Televizyonda El Anvar diye bir kanalın ismi dikkatimi çekti. Biliyorsunuz El Anvar(Envar), gaybi değil, bilinen nurlar anlamına geliyor. Kanalı açtım, bir de baktım kırsalda sırtını dağlara tepelere vermiş Mustafa Karasu konuşuyor.
Mustafa Karasuyu tabii ki Diyarbakırda PKK nın 576 kişilik ilk büyük yargılama dosyasından hatırlıyorum. Ben o zaman Mustafayı Dersimli biliyordum, ama Sivaslı bir Türkmüş. Alevi kökenli.
Ben Mustafa Karasuyu dinlerken, pek tabii tüylerim diken diken oldu demiyeceğim. Üstelik onun bu söylediklerini eğer hükümet yetkilileri dinlememiş veya MİT onun açıklamalarını dinlemiş olsa bile, hükümete özetin özeti biçiminde de olsa aktarmamış ise, barış sürecinde önemli bir eksiklik ile karşı karşıya kalmış demektir.
Ben şimdi onun konuşmasından bazı pasajları yazımda belirteceğim. Siz eğer düşman bellediğiniz birisinin, barış sürecinde, perde arkasında falan değil, bizzat perdenin önünde ne söylediğini bilmiyor iseniz, düzgün bir strateji geliştiremezsiniz, attığınız en önemli adımların bir anda boşluğa düşmesi gibi büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalırsınız.
İŞTE MUSTAFA KARASUNUN SÖYLEDİKLERİ
Rojowada(batı Kürdistanda-Suriye) halk büyük bir devrim yapıyor,kendi sistemini kuruyor, kendi meclislerini kuruyor, bunları demokratik temelde yapıyor, ama Türkiye solunda zerre kadar olumlu bir tepki yok. Böyle sol olur mu, solculuk bu mudur? Türk Devleti zaten batı Kürdistana düşmanlık yapıyor. çeteler Serekaniyeye geçip, orada Kürt Özgürlük hareketi PYD nin elemanları ile çatışıyor, geçiş noktası olan Ceylanpınarda zerre karar bir hareket yok. Ceylanpınar neden ayağa kalkmadı. Ayıptır.
İmralı'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Türk devleti arasında görüşmeler yapılıyor, biz bu görüşmeleri destekliyoruz, biz her zaman siyasal çözümden yanayız. Sorun yaratan da Türk devletiydi, çözümsüzlüğü dayatan da Türk devleti, İmralı'ya gidip, iyi niyet ortaya konulunca, en azından müzakereciler bir şeyler yapmak istiyoruz gibi bir yaklaşım gösterince, önder Apo da buna olumlu cevap vermiştir. Burada olumlu yaklaşım içinde olan hareketimizdir.
Hükümetin politikası çözümden yana mıdır, bu belli değil, AKP'nin 2006'da da 2008'lerde de böyle bir yaklaşım içine girdi, ama, hiçbir zaman da somut bir adım atmadı.
Şu ana kadar da yapılan görüşmelerde herhangi bir somut gelişme yok. Bize yansıyan ciddi bir durum yok. Erdoğan'ın söylemlerinde ciddi bir durum yok. Hükümet KCK operasyonları, askeri operasyonlar ve dış güçlere dayanarak PKK'yi ezmeyi planlıyor , 2012'de kaybeden AKP oldu. Ordusu nerdeyse bozguna uğradı. Özel ordusu nerdeyse darmadağın oldu.
AKP sıkışınca, bölgedeki politikaları da iyiye gitmeyince, böyle bir görüşmeye başvurdu. Tamam Türkiye kamuoyu çözüm istiyor, biz de istiyoruz, aslında koşullar da müsait. Fakat AKP'nin çözüme ne kadar hazır olduğu belli değil. Hatta hazır olmadığı konusu daha fazla ortada.
Hewler'de (Erbil) görüşmeler yapıldığı ve bazı adımlar atılacağı yönünde Türk medyasında çıkan haberleri de yalandır. Bunlar hepsi yalan. Hepsi özel savaş haberleri. Hiçbir gerçekliği yok.
AKP nin çözme isteği varmış gibi bir hava yaratılmak isteniyor. Sonra herhangi bir şey olmayınca da herhalde birilerini suçlayacak. Herhalde böyle bir strateji izliyor, burada tek taraflı geliştirilen ve çözüm iradesini ortaya koyan önderliğimizdir, onun yaklaşımlarıdır.
Biz de önderliğin tutumunu destekliyoruz. Ama Türk devleti önderliğe de doğru yaklaşmıyor, önderliğin ortaya koyduğu talepleri var. Önderlik böyle tecrit ortamında, hiç kimseyle görüşmeden, demokrasi güçleri ile görüşmeden, çeşitli çevrelerle görüşmeden, örgütüyle diyalog içinde olmadan hiçbir şey yapar mı? Önderliğimiz demokrat bir liderdir. Yanındakilerin bile görüşünü alır, herkesin görüşünü alır. Önderliğimiz örgütüyle düşüncelerini paylaşır, BDP'yle paylaşır, Türkiye kamuoyu ile paylaşır
Hükümetin Ortada henüz herhangi bir çözüm yaklaşımının olmadığını açıklıkla söyleyebilirim. Kürt sorununu, ezerek, başka türlü yöntemlerle çözemedi. Ya gerçekten çözecek, ya ezecek ya da oyalayacak. Bunlardan hangisini yürütecek kısa sürede belli olur. Ama şu anda bize yansıyan şu an andaki yaklaşımlar, çözüm yaklaşımları olmadığını ortaya koyuyor. Bu açıdan çok fazla umutlu olmak, yanlıştır.
Ortada hiçbir şey yokken, bir şeyler oluyormuş beklentisine hiç kimse girmemeli. AKP sıkıştı, şimdi böyle bir politikaya yöneldi. Kürt sorunu çözülmüyorsa, Türk devletinin yaklaşımlarından kaynaklı. Bunu herkesin bilmesi gerekir. Bugün de yarın da eğer bir çözümsüzlük varsa, bu Kürtlerden gelmez.
AKP sıkışmıştı, aydınlar tepkiliydi, liberaller bile tepkiliydi. Düne kadar AKP'ye destek verenler de AKP'den kopmuştu. AKP çok zor duruma düşmüştü. Şimdi bunları tekrar, kendine göre, bu tür yöntemlerle toparlamaya çalışıyor."
"Yakın zamanda gelişmelere bakacağız. "Önderlikle gerçekten önemli görüşme olsaydı, sorun BDP ile görüşüp görüşme değildi. Bu o kadar basit bir mesele değil. Görüldüğü gibi ortada çok da ciddi bir durum yok.
"Türk devleti kendi Kürt sorununu çözmediği müddetçe, diğer parçalardaki Kürt sorunlarının da çözülmesini istemez. Kuzey Kürdistan'daki Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Güney Kürdistan'daki kazanımlar da tehlikededir. Türkiye İran'daki sorunun da çözülmesini istemez. Rojava'da (Batı Kürdistan) da istemez.