ŞİFRE 1
Eklenme: 9.05.2009 00:00:00

Mardin olayına hemen herkese balıklama atladı. Ama ben bunu yapmadım ve  yazdığım yazıda onlarca soru sordum. Bilge köyünün esas sahipleri kim,şu andaki köylüler Zilyedlik yolu ile mi araziye sahip olmuşlar, işin içerisinde namus meselesi var mı, aileler arasında geçmişe dayalı bir kan davası olmuş mu, olayda kullanılan silahlar gerçekten koruculara mı ait,balistik inceleme yapılmadan Sayın Bakanın yaptığı "maalesef olayda korucu silahlarının kullanıldığını düşünüyoruz"beyanı neye dayalı idi, olayın iç ve dış bağlantıları iyice araştırıldı mı, eylem sanığı olarak yakalanan kişilerle bağlı oldukları karakol görevlileri arasında olay öncesi ve sonrasında telefon görüşmesi yapılmış mı, bu olay,PKK nın Haziran ayına kadar yaptığı ateş kesin barış sürecine yapması muhtemel katkıyı silip süpürmek amacı ile mi yapıldı, Konjonktür buna göre mi ayarlandı, olayda korucu silahı kullanılmış ise bunun kesin biçimde ortaya çıkacağı belli olduğundan, eyleme katılanlar nasıl oldu da silahları ile birlikte eylem sonrası evlerine gidip oturdular, Bilge köyünün bağlı olduğu karakolun olay yerine  uzaklığı10 kilometre mesafede bulunduğuna göre , Jandarmanın olaydan iki saat geçtikten sonra köye  gelmesinin izahı var mı, karakola bu eylem bir terör olayı olarak ihbar edilmiş mi?gibi sorular. Bu soruların hiçbir şekilde basite alınır yanı yoktur. Zihnimizdeki bu soruların bir kısmının cevabı  yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Olay sanıklarından olduğu söylenen Şıh Mehmet Çelebinin eşi ile ölenlerden birisinin DNA testlerinin yapılmasına karar verilmiş. Bakalım bu testin sonucu nasıl çıkacak. Diğer yandan aldığımız bilgiye göre sanıklar olayda sahibi oldukları Korucu silahlarını kullanmamışlar. Yani,                                                                         Yanisi şu demek ki olay yerinde elde edilen boşkovanların olay sanığı korucuların silahlarından çıkmama ihtimali oldukça yüksek. Bu aynı zamanda olayda kullanılan silahların henüz ele geçirilemediği anlamını da içeriyor. Üstelik sanıklar da biz bu eylemi yapmadık diyorlarmış. Emniyet yetkilileri olaya ismi karıştığı iddia edilen Şıh Mehmet Çelebinin 14 yaşındaki oğlunu konuşturmaya çalışıyorlarmış. Bu çocuk ise, benim olayla bir ilgim yok, olay saatinde evde yatıyordum diyormuş. Hem zaten eylem sanıklarının olay sonrasında aynı köydeki evlerinde gelip oturmalarının sizce de garip bir yanı yok mu? El hasılı bu iş çok organize bir olaydır ve serçe parmak bir şeyi biliyor ise, baş parmağın her şeyden haberi vardır. ŞİFRE 2 Büyük paşamız Yaşar Büyükanıt bey 27 Nisanda Genelkurmayın İnternet sitesine konulan bildiriyi kendisinin yazdığını ifade etmiş. Çok şükür. Böylece söz konusu tarihi ve tarihi olduğu kadar edebi metnin, hangi kariul kurranın elinden çıktığını öğrneme fırsatı bulduk. Paşamız, 27 Nisan 2007 bildirisinin Cumhurbaşkanının seçimi ile bir ilgisinin bulunmadığını söylüyor. Yani 26 Nisan 2007 günü Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu TBMM sinde yapan bize,  bu söylediklerimi yutsanız ne olur? Diyor. Olur Sayın Paşam yutalım. Bu olay sonrasında Dolmabahçe görüşmesi gerçekleşti. Masaya Cumhurbaşkanlığı ve Genel seçimler yatırıldı. Cumhurbaşkanının seçimi ile ilgili karar seçimler sonrasına bırakılacaktı, fakat Genel Seçimlerde Yaşar Paşanın istekleri vardı. 22.Temmuz.2007 seçimlerinde Dolmabahçe görüşmelerindeki giz ,kısmen anlaşılmıştı, fakat izaha muhtaç yanları vardı. Bu görüşme gerçekten genel seçimleri etkilemişmi idi? O görüşmenin genel seçimleri etkilemesi için çok önemli bilgi ve delile ihtiyaç vardı. Şeçimi,Şemdinli olayındaki gelişmeler etkiledi yönündeki kırık dökük bilgiler gerçekten doğru olabilir mi idi. Şahsen ben inanmak istemiyordum. Çünkü bu olayın Hükümeti götürmeye matuf olduğunda zerre kadar şüphe yoktu. İşin çözümü Hükümetin elini çok güçlendirecekti. Bu konuda bilgiye dayalı önerisi olan insanlar neden zarar görsündü. Listeler açıklandığında bu olayın seçimleri etkilemiş olduğunu anlamıştık,  ama, görüşme bu açıklıkta ele verilmediği için tam sonuca gitmemiz mümkün olmamıştı. 32.günün konuğu olan Paşamız Mehmet Ali Biranda verdiği bilgiler sayesinde bunu da çözme imkanına kavuştuk. Bu konu ile ilgili olarak şöyle diyor. "Şemdinli olayları sırasında Emniyet İstihbarat Daire Başkanı(Sabri Uzun) Mecliste hakkımda uydurma beyanatlar verdi.İlgili Makamlara ilettim ve o adam hemen görevinden alındı. Ali Kaya , Çekiç Harekatında yanımdaydı. "Tanırım İyi Çocuktur" dedim, beni idam etmeye kalktılar. 27 Nisan bildirisinin açıklanması sırasında Ankarada değildim. İstanbulda Başbakan ile konuştum. Neden sebep olduğunu sordu, medeni bir şekilde konuştuk. Bu konuşmanın meşhur DOLMABAHÇE SARAYI BULUŞMASI olduğunu hatırlatalım. O kunuşma büyük sıkıntı yaratmış ve acaba Asker yeni bir muhtıra mı verdi diye yorumlanmıştı. Bildiri sonrasında Dolmabahçe görüşmesi gerçekleşti. Görüşme sonrasında SULAR GERÇEKTEN DURULDU. Ne olmuştu, taraflar biri birlerine neler söylemişti, kazan kazan formülü uyarınca neler alınıp,neler verilmişti hep bir sır olarak kaldı. Devletin iki en önemli makamında bulunan kişiler , bu konuşmanın bir sır olarak kalacağını ve hiçbir şekilde dışarıya yansımıyacağını ifade  ediyorlardı. Sayın Başbakan hiçbir açıklama yapmadı. Ama işte Yaşar Büyükanıt dayanamadı o görüşmeyi fahşetti. Şemdinli olayı ile ilgili olarak TBMM sindeki görüşmelere atıfta bulundu. Emniyet İstihbarat Daire Başkanını nasıl görevden aldırdığını açık ve net bir şekilde ifade etti. (Vay hukuk devleti vay) Yaşar Büyükanıtın Şemdinli olayı ile ilgili olarak rahatsızlığının Meclisteki görüşmelerde bilgi veren Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ile sınırlı kalmadığını, o görüşmeleri yapan vekilleri de etkilediğini, içeriden bilgi ile kısmen haberdardık, ama Sayın Paşanın 32.günde Mehmet Ali Biranda verdiği bilgi ile iyice haberdar olduk. Arsızlığımız, hayasızlığımız, üç kağıdımız,yalanımız, dolanımız,çalmamız, çırpmamız,görgüsüzlüğümüz,ahde vefasızlığımız, emanete hıyanetimiz,iş bilmezliğimiz, cehaletimiz, millet, memleket işinde duyarsızlığımız sebebiyle değil de, Ergenekonun ilk ve en önemli ayağı Şemdinli için gittik. Çok şükür. Olaya uygun fıkra gibi bir konuşma

Rahmetli Ali Rıza Septioğlu ile Süleyman Demirel konuşuyorlarmış. Demirel, Ali Rıza beye ağa aramızda kalsın demiş. Ali Rıza bey Demirele dönmüş, "ağa ağa bir şeyi sen bili, ben bili, dünya alem bili" demiş.