29 Mart seçimleri ile ilgili olarak hep CHP yi yazmaya başlıyorum, elim Ak Partide yaşananlara kayıp duruyor.
İşin doğrusu Ak Parti bu seçimlerde Sayın Başbakanın seçimlere iki gün kala SHOW TV de kimi basın mensupları ile yaptığı mülakatta , seçimler sonucunda % 45 ler civarında bir oy beklediklerini, ancak bu seçimde kritik eşiğin % 42 olduğu yolundaki açıklaması tutmuş olsa idi, hiç kimse bugün İktitar Partisini de içine alan bir tartışmayı yapmamış olacaktı.
Daha çok eleştiriler muhalefet üzerinde yoğunlaşacak ve onların iktidara alternatif oluşturumadıkları üzerinde durulacaktı.
Ama Sayın Başbakanın beklediği oyun hemen hemen 4 puana yakın altında gerçekleşen oy nisbeti,flaşların iktidar partisi üzerinde patlamasına, tartışmaların bu eksende yoğunlaşmasına sebep oldu.
Ama bu durum ana muhalefet partisi olan CHP yi mercek altına alıp, oradada siyasetin çok karışacağını görmemezi engellenmemelidir.
Aslında bu seçimde Kemal Kılıçdaroğlunun Parti politikalarına yön veren söylem ve eylemlerinin toplum kesimlerince ne kadar istenip , arzulandığını görmüş olduk.
Kemal Bey seçimler boyunca Ak Partinin çok önemli siyasi üç argümanını alıp kendisine mal etti ve çok ciddi manada bunlar üzerinde durdu. 3 Y olarak Ak Partinin formüle ettiği konular,
1-Yoksulluk
2-Yolsuzluk
3-Yasaklar idi.
Kemal Bey öncelikle Yolsuzluklar üzerinde çok sıkı bir şekilde durdu.
Önce Ak Partinin Genel Başkan yardımcısı Şaban Dişli olayını gündeme taşıdı. Hiç şüphe yok bir genel başkan yardımcısının bir imar işinde 1 milyon dolar karşılığında yaptığı iddia edilen aracılık eylemi, kesinlikle etik bulunmadı.
Kemal Bey daha sonra Mir Dengir Mehmet Fırat Beyin sahibi olduğu şirketin gümrük ve uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı yolundaki iddialarına şahit olduk.
Bu konuda Mir Dengir Mehmet Fırat bey ile Kemal bey televziyon ekranlarında uzun uzun tartıştılar.
Dengir Bey aslında o iddialara karşı çok iyi bir savunma yaptı ve Kemal Beyin iddialarındaki açıklıklar ile haksız isnatları sakin salvolarla geçiştirdi. Ama işin içerisinde bir bit yeniği vardı, Kemal bey Savcı edası ile suçluyor, Dengir Bey savunma yapıyordu. Madem ta 1994 yılına ait isnatlar gündeme taşınıyor, neden CHP nin iktidarda iken yaptığı yolsuzluklar onların önüne konulmuyordu? Anlamak mümkün olmuyordu.
Kemal bey üçüncü olarak Melih Gökçek ile ilgili isnatları milletin gözü önünde tartışmaya açtı. Kılıçdaroğlu orada da bir Savcı edası ile suçluyor, Melih bey onun suçlamalarına cevap yetiştirmeye çalışıyordu. Melih bey ilk defa bu oranda acze düşüyordu.
Kılıçdaroğlu seçim çalışmaları boyunca bu defa YOKSUL kesimlerin bulunduğu mekanlarda daha çok boy gösterdi. Onları dinlemeye ve anlamaya çalıştığını ortaya koydu.
Daha sonra Kemal Bey YASAKLAR üzerinde şimdiye kadar CHP nin yapmıdığını yaptı ve Müslümanların en dindar kesimleri ile diyaloğ içerisine girdi. Onları Çarşaflı, türbanlı halleri ile partiye kaydettirdi.
Deniz sahillerinde yaşayan katı laikler, Kemal beyin bu yöndeki "açılımlarının" CHP ye ve kendilerine bir zararı olmayacağını biliyorlardı. Yani vay çarşaflaları partiye getirdiler, o halde biz kaçıp gidelim demediler. Kemal beyin bu açılımına saygı duyduklarını, gerçek laikliğin de bu olduğunu verdikleri oyları ile ispat ettiler.
Kılıçdaroğlu/Tekin ikilisi, seçimlerden sonra yaptıkları açıklamalarda belki bir çoğumuzun gözünden kaçan çok önemli şeyler söylediler.
"BİZ BU SEÇİMLERDE HALKI TANIDIK,ANLADIK, BU İNSANLARIN İSTEKLERİ, TALEPLERİ DOĞRULTUSUNDA PARTİYİ DİZAYN EDECEĞİZ VE BUNDAN SONRAKİ SEÇİMLERDE İKTİDARA GELECEĞİZ" dediler.
Kılıçdaroğlu ve Tekin'e bu son beyanlarının ne anlama geldiği sorulduğunda "bizim partinin isminde HALK kelimesi var,ama biz şimdiye kadar bir anlamda halktan kopuk yaşamışız, oysa partileri zengin, bezirgan , zadeganlar değil, halk kesimleri iktidara taşıyor, bunun çok ciddi manada farkına vardık" anlamına gelen açıklamaları oldu.
Yani bundan sonra CHP sinin Ak Partinin en önemli sloganı olan 3 Y ile formüle edilen YOLSUZLUK, YOKSULLUK VE YASAKLAR üzerinde eskiden çok daha fazla duracağını ve bu konuda yeni adımlar atmasını bekleyebiliriz.
Zaten eskedin beri benim seslendirdiğim ve yazdığım yazılarda da belirttiğim gibi, CHP çıksın "biz şimdiye kadar bize oy veren Kadıköy, Şişli, Bakırköy , Çankaya seçmenine çok teşekkür ediyoruz, bize oy vermeye devam etsinler, ama oy vermeyeceklersede kendilerinin bileceği bir iş, bundan sonra sosyal demokrat bir parti olarak varoşların, işçilerin, köylülerin, emekçilerin, dar gelirli memurların, küçük esnafın , başı örtülülerin, başı açıkların, Cami İmamlarının, İmam Hatiplilerin oylarına talibiz" desin, ossat iktidar ellerinin altındadır veya yakındırlar diyordum.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin ikilisi bunu güzel bir çalışma ile ortaya koydular.
AMA
Onlar bu seçimde yaptıklarını parti politikaları haline getiremez, seslerinin, soluklarının daha fazla çıkmasına fırsat verilmez ise,
YANİ
Yarın bir gün Parlamentoya YASAKLARIN KALKMASI YÖNÜNDE GELEN YASA TEKLİFİ VEYA TASARILARINA KARŞI ÇIKARLARSA, YAHUT KENDİLERİ BU YÖNDE BİR ADIM ATMAZLAR İSE,evet siyaset yine çok karışacak demektir. Bir olağanüstü kurultay talebi "THE END"
DİYARBAKIR'A ÖZEL.
Bu seçimde Ak Parti Diyarbakır'da çok büyük hasara uğradı.
Milletvekili belirlemelerinden tutun, yeni parti teşkilatının oluşturulmasına kadar her kadamede Ak Partililer de tercihlerini bir anlamda kimlik siyaseti üzerine oturttular. Oysa onların siyasetinin temelinde "inanç" ve "insan" vardı. Bunu unuttular.
Kimlik siyasetinin asli sahibi DTP var iken, kimse onların bu konudaki söylemlerine itibar etmedi.
Teşkilata taşınanların bir çoğunun Ak Partinin kimlik ve misyonu ile bir ilgisi yoktu. Bu sebeple Ak Partiye oy da vermediler.
Bu alanda 40 yıldan beri emek veren insanlar,tavuk cücüğü gibi yolundular.
En küçük bir pisliğe, yolsuzluğa, haksızlığa, adam kayırmaya, küp doldurmaya ismi bulaşmayan,doğruluğundan herkesin hemfikir ve emin olduğu.
Bilgisinden, görgüsünden , bir anlamda ilim ve irfanından , çalışma , azim ve gayretinden kimsenin şüphe etmediği insanların,durduk yere kapı önüne konulmasını kimsenin aklı almadı.
Sonuç olarak
BİZ HAKEM İSEK, ADALETİMİZİN OYU BU DEDİLER.