SORUMLULUK ARTIK MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞINDADIR
Eklenme: 10.12.2010 00:00:00

Subay ve bürokratları fuhuş tuzağına düşürerek, TSK'nın hayati projelerine ulaşan çeteyi soruşturan Savcı Fikret Seçen'in talimatıyla Gölcük Donanma Komutanlığı'nda arama yapıldı. Saatlerce süren aramada parke taşlarının altında bulunan bölmelerden 10 çuval dolusu şantaj amaçlı ses ve görüntü kaydının yanı sıra askeri belgeler çıktı Yeni Şafak gazetesinin haberi böyle. Ele geçirilen belgelerde Amirallerin, Subayların, Askeri Personelin, Bürokratların fuhuş tuzağına düşürüldükleri, ardından resimlerinin çekildiği ve bu belgelerin Gölcük Donanma Komutanlığında Askeri İstihbarat biriminin zeminine döşenmiş gizli bölmelerde bulunduğu, parkelerin kaldırılması sonucunda 10 çuval dolusu belgenin ortaya çıkarıldığı anlaşılıyor. Çetenin özellikle genç lise kızlarına musallat olduğu, bu yavruların Amiral rütbesine ulaşmış kartabozlara servis edildiği, ayrıca subay kızlarının da aynı tuzağa düşmekten kurtulamadığı ortaya çıkmış. Diğer yandan gizli Askeri sırların yabancılara para karşılığında satıldığı, yani casusluk suçunun işlendiği anlaşılmış. Gölcük Donanma Komutanlığının "Uzun Ufuklar Projesi" arşivci Teğmen B.Ç nin evinde ele geçirilmiş. İnsan bunları duyunca; nutku tutuluyor, küçük dilini yutacak hissine kapılıyor. Ben aslında bunları çok garip karşılamıyorum. Siz kurmay sınıfına geçme başarısı göstermiş subayların evine baskın yapar, onlara "ya arkadaş istikbalini düşünüyor isen, hanımının başını açtır, garnizon lokaline gelin, bir iki kadeh bir şey için, nedir bu sizin yaptığınız, Cumhuriyet Askerine karısının başını örtmek, evin içerisinde pijamalarla gezmek yakışıyor mu" veya bir başka olayda üst rütbeli komutanın, evini ziyaret ettiği Kurmay Binbaşıya "senin başarılarının devam etmesini istiyorum, eşinin başını örtülü gördüm, bunu kabul edemeyiz, başını açsın anlaştık mı demiş" talebi kabul edilmeyince, YAŞ kararı ile Kurmay Binbaşı rütbesinde iken emekliye sevk edilmiş. Üstad Bediüzzaman İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanır iken Mahkeme heyetine özet olarak "insanlara dini telkinatta bulunmak, onlara Kuranın ahkamını anlatmak ile beni suçluyorsunuz. İngiliz Krallığı,  bünyesi altındaki yüz binlerce Müslümanın hakkı hayatına hiç karışmamış, onların inançlarına zerre kadar dokunmamış. Reis Bey, bildiğiniz gibi bu krallığın bünyesinde her dinden, her inançtan, her unsurdan/ırktan/, her mezhepten, her tarikattan, her inanıştan olan insanlar, biri birlerinin hal ve harekatına müdahil olmamış, İngiliz Krallığı dahi kendilerini "kafir" bilen ve böylece onlara kesinlikle muhalif olan Müslüman reayeye, siz niçin böyle davranıyorsunuz, bizi neden küfür ile ittiham ediyorsunuz isnadında bulunmamış. Hem bu memleketin/TÜRKİYENİN/ bünyesinde asırlar boyu, Hırıstiyanlar, Museviler, Yezidiler, Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler, Aleviler, Hanefiler, Hanbeliler, Şafiiler inançları sebebiyle hiçbir sıkıntı yaşamadan hayatlarını sulh ve sükun içerisinde sürdürmüşler, kimse inancı sebebiyle baskıya ve özellikle 35 seneden beridir benim ve 500.000  Risalei Nur talebesinin maruz kaldığı zulme, işkenceye maruz bırakılmamış.  Son 35 senelik hayatımın 29 senesini memleket hapishanelerinde geçirdim. İşkencelere maruz kaldım. Zehirlendim. Bunlara ,biz niçin reva görüldük bilmiyorum. Risalei Nur Eczalarının kime ne zararı olmuş. Kuranın bir muciz tefsiri olan bu eczaların, Laikliğe aykırılık teşkil eden ne yanı var. Biz sizin dünyanıza karışmıyoruz. Siz de bizim inancımıza el atmayınız, dil uzatmayınız. Bir de asayişi muhil hareket ettiğimiz ittihamı ile karşı karşıyayız. Risalei Nur talebelerinden hiç kimsenin toplum düzenini bozduğuna, asayişi ihlal ettiğine dair tek bir hareket gösteremezsiniz. Üstelik bu halkaya dahil olan insanlar, eski kötü huylarını terk ediyor, içkiden işretten el çekiyor, memlekete, millete hayırlı bir evlat olmak için var gücünü kullanıyor" savunmasında bulunmuş. Bu millet ve ordusu 1.Dünya Harbinde KAHRAMANMARAŞ kentini işgal eden Fransız lejyonerlerinin caddede Müslüman bir hanımın baş örtüsünü çekip atması üzerine, Cuma günü Cuma hutbesini okumaya minbere çıkan Sütçü İmamın "bugün size hutbe yok. Çünkü Fransız Askerleri bir hanımımızın başının örtüsünü çekerek atmıştır. Bu durum bizim işgal altında olduğumuzu gösteriyor. İşgal altında bulunulan bir ülkede Cuma Namazı kılmak ve Cuma hutbesi okumak farz değildir. Haydi dağılın" demesi üzerine , Kahraman Maraşlı Şanlı Kurtuluş Mücadelesini başlatmıştır. Bu kahraman milletin evlatlarının teşkil ettiği ordu, nasıl oldu da bu hale geldi? Bir komutan nasıl olur, evine gittiği astına, hanımının başörtüsü sebebiyle hakaret eder, hanımın başını açmaz ise, size hayat hakkı yok der? Bu haliniz Cumhuriyete yakışmıyor, sen hanımının başını açtır, göreceksin yakın zamanda SOKAKLARDAKİ HANIMLAR DA BAŞLARINI AÇACAKLAR, sen bu kervana ilk katılan ol diye tehdit eder? Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, İngilizlerin yapmadığını, bu memleketin evlatları kardeşlerine nasıl reva görür, gerçekten anlamak mümkün değil. Ordu mensupları maalesef bunun da ötesine geçmiş, şantaj çeteleri oluşturmuş, gizli belgeleri depolamış, komutanlarının koynuna fahişeler sokmuş, onlardan elde ettiği gizli bilgileri casusluk yolu ile başkalarına satmış. İhtilaller, muhtıralar, light bildiriler,tank yürütmeler, balans ayarları, hanımı ile dans eden komutanın resmi çekilir iken, bak bunun değeri 1500 dolardır basitliklerini, asker kişilerin kız yavrularının emellerine ulaşmak için, fuhşa bulaştırılmasını , bu ülke daha fazla kaldıramaz. SORUN ÇOK BÜYÜKTÜR. VE BU SORUNUN ÇÖZÜMÜ, ŞU ANDA ORDUYA  BIRAKILMAYACAK KADAR TEHLİKELİ BİR HAL ALMIŞTIR. Milli Savunma Bakanlığının derhal Ordu Mensuplarının EĞİTİM SİSTEMİNİ ELE ALMASI, Askeri liselerden başlayarak, Askeri Akademilere varıncaya kadar plan ve proğramlar yapması şart olmuştur.