kavşağın üzerinde olacak. 'Burada 2 yol var. Ya yeni bir siyaset ve düzen anlayışıyla bütün bu bariyerleri önce zihnimizde sonra gönlümüzde sonra fiiliyatta ortadan kaldıracağız ve daha büyük ölçeklere doğru hep beraber yürüyeceğiz. Türküyle, Kürt'üyle, Arnavutluyla, Boşnak'ıyla, Arap'ıyla her bir milletiyle yürüyeceğiz ya da bizi lime lime edip küçük parçalara ayırmaya çalışacaklar. İrademiz net ve açıktır. Artık bu parantez kapanmalıdır. Suni haritalarla dayatılan kalıbı kıracağız.' Demiş.

Sayın Bakan daha başka şeyler de söylemiş ama, makale uzadıkça uzadı.

Sayın Bakanım Suriye olayından ötürü 900 kilometreye yakın bir sınır hattımız şimdi perenk perenk. İleride Esed rejimi gitse de, bu hatta yaşayan insanlar öyle veya böyle acıların bir kısmına bizim sebep olduğumuzu düşünüyor. Sonra Esed rejimi de ne zaman gidecek belli değil. Hani İran ile de münasebetler bu yüzden çok bozuk. Irak Maliki yönetimi de biraz da bu sebeple şii eksenine iyice kaydı ve bizim yüzümüzü görmek istemiyor. Hani az kaldı Kerkükte tutuklama falan söz konusu olacaktı.

Şu anda bizim bir, iki hatta üç yanımızın lime lime edilmesinde Suriye politikasının sebep olduğu söyleniyor.

Yani barışa şans vermeyin, savaşı dayatmalarını sağlayın diyen batılıların yangın ocağına keşke düşmeseydik, işler daha kolay olurdu diyenlerin sesine bir kulak verin, mümkünse politika değeişikliğine gidin, yani en basiti Kuranı Kerimin deyimiyle kardeşleriniz biribirine düştüğünde aralarını bulun(yani onu bunu dışlamayın, durduk yere bir tarafa desteğinizi vermeyin), anlaşma sağlandıktan sonra kim bunun şartlarına uymaz da bozgunculuk yaparsa, işte o zaman diğer tarafa yardımcı olun.

Barış var iken, sınırlar kalkmak üzere iken, durduk yere savaşın tarafı olduk.

Buna söylem ile eylemin farklılğı sebep oldu.

Biliyorum Suriyede 2 sene içerisinde 70 bin insanın ölümünü düşünse idik, böyle bir politika izlemezdik.

Ama ne fark eder ki, bir insanın ölümü bile bütün alemin ölümü değil mi?