Sayın İçişleri Bakanı Cizre, Şırnak, Mardin, Nusaybin demeden Güneydoğu illerimizi ve ilçelerini geziyor. Halkın arasına karışıyor. Onlarla sohbet ediyor, gençlerle konuşuyor. Problemlerini dinliyor.
Bu büyük şansı heba etmeyelim dediğimde, kimileri "ne var bunda Memleketin İç İşleri Bakanı istediği yerde gezemez, halkın sorunlarını dinleyemez mi? İlk ağızdan insanlarının istek ve taleplerinin ne olduğunu anlamaya çalışamaz mı? Her şey Ankarada sırça köşklerde yapılan toplantılar ve buralarda alınan kararlarla mı şekillenecek " diyenlere cevabım şu.
Bu ülkede birçok siyasi parti var.
Bir kısmı gidip oralarda gezse, insanlarla dertleşmek istese bu oranda muhatap bulamaz, iri dişli bir kısım siyasi partiler gidip oralarda bu biçimde gezemez, halkın arasına karışamaz bile.
Ama Ak Partinin Genel Başkanı Sayın Başbakanı bir tarafa bırakıyorum (Çünkü bu ülkenin Kürdünde, Türkünde, Lazında, Çerkezinde ona karşı büyük bir muhabbet var. Bir insanı Allah severse kulları da sever) halk ile diyalog kurmada, onların fikir, düşünce ve ruh dünyalarına hitap etmede herhangi bir gariplik yaşamayan birçok yöneticisi gibi Sayın İç İşleri Bakanı da, kimi kesimlerce sorunlu kabul edilen yerleri çok rahatlıkla geziyor, konuşuyor.
Ak Parti de "Allah korusun" denklemin dışında kalırsa, bölge tamamen sahipsiz duruma düşer. O itibarla ben bugünleri, gelişmeleri, varılan konsensüs ortamını, iktidar partisinin insanlarımızın tamamı ile diyalog sağlamada herhangi bir sıkıntı çekmemesini tabii ki çok önemsiyorum.
Sayın Bakanın gezilerini izliyorum. Halkın arasına karışıyor, hemen herkesle tokalaşıyor, hatta çocuklara bile elini uzatıp onları ne kadar önemsediğini ortaya koyuyor. Bu enstantanelerden birisini yakaladım. Sayın Bakan bir çocuğa elini uzattı. Çocuk biraz tereddüt geçirdi. Bu el gerçekten bana mı uzandı diye. O sırada Bakanın eli biraz havada kaldı. Sonra gencimiz uzanan elin kendisine doğru olduğunu anlayınca, büyük bir hararetle Sayın Bakanın elini sıktı.
Genç yavrumuz kendisine gösterilen iltifattan, Bakan bey iltifatının karşılıksız kalmamasından dolayı çok mutlu oldu.
Ben işte hep bu diyorum.
Sürekli bu.
Devlet ricali/tepeden-tırnağa/ halkın arasına karışır, onların sorunlarını ilk ağızdan dinler ve bu sorunlara samimiyetle çare üretirse, halkın ve hakkın isteğini yerine getirmiş olur.
İnsan bu dünyada halkın sevgisinden, hakkın takdirinden başka ne ister ki.
Doğu ve Güneydoğu insanı ölesiye sever ve sevgisinin karşılık bulmasını ister.
Çünkü onların sevgisinde iki yüzlülük/riyakarlık/ yoktur.
Sayın Bakan gezdiğinde gördü ki, Güneydoğu insanının en büyük problemi eğitimsizlik ve bunun doğal sonucu olan işsizliktir. Zaman zaman belirtiyorum, iş ve aş bulmada zorluk çeken gençler, ya dağa/kandile/ veya bağa/Anadoluya/ gidiyorlar. Her iki yerde de sorunların büyümesine sebep oluyorlar.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, uçsuz bucaksız bakir topraklara sahip. Türkiyenin su kaynaklarının % 70 i de bu bölgede. Ama sulama işi hala % 12 ler seviyesinde. Batı Anadolu ülke su rezervlerinin % 30 una sahipken, sulanan arazilerinin oranı % 80 leri bulmuş durumda. Aradaki farkı herhalde hepimizin gözden ırak tutmaması gerekir.
Bir de bölgenin yanı başında olan Kuzey Irakta (Zaho, Erbil, Süleymaniye gibi şehirlerde) çok büyük gelişmeler var. Kürdistan yönetimi Devlet eliyle büyük yatırımlara imza atıyor. Kimi Güneydoğulu iş adamlarının ve nitelikli işçilerin buraya gittiği, iş kurduğu, çalışmaya başladığını sanıyorum Devlet bizden iyi biliyor.
Güneydoğu insanı için Kuzey Irakın cazibe merkezi haline gelmesini hiç kimse şapkasını önüne koyarak düşünmeyecek mi?
O açıdan Sayın İç İşleri Bakanımız işsizlikle ilgili olarak kendisine iletilen bilgileri bir rapor haline getirerek, Sayın Başbakana sunacaktır diye düşünüyorum.
DEVLET VATANDAŞ İŞBİRLİĞİ İLE KURULACAK ŞİRKET MODELİ, YATIRIMLAR İÇİN GERÇEK BİR SİNERJİ YARATABİLİR.
Geçenlerde yazdım. Referandum çalışmaları esnasında Diyarbakırda REYSAŞ LOJİSTİKin sahibi, Durmuş beyle tanışma imkanı buldum. Konuşma esnasında onun bir uyarısı dikkatimi çekti. Durmuş bey "Sayın Başbakan öyle toplu olarak değil, bire bir iş adamlarını makamına çağırsın, belini sıvazlasın, hadi Durmuş Diyarbakırda sen şu yatırımı yap desin, inanın kısa sürede onlarca fabrikanın kuruluşuna şahit oluruz" demişti.
Devlet yöneticilerinin "güvenli olmayan yere yatırımcı gitmez" sözünü şahsen ben duymak istemiyorum. Bu sözün mefhumu muhalifi "kardeşim orada güvenlik yok, sen de yerinde otur" demektir ki, bu ülkemizin bütünlüğü için, çok büyük bir handikaptır. Çünkü yatırımcı "baksana devleti yönetenler orada güvenlik yok diyor, bana ne oluyor ki, ben gidip oralarda sermayemi heba edeyim" düşüncesine hemen kapılır ve kasaya kilidini vurur.
Güvenliği iş adamı değil, Devlet sağlar.
Güvenliği olmayan yere sermaye gitmez sözünü ifade eden yöneticiler elbette vatandaşa "aklınızı başınıza toplayın, teröre bulaşmayın, yoksa işsiz ve aşsız kalırsınız diyor". Bunu anlamayacak ne var. Ama bu, yıllarca tavuk mu yumurtadan, yumurtamı tavuktan çıkar tartışmasına benziyor. Kaldı ki bu teorem çözüldü ve tavuğun yumurtadan çıktığı İngiliz bilim adamlarınca ispatlandı.
Yani tavuk yumurta yapsın diyebilmek için, o küçücük adımı atmamız, yumurtayı kırka yatırmamız gerekiyor.