Müdahil olmak için sıramı bekliyorum başlıklı yazımı okudunuz herhalde. Fişlendiğime dair Jandarma Genel Komutanlığı antetli yazı elimde. Söz konusu yazıda Harp Akademileri Kuruluş Kanununda değişiklik yapılması amacıyla TBMM sine getirilen bir kanun tasarısından size söz ettim.
2003 yılı Şubat ayı.
Asker, Ak Parti İktidarının yeni kurulmuş olmasından ve yapılmak istenen değişikliğin mahiyetini kavrama özelliğinden o an için yoksun olduğunu düşünerek, Harp Akademileri kanununun bazı maddelerini değiştiren bir kanun metni hazırlıyor ve bunu Bakanlar Kurulundan geçirerek Kanun Tasarısı halinde TBMM sine gönderiyor.
Kanun tasarısında Harp Akademilerinde öğrenim gören kurmay askerler için doktora yapma imkanı falan getiriliyor. Bunlar güzel şeyler, askerin ilmi araştırmalar ile mücehhez bir hale getirilmesi önemli.
Ama kanunun içerisine Harp Akademisinin ilmi hüviyetinde sağlanmak istenen değişiklikler ile hiç alakası olmayan bir husus sokuşturulmuş.
Kanunun 4 c maddesinde öngörülen değişikliğe göre, Harp Akademisi, Türkiyede yaşayan kamuda görevli veya görev almaya aday kişileri kuruma çağırabilecek, onları brife edebilecek ve hiç kimse benim sizin vereceğiniz brifing ile ne alakam var diyemeyecek.
Ben bu maddeye takıldım ve kanunun görüşülmesi sırasında henüz 4 aylık vekil olmama rağmen, şahsım adına madde üzerinde konuşmak üzere söz istedim ve bu maddenin sakıncalarını anlattım, Askerlerin kamunun üst seviyesinde görev yapan/yapacak kişilerin tam anlamı ile kafalarını yıkayacağını, Vali, Kaymakam, Müsteşar, Genel Müdür, Hakim, Savcı, Müdür, Daire Başkanı, Milli Eğitim Müdürü, Sağlık İl Müdürü artık aklınıza kim gelirse, bunları eğitime! tabi tutacağını, kelimenin tam anlamı ile onları birer emirber hale getireceğini söyledim.
28 Şubat sürecini yaşamış olan bu ülkenin insanlarının artık bu türden yapılanmalara ihtiyacı olmadığını, askerlerin Ak Parti iktidarının yeni olmasından faydalanarak, akla hayale sığmadık yasaları TBMM sinden geçirtmek istediğini, ayrıca bu maddenin revize falan suretiyle değil, tümden yasa metninden çıkarılması gerektiğini, hem Milli Savunma Bakanımızdan ve hem de Hükümetimizden talep ettim.
Konuşmam sırasında 28 Şubat sürecinden hepimizin rahatsız olduğunu söyleyince, CHP si İzmir Milletvekili İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Ahmet Ersin, hepimiz değil, hepimiz değil, sen kendini söyle diye laf attı. Muhattap almadım, konuşmama devam ettim.
Askerlerin hazırlayıp, hükümetin boşluğundan yararlanarak TBMM sine getirilen yasanın en can alıcı noktasına yapmış olduğum atış, kendi gurubumuzdan bile destek bulmadı. Yalnız o gün gurup başkan vekili sıfatıyla Mecliste bulunan Eyüp Fatsa beyin asabının bozulduğunu, yüzünün asıldığını gördüm. Üzüldüğünü anladım.
Dün Cengiz çandar Bey köşesinde, 28 Şubat sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi için bu Harp Akademileri bünyesinde hangi insanların eğitime tabi tutulduğunu ve ayrıca hangi GAZETECİLERİN burada çağrılan kişilere konferans verdiğinin araştırılması gerektiğini yazdı.
Harp Akademileri kanununa sokuşturulan o madde aslında bugün çok daha iyi anlıyoruz ki, ülkenin sivil unsurlarının darbelere hazırlanması amacını taşıyormuş.
Yasanın çıkmasından sonra Vali muavinliği yapan tanıdığım birisi, Harp Akademisine 6 aylığına eğitime çağrıldı, milliyetçi yanları zaten ağırdı, bıçak gitti ustura geldi. Memleketi koruma, kollama içgüdüsü öylesine tavan yapmıştı ki, ülkenin bütün insanları ona düşman olmuştu sanki.
Bir ironi olarak, ona dedim ki, ülke işgal altında, seni kuvvacı yapmışlar, sadece harekete ne zaman geçeceğini ve senin için saklanan silahı nereden alacağının haberini vermeye sıra gelmiş.
Zaten 100 yıldır yaptıkları bu değil mi?
1908 den beri bu gurup ülkeye yapmadıkları kötülüğü bırakmadılar.
Koca İmparatorluğu durduk yere harbe sokarak, 15 Türkiye büyüklüğündeki topraklarımızı kaybetmemize sebep oldular.
1923 ila 1940 yılları arasında yüz binlerce insanımızı katlettiler.
Dersimde, Zilan Deresinde, Diyarbakırda öldürülen insanların sayısı gerçekten yüz binleri buldu.
Şu son dönemde Genelkurmay Başkanlığı yapmış olanların bir çetelesine lütfen bakılsın
Faruk Gürler, Genelkurmay Başkanlığından istifa edip, tabii senatör olarak atamasını sağladı, ardından beni Cumhurbaşkanı yapacaksınız diye Meclise dayandı.
Kenan Evren 1980 ihtilalini yaptı.
Nurettin Ersin 1980 ihtilaline katıldı.
İsmail Hakkı Karadayı 28 Şubat sürecinin Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüttü. Başbakana adeta kök söktürdü, bir generali Rahmetli Erbakana küfrettiği halde kılını kıpırdatmadı.
Künyesinde yaptığı işler bölümünde 28 Şubat sürecini yürüttüğü yazılı.
Hüseyin Kıvrıkoğlu İsmail Hakkı Karadayıdan sonra Genelkurmay Başkanı oldu ve kendi döneminin başlaması ile 28 Şubat sürecinin sona erdiği söylenebilir mi sorusuna, hayır 28 Şubat 1000 yıl sürecek dedi.
Yaşar Büyükanıt Ak Parti hükümetini yıkmak ve kimi cemaatleri imha etmek üzere yalanlar üretip tezvirat yapmak üzere internet siteleri kurdurdu, e muhtıra verdi. Onun vermiş olduğu e muhtıraya Cemil çiçek bey hükümet adına cevap verdi ve asla kabul edilemez olduğunu söyledi. Ama adam hala yerinde duruyor ve onun dönemini kimse de doğru dürüst bir incelemeye tabi tutmuyor.
İlker Başbuğ internet andıcı suçlamasından ve kara propaganda belgesinin tanzim edilmesi emrini vermesinden ötürü cezaevinde.
Son 30 yıla damgasını vuran Genelkurmay Başkanlarından sadece bir ikisi bu halkanın dışında.
O halde bu insanların almış olduğu eğitime bakmamız en önemli sorunu teşkil etmiyor mu?
Yani turpun büyüğü heybede.
Askeri liselerin, Harp Okullarının ve Harp Akademilerinin almış olduğu eğitim tamamıyla Hükümetin denetimi dışında ise, Türkiyenin daha çok çekeceği vardır.
Milli Eğitim Bakanının bu konuya el atması en önemli görevlerinden sayılmaz mı?