KÖLE DEĞİL EFENDİ OLMAK İÇİN(2)
Eklenme: 31.12.2013 00:00:00

Suriye.

Türkiye ile kurdukları işbirliği sayesinde nerede ise batıya medyan okuyacak duruma gelen bölge ülkeleri, politik ve ekonomik anlamda bağımsızlığı da çağrıştıran ŞAMGENİ kurduktan kısa süre sonra biri birlerine hasım hale geldiler.

Türkiye ve Suriyeye operasyon düzenlendi.

Bu operasyonun sadece Suriye ile ilgili olduğunu söyleyenler yanılıyorlar. Aslında her iki ülke şu anda aynı ateşin içerisinde yanıyor.

ÖLEN SURİYELİ çOCUKLARIN HESABINI KİM NASIL VERECEK.

Suriye ile Türkiye eski rejim zamanında en küçük bir problem yaşamaz ve her türlü birlikteliği en güzel şekilde inşa ediyor iken, hiç kuşku yok şu anda iki düşman ülke halindeler.

Sebep Suriyeye demokrasi gelecekmiş.

Türkiye kendi demokrasisini haletti de Suriyeye demokrasi götürmeye çalıştı.

Darbe anayasasını değiştirme imkanından yoksun Türkiye, Suriyeye demokrasinin hakim kılınmasında başarılı oldu mu?

ABD li dış işleri bakanları bizimkileri sarılarak öptüklerinde, ağzımız kulaklarımıza ulaşıyor ve bu öpücüklerin ne anlama geldiğini anlamıyoruz.

İki günden beri bunları niye yazdım biliyor musunuz?

Şunun için.

Batı dünyası yemin etmiş gibi haçlı seferlerini devam ettiriyor.

Kimi zaman bizzat askerlerini göndererek emellerini gerçekleştirmeye bakıyor, kimi zaman da iç işlerini karıştırarak gayesine ulaşmaya çalışıyor.

Sıra Türkiyededir.

Barış sürecini sürdüren ve kendi Kürtleri ile bir daha bozulması imkansız anlaşma zeminini tahkim eden Türkiyeye bunu yedirmek istemiyorlar.

Oslo sürecinde Türkiyeye dayatılan bir maddenin Güneydoğudaki hizmet okullarının kapatılması isteği olduğunun kamuoyuna yansıması, zayıf karnımızı oluşturdu.

Hizmet hareketi, Hakan Fidanın bu konudaki maddeyi kabul etmesini bu nedenle içine sindiremiyor.

7 şubat 2011 girişimini bu sebeple Sayın Başbakan kendisine yönelik bir hareket olarak görüyor. O aşamadan sonra ipler kopuyor.

O günlerde söylenen bir söz var, gelip muhataplarını buluyor ve bu kadar da olmaz deniliyor.

Üstünü üstlük bir de dershanelerin kapatılması enti püften gerekçelerle gündeme gelince

27 Şubat sürecinde meslek liselerinin orta kısımlarının kapatılması ve kat sayı uygulaması geldiğinde, hiç kimse sanat okullarının kapatılacağı ve bu okul öğrencilerinin üniversiteye girişlerinin engellendiğini düşünmedi. Herkes, bunlar İmam Hatip okullarının köküne kibrit suyu dökmek istiyorlar dedi.

Şimdi aynı konu dershaneler bakımından geçerli. Hemen herkes hizmet dershanelerinin kapatılmaya çalışıldığını söylüyor.

Film o aşamadan sonra öylesine hızlı işliyor ki, akıllara durgunluk verecek gelişmeler oluyor. Sahneler karman çorman. İran ile ilgili söylemlerin PERS nitelemesi ile gölgelenerek, sahneye sürülmesi, filmi karman çorman hale getiriyor. Bu filmi tekrar başa sarmak mecburiyeti var, ama nasıl? Film başa sarılmaz ise, hiçbirimiz rollerimizin hangi kısmında hata yaptığımızı göremeyeceğiz.

Fakat gördüğüm bir şey var.

Ey Müslüman gerçekten bu ülkede hep birlikte harika bir konuma geldiniz, biri birinize desteğiniz olmasa idi, yine çer çöp olmaktan kurtulamayacaktınız.

Şimdi işi daha ilerilere, daha ilerilere götürme imkan ve istidadında iken, biri birinize düşürüldünüz.

Ben bunun durduk yere olduğunu söylemiyorum.

Yukarıda bazı ip uçları verdim.

Evet barış süreci devam etsin, etmeli de.

Ancak bu süreç ülke içerisinde yeni kavgaların başlatılmasına bağlı tutulamaz.

Okul verelim, dershane verelim, barış sürecini kurtaralım argümanını öne atanlar, Sayın Başbakanı bu yönde farklı düşüncelere sevk edenler, ülke içerisinde nelere sebep olduklarını açıkça gördüler.

Şimdi herkes 12.Eylül.2010 yılındaki pozisyonuna dönsün. Böyle bir barış sürecine ülke bütününün ihtiyacı var.

Ruşen çakır, barış olursa yolsuzluk dosyaları ne olacak, paralel devlet yapılanması ile ilgili söylemler nasıl neticelenecek diye meraklanma.

Sen hukukçu değilsin. Kanunlarımızda paralel devlet yapılması diye bir suç yoktur. KCK için ortaya atılan bu vasıflandırma, ülkenin bölünmesine yönelik olduğu için suç kapsamında görülüyor. Ancak hizmet hareketinin insanlarına KCK vasıflandırması yapılamaz. Onu söyleyen Ak Partili Milletvekili şecaat arzetmeye

çalıştı. Zira bu kişilerin yasalara aykırı bir davranışı,devleti bölmeye çalışma gibi bir emelleri yok. Yolsuzluk suçlamasına gelince, Sayın Başbakanın güvenini kötüye kullanmasalardı.

Ben 2007 yılında Zafer Bey aday olunca bazı açıklamalar yapmış, bunlar içerisinde Ak Parti ağırlıklarından kurtuldu lafı zoruma gitmişti. Onu 3 kez telefonla aradım. Ulaşamadım. Sonra üç sayfadan ibaret mektup yazdım. Bu ağırlığın ne olduğunu sordum. Mektup üzerine beni aradı. Telefonda aynı cümleleri tekrar ettim. Bizim partiye verdiğimiz ağırlık neymiş dedim ve ilave ettim, bak kardeşim sen Ak Partiye Milletvekili olmaya gelmiyorsun, hedefin bakan olmak. Bakalım o bakanlığı nasıl yürüteceksin dedim.