Demokratik toplum kongresinin dün deklare ettiği taleplere bakıldığında; "utangaç" bir eda ile, Devlet kuruyoruz, ne diyorsunuz diye soruyorlar. Önce bu taleplere bakalım, Demokratik, özerk bölgeler istiyorlar. Selahattin Demirtaşa göre bu sayı 25 olabilir. Demirtaş, merkezi bir il olur, buna bağlı olarak 2-3-4 veya 5 ilden oluşan özerk bölgeler meydana getirilir. Bu özerk bölgelerin Belediye ve İl Genel Meclisini aşan statüde, kendi kendisini yöneten Meclisi olur. Yani TBMM sinin küçük bir protitipi oluşturulur. Bu meclis üyelerinden seçilecek kişiler temsilci sıfatıyla TBMM sine gönderilirler. Bu özerk bölgelerin kendilerini ifade eden bayrakları olur. Bu bayrak ülke genelini ifade eden Bayrağın yanında dalgalanır. Özerk bölgenin öz savunma güçleri olur. (Bunlar Kuzey Iraktaki Peşmerge veya İran İslam Cumhuriyetinin kuruluşu sırasında görev ifa eden Devrim Muhafızları gibi kurgulanmaya çalışılıyor zannediyorum) Bu öz savunma güçleri örgütlü topluma dayanır. Öz savunma güçlerini askeri bir tekel olarak anlamamak gerekir. Bu güçler toplumun İÇ ve DIŞ güvenlik ihtiyacına göre demokratik organların denetimi altında oluşur. Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı duyarlı olur. Öz savunma esasında bu yönelimler karşısında direnişi ifade eder. Demokratik özerklik, Kürt halkının, Demokratik Türkiye içerisinde yaşama iradesini ifade eder. Demokrat Özerk Kürdistanın inşasında görev alacak (olan siyasi partiler herhalde yanlış anlamadım) , siyasi, sosyal, ekonomik, kültür, sanat, spor, eğitim, hukuk, kamusal amaçlı ulaşım, ticari, sanayi ve benzeri alanlarda, ahlaki ve politik topluma ters düşmeden yeniden yapılanmayı sağlayacak çalışmalar yaparlar. Türkiye ve Kürdistan ortak vatan vatandır.( Selahattin Beyin İstanbul konuşmasında ifadesini bulan 25 ayrı bölgeden birisi olan Kürdistan bir tarafa, yani o bir özerk DEVLET, diğer 24 özerk bölgeyi oluşturan Türkiye bir tarafa. Geleceğiz) Kürt halkı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde halk olarak temel hak ve özgülüklerin güvence altına alınmasını demokratik özerklik statüsü ile sağlayabilir. Bu statü Kürt halkının RIZASINA DAYALI, özgür, eşit, gönüllü birliktelik iradesinin ifadesi olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Yasalarınca güvence altına alınması gerekir. Kürdistan ile Türkiyenin diğer bölgelerinde yaşayan Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ilişkilerini, demokratik özerklik statüsü temelinde düzenler. Demokratik Özerk Kürdistanın resmi dili Kürtçe ve Türkçe olmasının yanı sıra, Asuri, Süryani, Arapça lehçelerinin kullanımı, eğitimi, geliştirilmesi de anayasa ve yasalarca teminat altına alınır. Utangaç bir eda ve kusura bakmayın mahcubiyeti içerisinde ifade edilen bu talepler, işin özüne bakıldığında; hadi bize eyvallah demekten başka bir anlam taşımaz diye düşünüyorum. Demokratik Toplum kongresinin önerdiği veya Selahattin beyin düşüncesi ile şekil bulan 25 ayrı özerk bölge neresi olacak? Bu özerk bölgelerin kaçı Kürdistan olarak nitelendirilecek? Kürdistanın sınırları nerede başlayıp, nerede bitecek? Mesela Malatya, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Kars, Iğdır, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Gaziantep, iş sıkıya geldiğinde Siirt, Bingöl, Muş, Bitlis, hatta Van nerede konumlandırılacak? Türkiye ile Kürdistanın birlikteliğinin gönüllülük esasına dayalı olması, bunun yasa ve ANAYASA tarafından güvenceye alınması, yani halklar gönüllü birlikteliği istemediği anda, herkesin kendi yoluna gitmekte serbest olmasının temini diyelim ki sağlandı, yukarıda isimleri yazılı iller tercihlerini neden yana kullanırlar? Ayrıldık gidiyoruz diyen iller içerisindeki Türkler, Araplar, Lazlar, Çerkezler, Asuriler, Keldaniler, Zazalar ne olacak? Diğer bölgelerde yaşayan Kürt nüfus tehcire mi tabi tutulacak? Kürdistan denilen yerlerden devlet polisini, askerini çekecek mi? Çünkü öz savunma güçlerinin, toplumun ihtiyacına göre iç ve dış savunmayı temin etmek amacı ile teşkilatlandırılacağı, bunların faşist, gerici, soykırımcı saldırılara karşı duyarlı olacağı hükmü pek ala, oluşacak güçlerin, yeri geldiğinde polis ve askere "sen soykırım uyguluyorsun, faşistçe davranıyorsun" deme hakkını ifade ediyor. Bu durumda da, dış tehlikelere karşı öz savunma güçlerinin karşı koyacağı ilk hedef, sanıyorum, Türk Ordusu ve Polisidir. Ben Türkü, Kürdü, Arabı,Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abazası, Zazası ile harmanlanmış çok büyük bir kültür ve medeniyet oluşturmuş, akrabalıklar kurmuş Türkiye Entegrasyonunu başka bir ülkede hiç görmedim. Gerçekten Türkiye mozaiğinin almış olduğu şeklin bir benzerini bilen varsa ve gösterir ise, herkes çok memnun olur. Yoktur. O açıdan her birisi bir büyük ayrışmayı, kavgayı beraberinde getiren bu talepler, şimdi demokratik talepler olarak sunuluyor. Yani Demokrasi içerisinde çare bulunmaz ise, halkın top yekün öz savunma güçlerine katılarak asimilasyonu, faşizmi, yok edeceğinin işaret fişekleri çakılıyor. Ahmet Türk bey çok iyi hatırlar. Tabii Hasip Kaplan ve belki Sırrı Sakıkta. Neresinden bakarsanız bakın Türkiyede en az 20 ayrı bölge oluşmuştu. Sonra öğreniyoruz ki, darbeciler işlerin olgunlaşmasını beklemişler. Yani ki darbe ortamındaki yangına körükle gitmişler. 3 gün içerisinde ortalık kana boğuldu. Evet Anayasanın 145 nci maddesi değişti ve kim darbe yapmaya kalkışır ise Zekeriyya Özleri karşısında bulacak dendi/deniyor. Çok endişe ediyorum, doğrusu korkuyorum. Kurşunlar ortalık yerde vızır vızır döndüğünde, Zekeriyya beyin Ceza Kanunu ne iş görür?