KÜRT KONFERANSI BÜYÜMEYİ HEDEFLEMELİ
Eklenme: 3.08.2013 00:00:00

Türk ırkçılığının fikir babalarından Nihal Atsızın Türkler ve Kürtler ile ilgili fikirlerinin bu ülkeyi nerelere getirdiğini göstermek bakımından yazdığı makaleden bir bölümünü dünkü yazımızda okudunuz. Elbette benim gibi sizin de mideniz bulanmıştır.

Ama zalimi görmeden mazlumun çektiği çileyi anlamaya imkan yoktur. Onun Türkler ve Kürtler hakkındaki görüşlerinin bu ülkenin siyaset ve politikalarına ne kadar tesir ettiğini, Ak Parti iktidarına kadar, hepimiz az çok biliyoruz. Zira Türk Siyasi hayatının öne çıkan partilerinin iktidara geldiklerinde yapmış oldukları uygulamalarına bakıldığında, Nihal Atsızı fersah fersah geçtiklerine şahit olursunuz.

Tüm iyiniyetine ve ülkenin içerisindeki kaostan çıkmak için yapılan yanlışlara bir daha dönülmemesi gerektiği yolundaki inancına rağmen, bu ülkede yaşayan 15 Milyon Kürtün anadilde eğitim hakkını, şimdiki siyaset de yasal zemine oturtamadı.

O büyük korku öylesine kök salmış ki, insanlar adeta düdüklü tencereye tıkılmış gibi, tencerenin kapağının hafif aralanması halinde, bu ülkenin elimizden firar edip kaçacağını zannediyor.

Oysa birçok korkunun anlamsız, gereksiz, fuzuli bir gayretkeşlikten ibaret olduğu daha önce alınan kararlarla ortaya çıktığı halde, hala büyük bir paranoya halinde ülkenin bölünmesinden korkuluyor.

Kürtçe televizyon, Kürtçe yayın hakkının olmadığı dönemlerin hemen öncesinde insanların olan bitene yaklaşımı ile şimdiki yaklaşımının lütfen aynı olup olmadığına herkes baksın.

İnsanlara, ya siz Kürtçe yayınlar olmadan önce bu meseleye nasıl yaklaşıyordunuz, şimdi nasıl bakıyorsunuz diye sorulsa ve

ardından şu andaki mevcut durum eski korkularınızın nasıl da anlamsız olduğunu ortaya koymuyor mu denilse, alınacak cevap hepimizi hayrete düşürecektir.

Yersiz korku ve endişelere kapılmaktansa, keşke aklı selim ile olaylara bakabilseydik, belki de on binlerce evladımız elimizden kayıp gitmeyecekti diyeceklerdir, buna şüphe yok.

Her işin olduğu gibi bu işinde bir aması elbette var. Terör can alırken, kim aklı selimi hakim kılabilir ki diyen insanlara vereceğimiz cevap, Ak Parti iktidarında alınan kararlar yine terörün kol gezdiği zamanlardı ve Sayın Başbakan adeta kan kusup kızılcık şerbeti içtim dercesine fedakarlıkla bu adımların atılmasını sağladı, bütün riski üzerine aldı ve işte o zaman Türklerde olduğu gibi Kürt halkında da ya biz insanların evlatlarını boşuna öldürüyoruz algısı oluştu.

Her iki taraftan ölenlerin resimlerine anneler, babalar, evlatlar baktığında, nasıl da iç çekiyorlar ve nasıl da hayıflanıyorlardır.

İnsan dünyaya bir kere geliyor. Bu işlerde hayatını kaybedenler hep 20 li yaşlardalar ve onları koca kafalar ölüme gönderiyor.

Terörü başlatan tarafın PKK olması sebebiyle Türk tarafının salladığı salvoların anlaşılmaya çalışılması lazım. Ne yani fikirlerini beyan etselerdi, düşüncelerini açıklasalardı daha iyi olmaz mı idi, niye teröre bulaştılar diyenler çoğunluktadır.

Fikir beyanında bulunanlar paşa paşa evlerinde otursalardı, kendilerine fikirlerinizin tartışılmaya layık yönleri var denilseydi, belki bunların hiçbirisi olmazdı. Bu bağlamda Diyarbakır cezaevini anlatanlar bir de benim gibi yaşasalardı, acaba olan biteni nasıl değerlendirirlerdi.

Belene kampını görmedim, ancak hiçbir yerin Diyarbakır Cezaevinden daha beter olabileceğini aklım almıyor. O muameleler hayvanlara yapılsa idi, dünya ayağa kalkardı.

Dünya ayağa kalkardı diyorum, çünkü o tarihlerde de şu üstlerine toz kondurmadığımız Avrupalılar da Diyarbakıra gelip gidiyor, güya rutin incelemelerde bulunuyorlardı. Ama kendilerinin oğlanlarının ki, ihtilal olunca bizim oğlanlar başardı demişlerdi, yaptıklarını o zaman bir kere olsun eleştiri konusu yapmadılar, askeri rejimi uyarmak gereği duymadılar.

Ben bütün bunlarla Kürtlerin teröre bulaşmaktan başka çareleri yoktu demek asla istemiyorum. Bir Müslüman olarak bizim görevimiz Üstadımızın dediği gibi ülke içerisinde kardeşin kardeşe silah çekmesi memnudur, kabul edilemez prensibini hakim kılmak, keşke bir tek kişinin bile kanı akmasaydı daha iyi olurdu demektir.

Şimdi barış süreci devam ediyor. Allaha şükürler olsun 7 aydan beri bu sebeple hayatını kaybeden kimse yok. Ne çok ölüm olursa, ülke o kadar birliğini koruyacak veya bir tek kişi bile hayatını kaybetmez ise, bölünmenin eşiğine geldik demenin ne ahmakça bir yaklaşım olduğu ortada. Veya ben ne kadar insan öldürür isem, amacıma o kadar kolay yaklaşırım düşüncesinin yine hamakatten başka bir anlamı yok.

Kürtler bu coğrafyada 4 ayrı ülkede yaşıyorlar. Hepsinin de kendi ülkesinde sorunları var. Kuzey Irak Kürdistanı kısmen özerk bir yapıda hayatını sürdürüyor. Türkiyedekilerin statüleri belirli bir hukuki zemine oturtulmaya çalışılıyor, ana dilde eğitim, yerel yönetimlere daha fazla yetki, bölge, şehir, ilçe ve köylerin yerel isimlerine kavuşturulması, Anayasal eşit vatandaşlık hakkı ve kimlik sorununun çözümü gibi konular Anayasal ve Yasal zemine kavuşturulma aşamasında. Rojavada yeni gelişmeler söz konusu ve İran Mahabad bölgesinde zaten

neyin olup bittiğini doğru dürüst kimse bilmiyor. Yalnız ben İran için şu kadarını biliyorum, bu ülkeyi ziyaretimizde Farsçadan başka bir dilin eğitim dili olarak kullanılmadığını anası Türk, babası İranlı Farisi bir Avukattan dinlemiştim.

Bu genel değerlendirmeden sonra hazırlık çalışmaları sürdürülen Kürt Konferansına gelmek istiyorum.

Konferansta hiç kuşku yok Kürtlerin yaşadıkları ülkelerde maruz kaldıkları haksızlıklardan, belirsiz statülerinden söz edilecek, en basit deyimi ile beşeri münasebetlerde hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan en iyi ilişkinin nasıl kurulacağı, Kürt dilinin ve Kültürünün geliştirilmesinde nelerin yapılabileceği ve Kürtlerin yaşadıkları ülkelerdeki kimlik sorununun çözümünde atılması gereken adımlar konusunda kararlar alınacaktır.

İranda Kürtlerin durumu belirsiz(ancak İranda Kürtlerin yaşadığı bölgeyi ziyaret eden bir arkadaşımız, asla insanca bir muamele görmediklerini söyledi), Rojavada gelişmeler hangi noktaya ulaşacak şimdilik bilinmiyor, Türkiyede hakların yasal zemine oturtulmasında yaşanan sıkıntı ortada. Ve Kuzey Irak Kürdistanında özerk statü bütün canlılığına rağmen, hala ülkede ayda ortalama bin kişinin hayatını kaybetmesi birçok şeyin karanlık dehlizden çıkmadığını gösteriyor.

İşte bu ahvalde toplanılması için hazırlık çalışmaları yapılan Kürt Konferansının asla şiddeti çağrıştırmayan, başat ülkelere bölünme korkusu salmayacak ve hepsinden daha yaygın beşeri hayata karışmış, kültür, sanat ve ticarette önemli yer edinmiş Türkiye Kürtlerinin yaşadığı ülkeyi darıltacak ve daraltacak adımların atılmaması beklenmektedir.

Bir bütün halinde Kürtler, Türkiyeyi sahiplenirler ve bin yıllık beraberliğin, PKK eylemleri ile sarsılan kardeşliğinin verdiği

zararı Türkiyeyi büyüterek telafi edeceklerini düşünerek hareket ederlerse, vefalarını bir kez daha göstermiş olurlar.