Ankarada Meclisin çankaya Kapısı önündeki Cumhuriyet Caddesi üzerindeki Atayurt İş hanının ikinci katında bulunuyor yazıhanem.
İşimizde aşırı bir yoğunluk yok. Ben de günlerimi okuyarak, yazarak, zaman zaman bizi ziyaret eden arkadaşlarla sohbetler yaparak geçiriyorum.
Yazıhanemin Tunus Caddesine bakan camından hemen karşımda bir işyerinin yapılışını, hani bizim televizyoncular önemli bir haberin görüntülerini verirken derler ya, tabir caiz ise, saniye saniye seyrettim.
Cephesi bir otel için gayet uygun bir arsa karşımda idi.
Uzun zaman satılık levhası vardı.
Bir iki dosta söyledim, gelin burayı alın, itibar etmediler.
Bir ara ipsiz sapsız takımından insanlar burayı sanki kendilerine aitmiş gibi sivil araçlara otopark olarak kullandırmaya başladılar.
Ama bir sabah yazıhaneme geldiğimde, arsanın önüne barikatlar çekildiğini ve satılık levhasının kaldırıldığını gördüm.
Sonra inşaat başladı.
Ne inşaat.
Tabir caiz ise adete yerin tabanını delmeye başladılar.
Tam beş kat yerin dibine indiler.
Yerin tabanını delme işi gerçekten tam bir teknoloji harikası makinelerle yapıldı.
Ben her metre yerin dibine inişlerinde, hadi bakalım bu makineler bu defa nasıl yerin üstüne çıkacaklar dedimse de, onlar çocuk oyuncağı gibi aletleri çalıştırdılar.
Fore kazıklar duvarlara adeta çakıldı.
Binanın oturacağı alan sanki bir kalenin üzerine inşa edildi.
Sonra katlar çocuk oyuncağı gibi yerin dibinden yerin üstüne doğru yükselmeye başladı.
Binlerce işçi milyonlarca saat emek sarf ederek binayı bitirdiler.
İşçilerin karda kışta, gece gündüz demeden, evet gece gündüz demeden, çünkü bu inşaatta aydınlatma sayesinde geceleri de çalışma yapıldı, benzerlerinden biraz küçükte olsa çok güzel bir eser meydana getirdiler.
Kışın Ankara çok soğuk oluyor.
Hele benim yazıhanemin cephesi sadece doğuya baktığından, kış mevsiminde güneş yüzü nedir görmüyoruz. O bakımdan batı ve güney cepheli binalara göre kışın daha soğuk oluyor.
Elektrikli ısıtıcılarla günü kurtarmaya bakıyoruz. Yaz gelince de güneş içeriden eksik olmuyor. Allah eksikliğini vermesin
Bu halde ben kış mevsiminde eve gidip bir duş almak istediğimde nasıl üşümüş olduğumu anlıyorum. Ya ben buzdolabından mı çıktım ne diye kendi kendime söyleniyorum.
Ben bu durumda iken dışarıda bu otel inşaatında çalışan işçileri hep duygulu, hep hisli, hep üzüntülü, hep kederli seyrettim.
Adeta canlarını dişlerine takarak çalıştılar. Kar kış nedir ırgalamadılar.
çıkınlarını açtıklarında ekmek, peynir, zeytin ve domates yediklerini görürdüm. Kış günlerinde çay içtiklerinde, onların yerine ben ohhh çektim.
Ürettiler.
Öylesine güzel işlere imza attılar ki, doğrusu onların bu emeğini hem kıskandım, hem gıpta ettim.
İşçilerdir üretenler, eserler meydana getirenler.
İçerisini görmedim. Ama dışarıdan bakıldığında, en küçük bir kusur bulunmayacak şekilde güzel bir eser meydana getirdiler.
Zaten binanın en son rötuşlarını yaparken ellerinde metrelerle santim santim yaptıkları ölçümler, işin ne kadar hassas yapıldığını gösterdi.
Otelin yapım aşamasında lüks arabalarla gelen giden insanlar olurdu. Fakat şimdi sayıları çoğalmaya başladı.
İşçilerin o külüstür arabaları artık ortalıklarda gözükmez oldu.
Binaya kamyonlarla çok lüks eşyalar getirildi.
Bu defa başka işçiler tarafından odalara taşındı.
İnşaat işçilerinden sonra, taşıma işçileri de artık ortalıklarda gözükmez oldular.
Bina bittiğinde aklımdan acaba bu işçilerden birisi bile, ya bir gece şu otelde kalalım, işin keyfini bir geceliğine olsun çıkaralım dediler mi? akıllarından böyle bir şey geçti mi?
Veya iş sahipleri temsili de olsa çalışanlardan kura ile 10 kişiyi seçip, sizi bir geceliğine bu otelde misafir etmek istiyoruz dediler mi? derler mi? diye düşündüm.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın ne işçilerin aklından böyle bir şey geçer ve ne de iş sahipleri böyle bir teklifte bulunurlar.
Pis işçiler!!! O kıyafetleri ile bu yataklarda nasıl yatarlar.
Bir hususu daha belirteyim, o pis işçiler!!! Gidince gerçekten laf değil, güzel sarışın bayanlar gelmeye başladılar. Hani derler ya çıtır hanımlar.
Bundan sonra onlar kalacaklar buralarda.
Yani bir gün olsun, o kar kış kıyamette bırakın inşaatta çalışmayı, gelip beklemeyi bile akıllarından geçirmeyenler, buna tahammülleri asla olmayanlar, şimdi günlerini gün edecekler. Onlar yiyip içecek, onlar eğlenecek, sonra onlar o kuş tüyü yataklara sere serpe uzanacaklar.
Gündüz iş bağlayıp, gece istirahat edecekler.
Hayat hep böyle geçip gidecek.
Ecevitin insanca hakça bir düzeni de, Erbakan Hocanın Adil Düzeni de arayışını sürdürecek
Onlar görmedi.
Biz mi?
Şunun şurasında ne ömrümüz kaldı ki.
Dünya bu.
İşçiler üretecek, zenginler tüketecek