"Ben Devlet Bey'in MHP'de rehin alındığını düşünüyorum. Kendi özgür iradesi ile partiyi yönetemediğini bir rehin sıfatı ile partiye ağırlığını koyamadığını düşünüyorum" Şamil Bey, MHP nin aday tespitindeki stratejilerini değerlendirir iken böyle söylemiş. Devlet Bahçelinin MHP de rehin alındığını, kendi özgür iradesi ile partiyi yönetemediğini, bir rehin sıfatıyla(herhalde rehin alındığını kast ediyor) partiye ağırlığını koyamadığını ifade etmiş. Ben MHP de aday tespiti yapılır iken, hangi kriterlerin önemsendiğini bilmiyorum. Ama belirlenen adaylar üzerinde bir şaibenin şimdiye kadar seslendirilmemiş olması, MHP nin bu alanda hiç de azımsanmayacak bir gayret içerisine girdiğini gösteriyor. Mesela MHP lideri kendi ili olan Osmaniyede kendisinden sonra ikinci sıraya Vali Muavini(İçişleri Bakanlığı eski Personel Genel Müdürü) olan Hasan Hüseyin Türkoğlunu aday göstermiş. Bu arkadaşı tanıyorum. Daha önce Ak Partiden Osmaniye Belediye Başkanlığına aday adayı oldu. Ancak parti Hasan beyi aday göstermedi. O da küstü, gitti MHP den aday oldu. Bu ismi not edin. Seçim sonrasında alınacak oylara bakarak yeni bir değerlendirme yapalım. Bahçeli istişarenin gereğini mi yerine getirmiş, yoksa rehin mi alınmış Şamil Tayyar, aday belirlemelerde Bahçelinin rehin alındığı, etrafının sarıldığı, kendi özgür iradesini kullanma imkanı bulamadığı biçiminde gerçekten çok abartılı bir değerlendirme yapmış. Bir siyasi lider etrafı ile istişare ederek kararlar alıyor, daha önce yapılan yanlışlıklardan dönüyor ise, bunu rehin alınma olarak değerlendirmek, siyasete bodoslama olarak girmek anlamına gelir. Aydınlık ve hür fikirli insanlar "emrin başım üstüne komutanım" demek için siyasete girmezler. Peygamberimiz "Ümmetimin fikir ayrılıklarından hayırlı neticeler doğar" , Kuranı Kerim de Yüce Allah(c.c) "biz sizi şubelere, kabilelere ayırdık ki, biri biriniz ile tanışasınız" diyor. Dünyayı gezip görüyoruz. Her bir milletin, her bir ümmetin ayrı bir karakteri, ayrı bir özelliği, ayrı bir güzelliği var. Hatta her bir insan sanki bir ümmet gibi yaratılmış. Değişik özellikler ile bezenmiş. O yüzden dünya her an bir "Şen/oluş" içerisinde. Düşünün bir kere herkesin Şamil Tayyar olduğunu. Ne garip olurdu değil mi? BİZDE BÜYÜKLERE İTAAT KÜLTÜRÜ, MAALESEF UBUDİYYET SAÇMALIĞINA EVRİLMİŞTİR. Bir kısım insanlar bunu, herhangi bir sözü/savı olmadığı için körü körüne zaten yerine getirmek zorundadır. Büyüğün aldığı kararın nereye varacağı onu zerre kadar ilgilendirmez. Bilmez ki söylesin. Sözü olmaz ki bilsin. O günlük menfaatlerine bakar, toplum onu zerre kadar ilgilendirmez. Gelecek endişesi, İstikbal "sevdası" yoktur. Dikenli olsun "Gül Bahçesi" onun hülyasında yer bulmaz. Yer, içer, yatar ve ölür. Kimisi de bilinçlidir. Şeyhini uçurur, uçurur, uçurur. Öyle bir an gelir ki, şeyh de kendisini tanıyamaz hale gelir. Adeta bir Frankeştayn kesilir. Astığım, astık, kestiğim kestik, çektiğim rastık cinsinden acaip bir varlık haline gelir. Cin Müridler, Şeyh uçunca postun kendisine kalacağını düşünür. Sürmelim, edalım, işvebazlar oldu dermanım Bir kısmı da rabbanidir. Her bir işe, her bir olaya onun penceresinden bakar/bakmaya çalışır. Niyeti halistir. Benden çok seni düşünür. Kalktığı noktaya döneceğini bilir. Aldığı yaraları tedavi edecek bir "DOST" elinin her zaman kendisini kuşattığına inanır. Allah Resulü "İki Ömerden biri" diye dua ettiğinde, sanıyorum Hz.Ömerin Pazu gücünü öne çıkarıyor değildi.