ÖĞRENCİ EVLERİ
Eklenme: 7.11.2013 00:00:00

Kızlı erkekli bir şekilde birlikte kalan öğrenci evleri ile ilgili olarak halktan veya onların vasıtası ile Milletvekillerinden şikayet gelmiş olacak ki, sorun Ak Partinin Kızılcahamam toplantısında ele alınmış. Neler yapılabileceği tartışılmış.

Sayın Başbakan ve bu bağlamda hepimizin asla kabul etmeyeceği bir hayat tarzının, çocuklarımızı alıp götüreceği melanet çukur konusunda tedbir almak, her şeyden önce pek tabii Sayın Başbakanın görevidir.

Mahrem bir ortamda tartışılan bu konu her nasılsa veya daha doğru bir deyimi ile her zaman olduğu gibi yine parti içerisinden Fisku Fucur yaratmada pek deneyimli kişiler tarafından basına sızdırılmış.

Gazeteciler, Üniversitede okuyan öğrencilerin bir kısmının kızlı erkekli olarak aynı evi paylaşmalarının sakıncalarını Sayın Başbakan gündeme taşıdı mı diye Bülent Ağabeye sormuşlar.

O da işin mahremiyetine binaen böyle bir tartışmanın yaşanmadığını basına açıklamış.

Hatta Yalçın Akdoğan bey de aynı mealde beyanda bulunmuş.

Ama Tayyip beyin tavrını bilenler, toplumu ciddi biçimde rencide eden bu meseleyi gündeme taşıyacağından haberdardılar.

O da öyle yaptı ve Parti Gurup toplantısında konunun her bakımdan tartışıldığını, Valilerin üstlerine düşen görevi yerine getireceklerini, eğer bu alanda kanun çıkartmak gerekiyor ise, yasal düzenlemeye gitmekten çekinmeyeceklerini beyan etti.

Bülent ağabeyin Partinin basına kapalı bölümünde konuşulan bir meseleyi her yönü ile fahş etme yetkisi olmadığını bilenler, onun ser verip sır vermemesini makul karşıladılar. Zira partinin bir takım ilkeleri var, yetki ve sorumluluklar belli, kimin hangi konuda, hangi biçimde açıklama yapması hem yazılı, hem de örfi açıdan kurallara bağlanmış.

Bülent Ağabey kendisinin inkar etmesine rağmen, Sayın Başbakan tarafından konunun görüşüldüğünü açıklamasını açığa düşürülme olarak algılamadığını beyan etti.

Konunun önemine binaen elbette bir açıklama yapılacak ise ve bu açıklamadan sonra kimi çevrelerden gelecek olan salvoları göğüslemek pet tabii Sayın Başbakanın görevi.

O da bunu yaptı. Gerekli tedbirleri alacağız dedi. Bunun üzerine bir gazetecinin, efendim Valilerin veya Emniyetin bu konuda bir girişimde bulunması hukuka uygun olur mu, toplum böyle bir eylemi makul karşılar mı diye sorması üzerine Sayın Başbakan, hukuki boşluk varsa doldurulur, örfi açıdan milletin nasıl karşılayacağını ben sana soruyorum, sen evladının böyle bir ortamda bulunmasını kabul eder misin diyerek kestirip attı.

Allah kimsenin başına getirmesin, hiç kimsenin evladı, kızı olsun, erkeği olsun böyle bir melanet ortamda yaşama tehlikesi ile karşı karşıya kalmasın.

Zira Sayın Başbakanın gerekli açıklamaları yapmasından sonra Bülent Ağabey de yapmış olduğu açıklamada, özellikle kız çocuklarının başına gelenleri basından okuyorsunuz, erkek hadi konumu gereği belli bir koruma altında, çekip gidiyor ve hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor, ya kız çocukları. Onlar kim bilir ne hayallerle böyle bir şeye kalkışıyor, sonra erkek terk edip gittiğinde ellerini başının arasına alıyor, yaşadıklarına lanet ediyor, hele bir de hamile kalma gibi durumlar olunca, ayıkla pirincin taşını anlamına gelen açıklamalar yaptı.

Bunun üzerine müteddeyin kesimden de kimi insanlar, Ak Partinin bu meseleyi konuşmaya başlamasını, kabul edilemez olduğunu söylediler. Hatta Nazlı Ilıcak hanım konunu bu şekilde gündeme gelmesini asla kabul etmediğini ve Ak Partiye oy vermekten dolayı şu an için pişman olduğunu söyledi.

Pek tabii kimse kimsenin namus bekçiliğini yapamaz. Hele ki bu devirde kimin elin kimin cebinde belli olmadığı inkar edilmez bir hakikat iken.

Ancak mütedeyyin insanların oluşturduğu bir iktidar, hem de önemli ölçüde gelen şikayetler üzerine, konu üzerinde kafa yormasın mı? İsteyen her istediğini yapsın, bana ne mi desin?

Burada şikyete konu olan birkaç erkeğin ve birkaç kızın aynı evi bir yurt gibi paylaşması. Diyelim ki bunlar kendi aralarında evlenme kararı da vermiş olsalar Allah aşkına söyler misiniz, böyle bir ortamda aile mahremiyeti olur mu? Türkiyede aklı başında hiçbir aile böyle bir durumda çocuklarının yaşamasını ister mi? Türkün, Kürdün örfünde adetinde böyle bir şey var mı? Aileyi ve çocukları korumak başta Anne babalar olmak üzere Devletin görevi değil mi? kimi anne babalar, benim çocuğum, benim namusum! Dese de Devlet onların bu söylediğini ale resi, velayn-başım gözüm üstüne- diyemez.

çocuğunun tutmuş olduğu evde kaldığını sanan anne babalar eve gelip de söz konusu manzara ile karşılaştığında ne hallere düşer, evi eyvan olmaz mı?

Ben hürriyetten yanayım, ben özgürlüklerden yanayım deyip, her şeyi kişi hak ve hürriyetinin sınırları içerisinde görmek veya göstermeye çalışmak toplumsal huzuru dinamitlemekten başka bir şeye yaramaz.

Böyle bir ortamın Nazlı Hanımın oturduğu binada gerçekleştiğini var sayalım. Tabii o müstakil villalarda oturduğu için böyle bir ortamla karşılaşmaz. Ancak biz yine varsayalım ki oturduğu binada böyle yaşayan gençler var. Bir daire dört oda, dört erkek, dört kız. Birlikte yaşayıp gidiyorlar. Öğrenci evi olduğu için, pek tabii böyle yerlere gelen gidenin ayrıca haddi hesabı yoktur. Nazlı hanım bunu kabul edebilir mi? böyle bir durum bırakın örfü, adeti, kanuna uygun mudur?

Zira TCK nun 225.maddesinde Hayasızca hareketler üst başlığı ile yapılan düzenlemede öngörülen cezalar, böyle çoklu yaşam tarzını sürdüren öğrenci evleri için uygulanabilir zannediyorum.

TCK nun 225.maddesindeki düzenleme şöyle Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, bir aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır demektedir. Kanunun gerekçesinde bu davranışların suç oluşturabilmesi için, alenen gerçekleşmesi gerekir. Aleniyet için aranan ölçüt, gerçekleştiği koşullar itibariyle fiilin belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.

Bir öğrenci evinde birden fazla erkek ve kız öğrenci kalıyor ise, bunlar kardeş kardeş yaşayıp gitmezler. İnsanlar burada kanuna, örfe, adete uygun bir yaşayış olmadığını pek ala anlar. Onların bu yaşam tarzı, Ceza Kanunun 225.maddesinde ifadesini bulan suçu oluşturur ve cezayı müstelzimdir.

Ak Partinin milyonlarca güzel işi var. Bunları Nazlı Hanım görüp duruyor. Bu yapılanlar karşısında, verdiği oydan ötürü ömrü billah memnuniyet duyması gerekir iken, hem örfe, hem kanuna, hem genel Ahlaka uygun görüş açıklayan Ak Partiye oy vermekten ötürü pişmanlık duymasını kimse anlayamadı.

Egolar, dürtüler bitip tükenmez.