SEYAHATNAME 2
Eklenme: 14.05.2011 00:00:00

Saat biri on geçe Birlik Vakfının Cağaloğlundaki merkezine ulaştım. Resul bey ile biri birimize muhabbetle sarıldık. İnsan sevdiği dostunu uzun zaman görmeyince, gerçekten özlüyor.  Hal hatır sorduk. Resul Bey Türkiye'de okuyan yabancı Müslüman Öğrencilere bir konferans vermek üzere davet edilmiş. O esnada Birlik Vakfında önemli hayır hizmeti yapan Av.Mehmet Alacacı bey geldi. Öğrenciler ile birlikte yemeğe davet etti. Resul bey "ben Cavit Beye balık yedirecektim ama" deyince "hakkım baki" şimdi öğrenci yemeği yemenin tam zamanı dedim. Yemekte çorba, nohutlu pirinç  pilavı ve muhallebi vardı. Yemek sonrasında 30-35 kadar öğrenciye Resul bey çok seviyeli bir hitapta bulundu. Osmanlı Türkiye'sini, Cumhuriyet sonrası oluşan durumu ve bugünün Türkiyesinin geldiği durumu izah etti. Çok çalışmamız, gelişmiş dünya ülkelerinin geldiği teknolojik seviyenin üzerine çıkmamız, üretmemiz, ürettiğimizi ihraç etmemiz, çok kazanmamız ve kazandıklarımızı dünya Müslümanları ile paylaşmasını bilmemizin gereği üzerinde durdu. Müslüman ülkelerin nerede ise tamamının dünya emperyal güçleri tarafından yıllar yılı sömürüldüğünü, zenginlik kaynaklarının ellerinden bir yolu bulunarak alındığını, hissemize yoksulluk, fukaralık ve zillet düştüğünü söyledi. Ama bakın Ak Parti iktidarları ile Türkiye bu kabuğu kırdı. İnsanlarımız çalışıyor, üretiyor, yeni yatırımlara imza atıyor, ekonomisini büyütüyor ve büyüyen ekonomi, zenginlik ve demokratik haklar olarak insanımıza geri dönüyor. Türkiye dünya Müslümanları için gerçekten model bir ülke haline geliyor. Bu pastayı büyütmemiz elimizde. Sizler bulunduğunuz yerin en iyisi olmak zorundasınız. Ülkelerinize geri döndüğünüzde büyük sorumluluklar sizi bekliyor. Şafak arkanızdan sökmüş, atlarınızı daha bir heyecanla, daha bir umutla mahmuzlamanızın zamanı mealinde değerlendirmelerde bulundu. Öğrenciler çok alkışladılar. Resul bey konferansı öncesi Cavit Bey sana da söz vereceğim demişti. Nezaketle hazırlığım yok dememe rağmen, beni takdim etti. Özetle "Bu ülkenin bir çocuğu olarak Diyarbakır'dan 40 sene önce İstanbul'a okumaya geldiğimde, insanlarımızın imkânlarının kısıtlılığı sebebiyle elimizden tutan yoktu. Adeta gökten düşmüş serseri bir mayın gibi dolaşıyorduk. Onca sene bu şehirde kaldım, ancak bana bir defa olsun Ramazan iftarı veren olmadı. Sahipsizdik. Fakat ben şehrimde imkâna kavuşunca; her sene 800 öğrenciye evimde yemek yedirdim. Şimdi bakıyorum, Türkiye sadece kendi çocuklarını değil, dünya Müslümanlarının çocuklarına, hatta dünya insanlığının evlatlarına bakıyor, onları yediriyor, giydiriyor, okutuyor. Dünyanın nerede ise bütün ülkelerinde artık okullarımız var. Biz Müslümanlar ister isek, çalışır isek, her şeyin en iyisini yapma istidadındayız. İyi niyetle atılan adımlar bir olsa da, Allah onu bine çevirir. Bunun örneğini bütün dünya ile birlikte Türkiye yaşıyor, yaşatıyor. Üstad Bediüzzamanın dediği gibi bizim üç büyük hastalığımız var. Yoksulluk, Cehalet ve iftirak. Bunu Çalışmak-cömertlik, ilim ve ittifak ile aşacağız inşallah. Mehmet Akif "Girmeden bir millete tefrika giremez, Toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez". Diyor. Şimdi burada söylenenler ile dışarıda yaşanan hayat, siz de görüyorsunuz ki biri birinden çok farklı. Biz aslında bir fetret dönemi yaşıyoruz. Başımızda bu ülkenin değerleri ile barışık bir iktidar var. Ancak birçok yönden sarılmış vaziyetteyiz. Sorun alanlarını aşmaya çalışıyoruz. Biz halkımızın gelişimine paralel bir nitelik taşımayan, oldukça geride kalmış, askeri vesayet döneminin absürdlükleri ile dolu "UCUBE" bir Anayasa ile idare ediliyoruz. Tabi buna idare edilmek denirse. Ama şu andaki hükümetimiz ile halkımız olan bitenin farkında. Dışarıda gördükleriniz sizi yanıltmasın. İman ve inancınızı sağlam tutun. Burada edindiğiniz ruh dinginliği sizi ayakta tutmaya yeter. Yeter ki, dışarının seli suyu sizi önüne katıp, çer çöp haline getirmesin. Cenabı Allah İyilik ve takva konusunda biri biriniz ile yardımlaşın, düşmanlık ve husumet üzerinde yardımlaşmayın" diyor. Dedim. Resul Beyin anlattığı yoldan yürümeye çalıştım. Sonra arkadaşım bana Fatih Camii önünde bir çay ikram etti ve arabası ile bana şehir turu attırdı. Bu arada Türkiye ve dünya meselelerini elbette konuşmaktan geri durmadık. Resul Bey özellikle Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen olaylarla yakından ilgilenen, sözü savı olan birisi.  Medine İslam Üniversitesi mezunu ve çok iyi Arapça biliyor. Kuşkusuz özellikle Arap ülkelerinde meydana gelen olayları kaynaklarından irdeleme imkanı buluyor. Suriye'deki gelişmeleri sordum. Suriye Rejiminin bu karakteristiği ile varlığının sürdürmesinin imkansız olduğunu söyledi. Aslına bakılır ise Suriye halkı şu anda Türkiye'de Ak Parti iktidarını ayakta tutan halkın durumuna benzer bir çıkış yapma peşinde. Birçok kişi, kurum, teşkilat tarafından bu durumun fakında olunmaması çok yanlış. Meselenin batıya ve ABD ye havale edilmesini de anlamış değilim. ABD Suriye'de baas rejiminin gideceğini artık biliyor, iş başına gelmesi muhtemel örgütlere sahipleniyormuş havası vermesi bizi yanıltmamalı. Onların bu süreçte kolları ve kanatlarının kırılması işlerine geliyor. Onlardan "yok mu bize bir yardım eli uzatan" çıkışının muhatabı olmayı planlıyor. Şu anda Suriye yönetimi ile Türkiye'nin arasının iyi olması, Suriye halkının taleplerine göz kulak olmamızı engellememeli, dedi. Kendisine katıldığımı, Mişel Eflak'ın öncülüğünü yaptığı Suriye rejiminin hala kendi halkına Osmanlının zulmettiği yolunda eğitim verdiğini, Osmanlı dönemini yaşayan eski Suriye'lilerin buna karşı koyduklarını, artık onlardan hayatta kalanlar olmadığından, bilgi yanlışlığını düzeltecek kimse kalmadığını anlattım. Bu yönde yakın zamanda çıkan yazılarıma işaret ettim. Meselelere mü'min feraseti ile bakabilmek beni sevindirdi. Seyahatin Mardin/Kızıltepe ayağında anlatacak çok şey var. Ama biliyorum yazı uzadı. Sadece Ak Partililere şunu söyleyeyim. Kızıltepe ve Midyat'tan aday gösterilmemesi Mardin halkını şaşırtmış. Bağımsız Adaylar yoğun gayret içerisinde. Ahmet Türk o yaşına, başına rağmen dur durak bilmiyor. Salı günü Kızıltepede mitingi vardı. Süleyman Bölünmez de Mardin merkezde çok büyük faaliyet halinde. Şehrin göbeğine bir bina büyüklüğünde posterini astırmış. Poster öyle bir yere asılmış ki, şehre giren herkesi o karşılıyormuş havası verilmiş. Mardin teşkilatı neden Sayın Başbakanın daha büyük bir posterini astırmadı?