Sayın Cumhurbaşkanı Portekizin başkenti Lizbonda Türkiyenin de içerisinde bulunduğu bazı ülkelere Füze Kalkanı yerleştirilmesi konusunu görüşmeye giderken, Türk Hükümetinin ileri sürdüğü tezlerin kabulü aşamasında olduklarını söyledi. Yani hazır olan bir metni imzalamaya değil, kendi görüşlerimizin kabul edileceğine inandığımız bir anlaşmayı paraf etmeye gidiyoruz dedi/demek istedi. Bunlar , Füze kalkanı projesinde, düşman safında, herhangi bir ülke ismi zikredilmeyecek, işlemler NATO çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutulacak, komuta kademesinde Türkiye söz sahibi olacak ve bu konuda yapılacak masraflarda Türkiyenin katkısı gündeme gelmeyecek. "Türkiyenin talepleri karşılanır ise mesele yok, ama taleplerimiz karşılanmaz ise, yapılacak bir şey yok" diyen Sayın Başbakanın kararlılığı tescil edilmiştir. Zirvede herhangi bir ülke isminin zikredilmemesi Türkiyenin başlı başına bir başarısı olarak gerçekleşmiştir. Diğer yandan füze kalkanları için yapılacak masrafa Türkiyenin bir kuruş dahi vermemesi gerekir. Zira Nato ittifakı çerçevesinde kalkanlar yerleştirilecek olsa bile, bu özellikle ABD nin bastırması ile gerçekleşiyor. Kalkanların imali de kendi ülkelerinin Sanayisine büyük katkı sağlayacak. Bedelini Türkiyeden istemenin hiçbir "hukuki" ve "siyasi" tutarlılığı yoktur. Türkiyeye gelince; Muhalefet şimdi bangır bangır, bu anlaşmanın yeni bir tezkereyi gerektirdiğini ifade etmektedir. Kuzey Atlantik İttifakı Çerçevesinde alınan bu karar uyarınca ülke topraklarına yerleştirilecek olan füzeler için bence bir tezkereye gerek yoktur. Çünkü Nato anlaşması uyarınca, bu tür savunma amaçlı silahların müttefiklerin topraklarına yerleştirilebileceği hususu derpiş edilmiştir. KEDİ ŞİMDİ KEDİ OLDU Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozzy Füze Kalkanı projesi ile ilgili olarak Türkiyenin dik duruşunu hazmedememiş olacak ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın Lizbondan ayrılmasından sonra "bizde kediye kedi derler" demiş. Yani Füze Kalkanlarının yerleştirilecek ülkelerden birisinin Türkiye, bu işlemin hedef ülkesinin ise İran olduğunu, bunu gizlemeye gerek bulunmadığını ifade etmeye çalışmış. Biz bundan önceki bütün toplantıların nasıl şekillendiğini gayet iyi biliyoruz. Onlar/batılılar/ karar alır, Türkiye gider imzayı basardı. Siz şimdiye kadar bu tür toplantılar öncesinde Türkiyenin alınan kararlara muhalefet edeceği, taleplerimizin yerine gelmemesi halinde bunun imzalanmayacağını açıkça deklare eden bir Türk Hükümetine rastladınız mı? YANİ "TİLKİLER" BİZE HEP KEDİ OLARAK YUTTURULURDU. BİZİMKİLERDEN BAZILARI, YA BU TİLKİ, SİZ NİYE KEDİ DİYORSUNUZ DİYECEK OLSALAR, OSSAAT AĞIZLARININ PAYINI ALIR, HAYIR BU TİLKİ DE OLSA, SİZ KEDİ OLARAK YUTACAKSINIZ DERLERDİ. BİZİMKİLER DE YUTAR DURURDU. Ama bu defa öyle olmadı. Önce Sayın Başbakanımız "bakınız biz kediyi kedi olarak kabul edeceğiz ve bu kediye nasıl bakılacağını ortaya koymaya gideceğiz, Tilkiyi kedi olarak yutturmaya kalkışırlar ise, karşı koyacağız" dedi/manasına gelen açıklamalar yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız da zaten aynı kanaatte olduğundan gidişi öncesinde yaptığı açıklamalar ile "TİLKİLERİN TOPLANTI DIŞINDA KALMASI GEREKTİĞİNİ, GELİŞMELERİN DE BU DOĞRULTUDA OLACAĞINI" ifade etti. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozzy toplantı sonrasında yediği dayağın etkisi ile "bizde kediye kedi derler" diyerek, Tilkisinin kedi olarak kabul edilmemesinin acısını dışa vurdu. Olsun. Tilkiler kedi olarak yutturulamadı ya. KIŞANAKIN ÇIKIŞI/PARTİLEŞME. Abdullah Öcalanın , Osman Baydemir için söyledikleri yenilir yutulur şeyler değildi. Açıkça ben hepinizin başıyım ve ben ne dersem o olur diyordu. Abdullah Öclan, Baydemire üç şey öneriyordu. 1-İstifa et, AKP ye veya sivil toplum örgütlerinden birisine katıl, onlarla birlikte siyaset yap, onlar paralelinde barış çağrılarında bulun. 2-Evine git otur, özel işlerin ile meşgul ol. 3-Ciddi bir özeleştiri ver, özür dile ve bundan böyle siyasi nitelikli açıklamalar yapmaya kalkışma. Bu her üç çağrı Osman Baydemir haysiyetinde bir kişinin bir başına katlanacağı, altından kalkacağı talepler değildi. Osman bey bu konuda İstanbulda açıklama yapmadan önce Gültan Kışanaktan Ona sahiplenmeyi ifade eden beyan geldi. "Osman bey partimizin mensubu ve Diyarbakır Belediye Başkanımızdır. Onun istifa ettiği yolundaki beyanlar doğru değildir. Böyle bir şey olsa, Parti eş başkanı olarak önce benim haberim olur" dedi. Gültan Kışanak bu açıklamayı ezberden yapmış değildir. Oturulmuş, düşünülmüş, konuşulmuş ve Osman Beye sahip çıkan açıklama gelmiştir. BDP nin yaptığı doğrudur. Çünkü hiç şüphe yok ki, Abdullah Öcalan Avukatlara fevri açıklamalarda bulunmuştur. Onun eleştirilerinden başta Ahmet Türk olmak üzere Aysel Tuğluk da nasibini almış ve böylece nasibsiz!!! Kimse kalmamıştır. Bir taraftan seçimlere kadar örgütün eylemsizlik kararı almasını temin edip, diğer taraftan buna destek mahiyetindeki görüşleri görmezden gelerek "SİLAHI TEK ÇARE OLARAK GÖRMEK VE TEDHİŞİ YÜKSELTEN, YÜCELTEN BEYANLARDA BULUNMAK" büyük çelişkidir. BDP, Osman Beye sahip çıkmakla, çok tarihi bir role sahiplenmek gibi bir misyonu taşımaya kararlı olduğunu göstermiştir. Bu hareket TBMM sinde 1 Mart Tezkeresinin reddi kararının sonuçlarına benzer bir gelişimi beraberinde getirecektir. BDP bu tavrını devam ettirebilir ise Parti olacaktır.