NE DE OLSA KABİLİN ÇOCUKLARIYIZ
Eklenme: 21.09.2013 00:00:00

Yüce Rabbimiz ben bir beşer yaratacağım, siz de ona secde edin dediğinde, tüm melekler secde etti(ben bunu, onun aklını, gücünü, yeteneklerini, bilgisini, ilmini, kabiliyetini ve Haliki Taalaya AYİNE olma özelliğini görme, anlama olarak anlıyorum) ancak İblis biz sana secde edip duruyor iken, yeryüzünde kan dökecek, karışıklık çıkaracak bir varlık mı yaratmak istiyorsun, ben ona secde etmem, çünkü beni ateşten, onu ise topraktan yarattın, ateş topraktan daha üstündür dedi. Bunun üzerine Allah(c.c) ben neyi yaratacağımı senden iyi bilirim, sen verilen emri yerine getirmemekle isyan ettin, hadi şimdi sen kovulanlardan oldun diye karşılık verdi. İblis o halde ben, bundan böyle kapı aralıklarında duracağım, onların geçtiği yolların üzerinde hareket edeceğim ve senin izzetin için, kıyamete kadar onları senin yolundan saptırmaya çalışacağım dedi. Allah(c.c) hadi sen kovulanlardan oldun, git istediğini yap, yerin ebedi cehennemdir dedi. (Takdim tehirler muhtevayı değiştirmez)

Adem topraktan yaratıldı. Ve belki bir çok Ademler de beraber yaratıldı. İsimleri Beşer di.

Bu esnada hayvanlar gibi biri birlerinin karınlarını deşiyorlardı.

Belki İblis, biri birlerinin karınlarını deşen birçok hayvan var iken, yenilerinin yaratılmasının lüzumu ne diye düşündü.

Beşer hüviyetindeki Ademler yer yüzünde İblisin gördüğü gibi biri birlerinin karınlarını deşmeye devam ettiler.

Beşere Allah ruhundan üflemiş, Adem İnsan olmuştu ama, bir kere fıtratında vahşet vardı. Ademin oğullarından Kabil, kardeşi Habili öldürdü.

Habilin Rabbe sunduğu kurban kabul edilmiş, diğerininki reddedilmişti.

Kabil kurbanını canı gönülden vermemiş, eli titremişti adeta.

Red ile karşılaşınca, kıskançlıktan kardeşi Habili öldürdü. Sonra sonra tabii ki çok pişman oldu. Kardeşinin ölüsünü ne yapacağını şaşardı.

çünkü beşerler katlettiklerini ortada bırakırlardı.

O esnada bir karga gördü. Karga bir başka karganın leşini toprağı kazarak gömüyordu. O da öyle yaptı, böylece kardeşinin ölüsünden kurtuldu.

Hah hahh haaahhh.

Demek kurtuldu öyle mi?

İşte eğer başka Ademlerden gelmedi isek, biz Kabilin çocuklarıyız.

Yani kan dökmeye karın deşmeye devam ediyoruz.

Hani diyeceğim,

Müslüman, Hırıstiyan, Yahudi, Mecusi, Kıpti, Maruni, Yezidi(Tavus melek olarak bildikleri büyük Şeytana tapanlar), Budist, Maniheist, Ateist, Kurt, Köpek, Aslan, Kaplan, Sırtlan, Vaşak ve dünya üzerinde ne tür varlık diyecek olursanız olun, şu bizim son zamanlarda şahit olduklarımızı yapmaz, yapamaz, eli gitmez, gönlü razı olmaz.

Arazi ihtilafından iki insan ölüyor Savurda. Olayın zanlılarından üç kişi tutuklanmış cezaevinde.

Ailenin diğer fertleri korkudan kaçıp Diyarbakırda Bağlar semtine yerleşiyorlar.

Bitip tükenmek bilmeyen tehditler, Emniyet güçlerine bildirildiği halde, tedbir alınmıyor. Ev ateşe veriliyor.

O dehşet anlarını bütün Türkiye gibi biz de izledik.

Koca bir mahalle yanmak üzere iken, önce komşular, sonra zar zor itfaiye yetişti. Yangın söndürüldü.

Ama ciğerlere ateş düştü.

İki küçük çocuk, sebebini bilmedikleri, sebep kelimesinin ne anlama geldiğini anlamadıkları bir şekilde bu hayattan göçüp gittiler. Hem de ölümlerin en kötüsü olan canlı canlı yanarak.

İki Savurda ölmüştü. İki de Diyarbakırda.

Katiller hani o anlamını kesin olarak bilmedikleri kısası gerçekleştirmiş oldular.

Fakat yetmemişti.

Bir cehennemin onlara kafi gelmediğini düşündüler.

Tehditler savurdular.

Dahasını yapacağız, çoluk çoluk kimseyi bırakmayacağız, kafalarınızı kesip ağaçlarda teşhir edeceğiz dediler ve bunu cümle alem duydu.

Onlar böyle söylüyordu ama aile, örfse örf, adet ise adet, iki onlardan iki de bizden gitti. Herhalde başka bir şey olmaz diye düşündüler.

Gencecik hanımlar, küçücük çocuklar eşleri ve babaları ile Mardin Cezaevine görüşmeye gittiler.

Ve cezaevi çıkışı erkekler!!! çektikleri silahları ile kadınları ve çocukları toplu olarak katlettiler.

Ölenlerden bir tanesini Diyarbakırda çıkarılan yangın sırasında, hastaneye götürülürken görmüştüm televizyonlarda. Ne güzel bir erkek çocuğu idi. Simsiyah sırım gibi saçları yanağına ve boynuna dökülmüş yavru, diğer yaralıların gelmesini istiyorum, onlar gelmeden şuradan şuraya gitmem demiş ve sağlık görevlilerine ambulansa binmemek için direnmişti.

İşte o çocuk ta bu defa kahpe kurşunlara direnemedi. çok iyi bildiğim Mardin Cezaevi önünde öylece hayatını kaybetti. Annesini ve kardeşlerini yanına alarak bu hayattan göçtü.

Bundan sonra daha neler olacak, göreceğiz.

Ama ben buradan iki kuruma çok önemli eleştiriler getirmeden bu yazımı bitirmek istemiyorum.

Birincisi Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü.

Sayın Müdür, öyle böyle değil, adamlar gelip Diyarbakırın merkezinde yangın çıkardılar, koca bir Mahalle ölümden zar zor kurtuldu. Katil güruhu daha fazlasını yapacağını ilan edip durduğu halde, neden gerekli tedbir alınmadı. Bu insanlara neden koruma verilmedi?

Biliyorum, biz onları bulundukları yerden aldık, bir başka yere yerleştirdik, daha ne yapalım diyeceklerdir.

Hayır iş öyle değil. Diyarbakır bağlar semtinin en daracık sokaklarında maktüllerin bulunduğu yeri tespit edenler, o götürdüğünüz yerden mi haberleri olmadı. Siz hiç merak etmeyin, dakikasında olan biteni öğrenmişlerdir.

Mühim olan, onların sosyal yaşamda çok büyük sıkıntıya maruz kalmadan sürekli olarak güvenliklerini sağlamaktı. Bu ailenin Mardin Cezaevine götürülüp getirilmeleri o kadar mı zordu?

Ve Mardin Cezaevinde görevli askerler.

Sizler ne gün için varsınız?

Bu zavallı insanlar üzerine ateş yağdırılır iken, bir iki el havaya ateş etmiş olsaydınız, bu herifler eylemlerine böylesine fütursuzca devam etmezlerdi.

Avukatların bile müvekkilleri ile görüşmesi için bin bir türlü seremoni düzenlersiniz, kılı kırk bin yararsınız, gözünüzün önünde katliam yapılır, kılınız kıpırdamaz.

Ne de olsa Kabilin çocuklarıyız.