Ol mahiler ki derya içredürler, deryanın kıymetini bilmezler. Denizlerde serbestçe dolaşan balıklar, deryaların,denizlerin, okyanusların kıymetini bilmezler. Ya denizden çıkınca İşte o zaman hanyayı ,konyayı anlarlar. Hani zorda kalan, güç kaybeden insanlar için "sudan çıkmış balığa döndü" tabirini kullanırız ya. Ben Sayın Baykalın bu duruma düşmesini istemiyorum. Demokratik açılım süreci ile ilgili olarak bir çok alanda bir takım kanun tasarı ve teklifleri yakında TBMM si gündemine gelecek. Bunlar içerisinde Ermenistan ile imzalanmış olan Uluslar arası sözleşmenin TBMM sinde onaylanması ve doğal olarak Ermeni sınır kapısının açılması, okullarda seçmeli ders olarak Kürtçenin okutulmaya başlanması, Ruhban Okulunun yeniden faaliyete geçmesi ve TCKnun 221 nci maddesinin daha esnek hale getirilerek , dağdan inmeye karar veren insanların herhangi bir soruşturmaya tabi olmadan, itirafçılığa zorlanmadan evlerine dönüş ile ilgili düzenlemeleri ben ana başlıklar olarak görüyorum. Sayın Başbakanın dediği gibi Anayasa değişikliğine gerektiren konular, belki orta ve uzun vadede görüşülmesi gereken konular. Zira hep yazıyorum, bugün atılacak adımlara PKK nın ne karşılık vereceğini bilmeden Anayasa değişikliğine gitmek Ak Parti açısından büyük handikap olur. En basitinden şu DTP Milletvekillerinin yargılanmalarının önüne geçmek için yapılması planlanan Anayasanın 83.maddesindeki değişiklikler bile Meclisten 367 yi geçen bir oy nisabına ulaşmaz ise, konu mecburen halkoyuna götürülecek. Sırf DTP li Milletvekillerine avantaj sağlayan böyle bir değişikliğin halk oylamasından çıkacak sonucu hemen kestirmek o kadar kolay değil.Ya red olursa Ak Parti böyle bir red oyu ile karşı karşıya kalır ise, muhalefeti artık kimse tutamaz. Ve böyle bir red kararından sonra Ak Parti ne yasal ve ne de Anayasal bir değişikliğe bir daha gitme cesaretini gösteremez. Arkasından gelen seçimlerde iktidarını koruması nerede ise imkansız olur. O açıdan Anayasa değişikliğine gerektirmeyen konularda atılacak adımlarda CHP nin desteğini sağlamak için Sayın Başbakanın CHP liderine gayet nazik bir uslupla/kimileri bu uslübu abartılı buldu ve Osmanlı hanedan yazışmasına benzetti/ yazdığı mektupta desteğini istemesi ve aynı zamanda daha geniş bir biçimde konuların tartışılması için randevü talebinde bulunması toplumda büyük bir memnuniyet yaratmıştır. Eskilerin ben iktidarım, istediğimi yaparım mantığı ile hareket etmeleri sonucunda, liderlerin merkezden sürekli kaçmaları ve biribirlerine olmadık hakaretleri yapmaları, hem kenilerine ve hem de ülkeye çok şeyler kaybettirdi. Sayın Başbakanın ısrarlı görüşme taleplerine Sayın Bakyalın daha fazla yan çizmemesi, mektuba mektupla karşılık vermesi ve ardından görüşme için randevü verilebileceğinin kamuoyuna deklare edilmesi çok olumlu karşılanmıştır. İş oyun ve oyuncak değil. 40 yılın hepimizi yoran, kan, gözyaşı ve milyarlarca dolar zararımıza yol açan sorununa çözüm üretilir iken İran , Irak ve Suriye ile görüşmelerin yapılması, onlardan Devlet olarak ellerinden gelen yardımı yapma konusunda sözler alınması ortada iken, Anamuhalefet Partisi lideri olarak BAYKALIN BU KONUDA HİÇBİR ADIM ATMAMASI, HATTA ATILACAK ADIMLARI SEKTEYE UĞRATACAK BİR UYGULAMA İÇERİSİNDE OLACAKLARI ANLAMINA GELEN TAVIRLARI, TARİHİ SORUMLULUĞUN GETİRECEĞİ BÜYÜK VEBALİ GÖRMEMEK ANLAMINA GELİRDİ. Sayın Başbakanın bu büyük sorumluluğu ,Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı ile paylaşmak istemesindeki ısrarı, büyük bir Devlet sorumluluğuna ulaştığını açıkça ortaya koyuyor. Bu arada Sayın Başbakanın elinde Baykalın bilmediği yüzlerce bilgi var. Bunlardan en önemlileri Suriyeli militanların durumuna ilişkin olarak Beşşar Esadın verdiği karar, Abdullah Öcalanın yol haritasını gösteren bilgiler, ABD nin bundan böyle bu alanda yapmayı planladığı yardımlar, Irak Devlet Başkanı Talabani ile Kürdistan Özerk yönetimi başkanı Mesut Barzaninin bu alanda atmayı planladıkları adımlar ve Kandilin neler karşılığnda silah bırakmaya yöneleceklerine dair dolaylı da olsa istihbarat bilgileri Bir kısmını tahmin edebildiğim bu bilgilerden Baykal neden istifade etmek istemez ki Ama öyle anlaşılıyor ki, Sayın Baykal bugüne kadar seslendirdiği itici söylemden vazgeçme gereğini duymuş ve Türkiyenin bu en önemli probleminin çözümünde CHP nin katkısının olmaz ise olmaz olduğu noktasına gelmiştir. Bir an için şöyle düşünelim. Ak Partinin TBMM sinde çıkaracağı kanunlar, tüzük ve yönetmeliklerde yapacağı idari değişiklikler ile adım adım barışa doğru yol alınır ve PKK en azından bu adımlara karşılık olarak çatışmasız bir ortamın oluşmasını temin için ülke içerisinde bulunan militanlarını Kandile çekme kararı verir ise, Ruhban okulunun açılması kararından ötürü batı dünyası Türkiyenin bu demokratik açılımını büyük bir iştiyak ile destekler ise, Kandilden demiyelim de, Mahmur Kampından insanların Türkiyeye dönüşünün hazırlıkları yapılır ve kafilelerin dönüşü, büyük sevinçlere sebep olur ise, Bundan Kürtlerde, Ordu da, Ak Parti de, doğal olarak Devlet te çok büyük kazanır. Ya bu hamurda suyu olmayanlar. Evet onlar da çok büyük kaybederler. Ve böylece Ol Mahi Derya İçerisinde bulunmanın kıymetini, saf dışında kalıp , dışarı çıkınca anlar. Bütün bunlardan sonra ümidimi kıran bir şey var , paylaşayım mı,paylaşmayayım mı derken, kendimi tutamadım.Hadi yazayım dedim. O da şu: Bu süreçte Sayın Baykal, Iraktan gelen daveti hala kabul edip, görüşmeye gitmemesi, Başbakanın Irakı ziyareti öncesinde ana muhalefetin görüşlerini sorunun taraflarından birisi olan Talabaniye anlatmaması, ülkemiz adına, CHP adına büyük bir kayıp oldu.