İstanbulda çöp konteynırına(taşıma aracı desek daha güzel olur) konulan bomba sonucunda bir bekçi hayatını kaybetti. DTP yöneticileri olayı kınayan açıklamalar yaptılar ve bu tür eylemlerin şu anda sürmekte olan barış sürecini tehlikeye sokmak amacı ile kötü niyetli kişiler tarafından planlanarak yürürlüğe girdiğini söylediler. Olayı bir provokasyon olarak değerlendirdiler. DTP liler bununla da yetinmeyerek ölen kişinin ailesine taziye ziyaretinde bulundular. Bunlar güzel hareketler ve süreci baltalamak isteyenlere verilecek en önemli cevaplar. İstanbul ilinde meydana gelen olayı bu şekilde kınayan PKK yanlılarının(resmi tabir böyle) Adanada daha 1985 doğumlu olan Polis Memurunu bıçaklayarak öldürdükleri haberi ekranları maalesef doldurdu. Eruh eylemlerinin 15.yılında polise taş ve sopalarla saldıran bir gurup gösterici,(bunların PKK lı olduğu nereden belli diyenlere, şunu soralım, ne yani bunlar MHP li mi?)önlem almaya çalışan polislerden birisinin kalbine bıçağı sapladı ve ölümüne sebep oldu. Bu kişinin eşgalinin belirlendiği ve aramalara devam edildiği haberleri geliyor. 300 polis memuru dağ taş demeden sanığı arıyor. İnşallah bulunur ve bu kişinin resmi bir sıfatı olmaz. Yoksa bu da bir provakosyon mu diye zihnimizi kurtların yemesine fırsat vermiş oluruz. Öyle veya böyle. Siz durduk yere yasa dışı eylemler yapar, dükkanları yağmalar, polisi taşlarsanız, provakasyon olup olmadığına bakmaksızın ortaya çıkan ölüm olayları sizin hanenize yazılmış olur. DTP liler İstanbul olayını kınarken, bakalım Adana olayını da kınayacaklar mı? Bu olaya sebebiyet verenlerin barış sürecini tehlikeye sokmaya çalışan,baltalayan kişiler olduklarını ilan edecekler mi? Örgütlerine yazılı talimat göndererek ve göndermiş oldukları bu talimatı basına deklare ederek, partinin yasa dışı eylemlere sıcak bakmadığı, bu türden hareketlerin çözüm yoluna girmiş olan meseleye büyük zarar vereceğini ortaya koyacaklar mı? Bu bile sürecin kolay yanıdır.
SÜRECİN ZOR YANI. 15 Ağustosta Abdullah Öcalanın açıklayacağını ilan ettiği yol haritası, resmi olarak kimsenin eline ulaşmadı ama, artık onun söylecekleklerinin bütünü , hem de teferruatı ile birlikte basın,yayın organlarına yansımış bulunuyor. Bunlar anladığım kadarı ile şu 10 maddede toplanıyor. 1-Yerel parlamento. 2-Yerel hükümet. 3-Eğitim, Adalet, Sağlık,Emniyet alanlarında tam serbestiyet. 4-Anayasal Vatandaşlık. 5-Kimliğin tanınması. 6-Kürtçenin özellikle bölgede eğitim ve öğretim dili olarak kullanılmasına izin verilmesi 7-Merkezi hükümet istediği yerde yatırımlar yapabilir. 8-Merkezi hükümet istediği okullarda Türkçeyi öğretebilir. 9-Federatif Özelliği olmayan bir ülke. 10-Genel bir af. Bu isteklerin arkadan dolanmak suretiyle bir Devlet talebi olduğu herkesçe ifade ediliyor. Şöyle sırayla bakalım. YEREL PARLAMENTO: Parlamentolar SEÇİMLE iş başına gelir ve her zaman YASAMA görevi yaparlar. Kanun çıkarırlar. Parlamento bir gün bağımsızlık ilan ettiğinde, böyle bir karar aldığında , kim ne yapacaktır? YEREL HÜKÜMET: Parlamentoların çıkarmış olduğu kanunları yerel hükümet uygulamaya koymak zorundadır. Bunun aksine bir tutum sergilemesinin imkanı yoktur. EĞİTİM de serbesti, her alanda kullunılacak dilin ne olacağını belirleyen kurumun adıdır.Etnik Unsuriyete tabiiyyetin ana temelidir. Adalet ve Sağlık alanlarında serbestiyet , devlet olarak kurumsallaşmanın önemli adımlarıdır. Abdullah Öcalan Kürt halkının kendisini koruyacak bir EMNİYET gücünün varlığından bahsediyor. Kürt bölgesinde(artık neresi olacak ise) vatandaşlar arasında iç güvenliği sağlayacyak bir emniyet gücünün kurulması gerektiğini söylüyor. Böylece bir af ile dağdan inecek olan PKK lılara bir iş alanı yaratılmış oluyor. Abdullah Öcalan daha önce Devlet kurma fikrinde olduğunu, ancak bunun sorununu çözümünü sağlamadığını,aksine, sorunun kaynağı olduğunun ayırdına vardığını ifade ediyor ve Federasyona gidin denilse kabul etmem diyor. Ak Parti Hükümetinin demokratik açılamlar için önemli çalışmalar yaptığı bir ortamda neleri yapıp, neleri yapamayacağını yakında göreceğiz. Ama yukarıda 10 madde halinde toparlamaya çalışığımız hususların % 75 ini Ak Partinin gerçekleştirebileceğini sanmıyorum. Elbette bir savaş stratejisti olan Abdullah Öcalan çıtayı elinden geldiğince yüksekte tutuyor. Ve şu anda belki hayatında hiç olmadığı kadarıyla konumunun zirvesinde bulunuyor. Ve bu sebeple bir çok kişi, özellikle DTP liler, O da dinlensin, PKK örgütü onun sözünü dinliyor mu, dinliyor, Bu süreci başlatan insanlardan birisi mi, birisi, Toplumun bir kesimi onun fikirlerini itibar edilsin diyor mu, diyor, O halde neden sorunu çözen sürecin bir tarafı olmasın düşüncelerine, Başta hükümet olmak üzere, Bu işin en önemli tarafı olan Ordu, mızıkçılık olarak algılanmasın diye en küçük bir ses vermiyor. Siz de , biz de gayet iyi biliyoruz ki, onlar bu isteklerin büyük çoğunluğunu kabul etmezler. Onlar kabul etmez de Hükümet kabul eder mi? Ak Partililer, CHP liler, MHP liler, Saadet Partililer sanki kabul ederler mi? Fikrim şudur. Barış için, özgürlük için, insan kanının akmaması için, insanlar dar zamanlarda ellerinden gelen fedakarlığı yapmalıdırlar. Ama insanlara olmayacak duaya gelin amin deyin denildiğinde "selaten tunciyna" duasının "velafat" bölümünde olduğu gibi eller tersine döner. Vebali ağır olur.