"16 Şubat 1993 günü Etimesgut Havaalanındaki görevime gittim. Meteoroloji ilgilileri ile görüştüm. O gün ve akşamı hava çok soğuktu ve buzlanma vardı. Gerekli teknik incelemelerimi bitirdikten sonra, o gün ve sonrasında uçuş yapılamayacağına dair raporumu tuttum ve evime gittim. Ayrıldıktan 4-5 saat sonra beni iş yerinden aradılar ve Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlisin uçağının düştüğünü söylediler. Şok oldum. İlk sözlerim "Allah kahretsin, komutanı bile bile ölüme yolladılar" oldu. Olay yerine gittiğimde manzara korkunçtu. Eşref Bitlis Paşanın kolları bacakları kopmuştu. Diğer görevlilerde hayatını kaybetmişti. Rapor tuttum ve idarenin bu olayda % 40 dolayında kusurlu olduğunu yazdım. Raporu yazdıktan 1 veya 1,5 ay sonra Genelkurmaya davet edildim. Rapor önümüze geldi, baktım değiştirmişler. İdari kusur oranının nerede ise sıfırlamışlar, yüzde 5 e düşmüş. İtiraz ettim, ancak masanın karşı tarafında duran 4 general ( bu isimlerden birisi daha sonra kuvvet komutanı oldu) sert bir ifade ile "rapor bu, imzalayın" dediler. Şok içindeydim. Bu isteğe karşı çıktım. Bunun bir istek olmadığını "emir" olduğunu söylediler. Yutkundum, komutanım isterseniz rütbelerimi sökün, ama ben bu raporu bu şekilde imzalamam dedim. Çünkü bizim hazırladığımız rapor bu değildi. Çok ciddi farklılıklar vardır. Sonuç ve karar kısımlarını okuyunca hayretim daha da arttı. Karargahta bulunduğum o süre içinde sert tartışmalar oldu. Üzerimde artık taşıyamayacağım kadar psikolojik baskı oluştu. Ben de ancak bir şartla, şerh koyarak imzalarım dedim ve raporu o şekilde imzaladım. Eğer rapor değiştirilmemiş olsaydı, o gün birçok komutanın görevden alınması gerekirdi. Ama maalesef o kişiler bir süre sonra tek tek terfi ettiler, orgeneral bile oldular. Ve sonuçta rapor değiştirilen son şekliyle dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreşe arz edildi".
Orgeneral Eşref Bitlisin ölümü üzerindeki sır perdesinin aralanması ile ilgili olarak yapılan yayınlar, nihayet semere vermeye başladı. Onun hakkında düzenlenmiş olan raporların doğruyu yansıtmadığı artık daha net bir şekilde konuşuluyor.
Bu raporların şaibeli olduğu hususundaki düşüncelere karşı, Genelkurmay Başkanlığı, iddiaların varit olmadığını, söylentilerin yalandan başka bir anlam ifade etmediğini hep belirtti/belirtmeye devam ediyor.
Ama işte yukarıdaki satırları okudunuz. Bugün bir ulusal gazetemizde yer alan açıklamayı, o dönemde Albay rütbesinde olan bir subay yaptı. Bu kişi, Eşref Bitlisin vefatı öncesi ve sonrasında durumu RAPOR etmiş. Bu alandan uçak kalkışı olmaz, sağlıklı seyahat edilemez demiş ve kazanın meydana gelmesinden sonrada "Allah kahretsin adamı bilerek ölüme gönderdiler" cümlesini söyleyip, idarenin olayda % 40 oranında kusurlu olduğunu yazmış.
Ama sonra ne olmuş? Kuvvet Komutanlığına kadar yükselmiş olan insanlar karşısına dikilip, yeni rapor bu, imzala demişler.
Adam direnmiş, rütbelerimi sökün, bana böyle bir şey yaptırmayın demişse de sözünü dinletememiş. Muhalefet şerhi koymak suretiyle idarenin olaydaki kusurunu % 5 e indiren raporu geçirmişler. Ve bu yeni hali ile raporu dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreşe sunmuşlar.
Etimesgut Askeri hava alanındaki görevlilerin kaza!!! Olayında % 40 kusurlu olmaları, Eşref Bitlisin göz göre göre ölüme gönderilmesi anlamına geliyor.
Eşref Bitlisin çok iyi yetişmiş, çevresinde sevilen, sayılan bir komutan olduğu biliniyor.
Çevresindeki mesai arkadaşlarının onu ölüme gönderecek kadar bir husumet içerisinde olduklarına dair bir duyum almış değiliz.
O halde neden bu insan göz göre göre ölüme gönderilir.
Ölümü üzerinden 17 sene geçti. Onun bir operasyona maruz kaldığı şeklindeki şüpheler, her geçen gün artıyor.
O,Kuzey Irakta Halepçe olayından sonra konuşlanan ABD Çekiç Güçlerinin PKK ya yardım ettiğini söylüyor ve Türkiyenin yaşadığı Kürt sorununun çözümü için Barzani ile görüşmeler yapıyordu. Bu amaçla 17 Aralık 1992 de Süleymaniye kentine giderken, ABD güçlerinin bu seyahatten haberinin olmasına rağmen helikopteri taciz ediliyor ve inişe zorlanıyor. Düşünün bir kere. Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli generallerinden birisi, ABD lilerin bilgisi dahilinde Süleymaniye kentine giderken, uçağı yine ABD liler tarafından tacize uğruyor, uçak mecburi inişe tabi tutuluyor. Şu stratejik ortağın yaptıklarına bakın.
1993 yılında Turgut Özalın Kürt sorununun çözümü konusunda Eşref Bitlis Paşa ile görüşmeler yapmak üzere görevlendirmiş olduğu önemli bakanlardan Adnan Kahveci trafik kazasında,
Orgeneral Eşref Bitlis Uçak kazasında,
Ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal ani kalp durması(zehirlenmeye işaret ediyor) sonucunda hayatlarını kaybettiler.
17 Ocak 1993 te Eşref Bitlis,
5 Şubat 1993 te Adnan Kahveci,
17 Nisan 1993 te Turgut Özal,
24 Mayıs 1993 te 33 Er şehit edildi.
Özalın vefatından iki gün önce PKK ilan etmiş olduğu ateş kes sürecini iki ay daha uzattı. 24 Mayıs 1993 te Elazığ-Malatya arasında 33 er şehit edilince işler yeniden sarpa sardı.
1993 yılı, 2010 yılı gibi çok önemli gelişmelere gebe durumdaydı.
Cumhurbaşkanına, Kuvvet komutanına, Bakanlık yapmış milletvekiline ve Anadolunun yağız delikanlılarına uzanan eller, barış sürecini torpilledi.
Son 8 yıllık süreçte Hilmi Özkök, İlker Başbuğ ve Işık Koşaner gibi Genelkurmay Başkanları ile çalışma imkânının ortaya çıkması hepimiz için büyük şans oldu. Bu şansı torpillemek isteyen gulyabaniler her zaman ortaya çıkabilir.
Ve yeniden akla hayale gelmedik handikaplara sürüklenmemize sebep olabilir.
O açıdan
Türk ve Kürt kardeşlerime sesleniyorum ve diyorum ki,
Bu oyunu görün ve barış sürecini yeniden kesintiye uğratmak isteyen zalimlere ne olur fırsat vermeyin.
Kim tuzaklar kurar, o tuzaklara kimler düşer bilinmez ki.